3

720 78 4
                                    

-3-

“ Bihter? “

“ Yalnız bırakın beni… “

Yaşlı kadın çaresizce kızının solgun yüzüne baktı. Kucağındaki torununu öperek bir kez daha şansını denemek istedi. 

“ Kızım… Bak çocuk acıktı, seni istiyor. “

Arkası dönük olarak yattığı için yatağında, bir damla gözyaşının süzülmesine izin verdi Bihter. Sonra çaresizce doğrulup, bomboş gözlerini oğluna dikti. Ona her baktığında Aral’ı görmekten nefret ediyordu. İçindeki kor ruhunu ne zaman yok edecekti? Ancak o zaman rahatlayabilecekti çünkü. Oğlunun minik bedenini kucağına alıp göğsüne yatırdı. Küçük çocuk, kollarını yetiştiremese de anında annesinin bedenine dolamıştı. Oğluna sarılıyordu Bihter, ama maalesef hissetmiyordu. Bakışları boştu. Ruhu boştu. Her şeyi bomboştu.

“ Herkesi gönderin evden. Kimseyi istemiyorum. “ Sesi kısık ama sertti. Bu kalabalık onu yoruyordu. Kimseyi görmek istemiyordu. Evinde yalnız olmak istiyordu eskisi gibi. Sadece ailesiyle olmak istiyordu.

“ Ama Bihter… Mevlit okunacak. Cenaze evi burası, insanları göndermek olmaz ki… “

Bihter çaresizce dolan gözlerini, annesine çevirdi. Bakışlarındaki acı yaşlı kadının içini burkmuştu. Ona bir şeyler söyleyebilmek, hissettiklerini anlatabilmek istedi ama uygun kelimeleri bulamadı genç kadın. Annesi, dayanamadı. Gözyaşlarını yeniden serbest bırakırken eğilip kızının saçlarını öptü sevgiyle. “ Benim güzel kızım… “ diye mırıldandı. “ Sen de kendini bırakırsan bu çocuk ne yapacak? Oğlun var senin… Güçlü olmak zorundasın. “

Elini başına bastırıp ağrıyan yerini ovuşturdu genç kadın. “ Bu nakaratı başa sarıp durmayın. “ diye tersledi annesini. “ Misafirlerle ilgilen anne, en kısa zamanda gitmelerini sağla. Beni yalnız bırak yeter ki. “

Kafasını sallayarak dışarıya çıkıp kapıyı çekti yaşlı kadın. Hemen ardından Bihter oğlunu kucağından indirmeden, ona sımsıkı sarılarak yatak odasındaki camının önüne geçti. Yüzüne vuran akşam güneşi gözlerini kamaştırıyordu. Yavaşça göz kapaklarını kapattı. Sonra arkasını dönüp tekrar açtı ve odasına baktı. Bu oda boştu şimdi. Çok boştu… Bomboştu. Gözyaşlarını tutamadı yine. Onları serbest bırakırken tutunacağı tek kişi oğluydu. Daha sıkı sarıldı. Daha sıkı ve daha da sıkı. Camın önünden geçip yatağın sağ tarafına oturdu. Önce oğlunu yatırdı yastığa ve sonra, kendisi kıvrıldı sessizce. Kafasını yastığa koyar koymaz, gözyaşları daha şiddetli akmaya başladı. Kocasının olması gereken yer de artık hep bomboş olacaktı.

“ Bihter? “

Kapıdan gelen sesle gözlerini silip doğruldu anında. Gözlerini kaldırdığında Ayaz’la göz göze geldi. Aral’a ne kadar da benziyordu. Masmavi gözleri ve beyaz bir teni vardı. Saçları Aral’ınkine oranla daha koyu kalıyordu ama yüzündeki o inkar edilemez benzerlik, Bihter’in canını daha da çok yakıyordu.

“ Gelsene… “ diye mırıldandı ayağa kalkarak.

