Bir keresinde kardeşim olacak, abla düşmanı Hilal kondisyonumun zayıf olduğunu söyleyerek beni çalıştırmak istemişti. Tamamen iyi niyetli olduğunu düşünecek kadar saf olduğum için kabul etmiştim. Bir süre ısınma hareketleri yaptırmış, sonrasında beni kum torbası niyetine kullanmıştı. Kafama o kadar çok darbe almışım ki bir süre sonra "Ben kimim? Burası neresi?" Demeye başlayınca Hilal çalışmasını bırakıp beni doktora götürmüştü. Sonraki günlerde beynime balyoz darbeleri indiriliyormuş gibi baş ağrısı çekmiştim. Tıpkı şuan da olduğu gibi. Sanki Thor'un çekiciynen vuruyorlar kafama öyle bir ağrı. Göz kapaklarım beynime giren dalgalar halindeki ağrıyla büzüşüp tekrar düzeliyordu. Kendimi dobarlamam gerektiği için en son yaşadığım şeyi düşünmeye çalıştım. Okulun kapısında Demir'i bekliyordum. Kuzey aramıştı dikkat et demişti. Bende kaçırın ulan beni demiştim içimden. Sanırım dediğim oldu. Hayır Yüce Rabbim gün içerisinde beddualar da dahil dünya kadar dua ediyorum ben. Neden en hızlı reaksiyonu bundan aldım ki. Daha aklımdan geçirmem üzerinden 2 saniye bile geçmemişti. Şak diye kabul oldu. Ay şaka maka kaçırıldım ben ya. Aç kızım gözlerini bunlar bir bok yapamaz sana. Amaçları Kuzey'i korkutmak, ama Demir Adam'ımı hesaba katmadılar. O beni bulur.
Gözlerimi açıp bakışlarımı etrafta gezdirmeye başladım. Şey bekliyordum hani olur ya kitaplarda, filmlerde falan. Kadın kaçırılır pis kokulu terkedilmiş bir depoya getirilip sandalyeye bağlanır. Öyle bir şey bekliyordum ancak ben öğrenci evi gibi bir yerdeydim. Salon olduğunu düşündüğüm oda içerisinde iki tane kendinden geçmiş çekyat, tüplü bir televizyon altıda eski ahşap desenli kenarları çatlamış bir televizyon dolabı vardı. Yerde halı yoktu üzeri leş gibi olan parke demeye bin şahit parkeler, pencerelerde eski moda kocaman kırmızı çiçekli güneşlikler vardı. Duvarlarda saat tablo benzeri hiçbir şey yoktu ve ben bu salonun orta yerinde bir sandalyeye oturtulmuş ve ellerim ayaklarım sandalyeye sabit duracak şekilde bantlanmıştım. İyi bari en azından sandalye kısmı tutmuş.
Odayı incelemeyi bitirdiğimde ne kadar süredir burada olduğumu çıkarmaya çalıştım. Son dersim boş olduğuna göre 15.00 sularında okuldan çıkmış olmalıyım. Yaz aylarında olduğumuzdan hava 20.00-20.30 sularında kararıyor olmalıydı. Güneşlikler çekili olmasına rağmen dışarıdan hafif bir ışık geliyordu. Akşam loşluğu gibi. Demek ki tam olarak hava kararmamıştı, ancak yakında kararmış olacaktı. 19.00 gibi olduğunu düşünebilirim o halde yaklaşık 4 saattir baygın durumdayım. Evin içerisinden gelebilecek tüm seslere kulak kesildim ancak tek bir ses dahi yoktu. Nerede olabileceklerini düşünürken kapı kilit sesleri gelmeye başladı. Hemen gözlerimi kapatıp başımı önüme düşürdüm. Uyandığımı öğrenmeden onlar hakkında yeterli bilgiye sahip olmam gerekiyordu.
"Oğlum içecekleri aldın mı? Kaç saattir karının uyanmasını bekliyoruz öldüm acımdan."
Karı mı? Benim gibi naif bir İstanbul Hanımefendisine karı mı dedin sen? Seni kara listeye yazdım oğlum. Ben buradan bir kurtulayım yedim seni.
"Aldım be oğlum al benden de o kadar. Amma zayıfmış bu da uyanamadı gitti. Gerçi bizim için daha iyi oğlum. Kadın uyanınca şimdi laf anlat dur buna."
"Haklısın abi, gel şu dönerleri yiyelim bir an önce. Patron ne zaman gelecek?"
"Nereden bileyim lan ben? Sabahtan beri beraberdik zaten haberim olsa senin de olurdu."
KİM ULAN BU PATRON? AĞZINA TÜKÜRDÜĞÜMÜN HERİFİ BENDEN NE İSTİYOR SANKİ?"
"Sen de menopozlu karılar gibi oldun lan Kamil. Her boka alınıyorsun." Deyip kahkaha attı bir tanesi. Kız kendimi tutmasam ben bile az daha kıkırdayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İyilik Meleği
General FictionHepimiz illaki bir yerlerde okumuşsunuzdur. İlk görüşte Aşk! Adam ve kadın birbirini görür. O da ne! Kalpte bir tekleme nefesin kesilmesi efendime söyleyeyim etrafındaki herkesin silinmesi falan ne büyük klişe. İlk görüşte aşka inanmam,ama aşka inan...