“ Rahatsız olma lütfen, “ diyerek içeriye adım attı. “ Nasılsınız? “

Burukça gülümsedi Bihter. “ İyiyiz(!) “ dedi alayla.

O zaman Ayaz da gülümsedi burukça. “ Pek iyi görünmüyorsun… Çok yorgunsun. “

Kafasını salladı Bihter. Yakın zamana kadar yatak odasına kendisi, oğlu, kocası ve hizmetçilerden başka kimse giremezken, şimdi baş sağlığı bahanesiyle herkes giriyordu. “ Sanırım ruhum yorgun. “ diye mırıldandı ve devam etti içinden; “ Ruhum yorgun… “

Onun bu solgun hali üzüyordu Ayaz’ı. Ama ne yapacak bir şeyi vardı ne de bu duruma çaresi. “ İstediğin bir şey var mı? “ diye sordu ilgiyle. 

Kafasını salladı Bihter. Umutsuz gözlerini Ayaz’a dikmişti. “ Kocamı istiyorum. “ diye fısıldadı güçsüzce. “ Ağabeyini… Onu geri istiyorum. “

Genç adam yutkundu. Dişlerini sıkıyordu. Küçük bir hareketle Bihter’i kendisine doğru çekip, sarıldı sevgiyle. Saçlarını okşuyordu. “ Geçecek… “ diye mırıldandı ona geçmeyeceğini bile bile.

İtiraz etmedi Bihter. Kafasını onun omzuna yasladı. Geçecek olan tek şey zamandı. Zaman geçecek ve her şeyin üzerine bir çizik çekecekti. Ama acısı onunla birlikte her gün yeşerecek ve her gün biraz daha büyüyecekti.

***

Genç adam elindeki dosyalara gözlerini dikmiş, tepkisizce okuyor, okuyor ve okuyordu. Simsiyah gözlerini bir saniye bile kağıtlardan ayırmadı. Sonra sakince dosyaları yatağına fırlatıp, aşağıya, yemeğe indi. Masanın başında yine aynı kadın oturuyordu. 

“ Afiyet olsun madam. “

Genç kadın zarifçe tuttuğu bıçağıyla, tavuğundan bir parça kesip ağzına attı. Saçları basit ama sıkı bir şekilde topuz yapılmıştı. Başında küçük bir şapka vardı ve şapkanın siyah dantelli tülü, sol gözünü kapatıyordu. Duyduğu sesle kafasını kaldırıp cam gibi parlayan yeşil gözlerini karşısındaki adama dikti. “ İyi akşamlar. “ derken şarabını almış, yudumluyordu. Karşısındaki adamın siyah gözleri kendisine yabancı geliyordu ama yapacak bir şeyi yoktu.

“ Sofra çok hoş görünüyor. “ diye mırıldandı genç adam sahte bir keyifle. Peçetesini açıp önüne serdi. Şarabını bir dikişte bitirdikten sonra, çatal ve bıçağını eline alıp yemeğe başladı.

“ Öyle. “ dedi genç kadın, yüzünü önündeki tabağından kaldırdı ve adamı süzdü kısa bir süre. “ Huzursuz gibisin? “

Adam buna cevap verme gereği duymadı. “ Bihter’i gördün mü? “

Genç kadının gözleri kısıldı. Ellerini masanın üzerinde birleştirip alayla gözlerini adama çevirdi. “ Huzursuzluğunun nedeni anlaşıldı. “

Tek kaşını kaldırıp, sertçe ona baktıktan sonra ağzını açmak için yeltendi genç adam ama yanına gelen hizmetçi, buna engel olmuştu.

“ Yeni lenslerinizi getirdim Emir Bey. “

“ Teşekkürler. Odama bırak. “ diye cevap verdi Emir, sert bir sesle ve yeniden karşısında oturan kadına çevirdi bakışlarını. Kafasında bin bir düşünce dönüyordu. “ Ayaz rahat durmayacaktır. “

“ Elbette. “ dedi genç kadın gülümseyerek ve ekledi “ Aksi beklenemez. “ 

Ölüm OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin