4

681 74 4
                                    

Yemeğine devam ederken, tekrar konuşmaya başladı. “ O kadından nefret ediyorum. “

“ Kimden? “

“ Bihter’den. “

Emir’in soğuk, ciddi ve sert ifadesi bozulmadı. Hatta biraz kasılmıştı ama yanındaki kadına belli etmedi. Onun haklı sebepleri olduğunu biliyordu. Umursamadı.

“ Kocanı elinden aldığını mı düşünüyorsun? “

“ Düşünmüyorum, tamamıyla öyle olduğunu biliyorum. “ diye cevap verdi kadın ve sigarasını yaktı.

“ Bu konuda aynı fikirde değiliz. “ diye cevap verdi Emir. “ Kocanın Bihter’i sevmesi, onun suçu değil. “

Madam’ın gözlerinde bir anda derin şimşekler çakmaya başlamıştı. Adeta dışarıdaki yağmura eşlik ediyordu gözleri. Az önceki ifadesiz bakışlarına zıt olarak şimdi çok sertti. Cevap vermedi Emir’e. Vereceği cevapların hepsi gözlerinde gizliydi


***

Elindeki gömleği biraz daha göğsüne bastırdı genç kadın. Uzun uzun kokladı. Sonra küçük bir öpücük bırakıp yatağa koydu. Aral’ın bütün kıyafetlerini dağıtmıştı. Elinde kalan son şey bu gömlekti ve bunu vermeyecekti. Hala onun teninin kokusu vardı üzerinde. Oğluna baktı. Yerde emekliyor ve kendi kendine oyunlar oynuyordu. Keşke şimdi onun gibi olabilseydi. Yatağının başucunda duran resmi eline aldı. Aral’la yan yanaydı çerçevenin içinde. Ona her baktığında ağlamak istiyordu delicesine. Gözlerini kapatıp dişlerini sıktı. Ağlamayacaktı. Herkes gitmiş ve artık evde yalnız kalmıştı. Şimdi daha da zordu her şey. Yalnız kalınca anlıyordu. Duvarlar üzerine üzerine geliyor ve onu boğuyordu. Kurtulmak gibi bir şey düşünmüyordu ve istemiyordu da. Özlem vardı içinde. Her geçen gün çığ gibi büyüyen o yakıcı özlem… Ne yapsa rahatlayamıyordu. Ne yapsa dindiremiyordu acısını.

“ Bihter? “

Kapıdan seslenen annesine baktı. Zaten o da olmasa hepten harap olacaktı. 

“ Efendim anne? “

“ Yemek hazır kızım… Acıkmadın mı? “

Kafasını salladı sessizce. Acıkıp acıkmadığının farkında değildi ki. Yemek mi gelmişti aklına? İstemiyordu da hiçbir şey zaten. Bu odada olmak vardı bir tek aklında. Burada hem hüzünlü, hem de huzurluydu. Üzülüyordu ama başka bir yerde olmak da içinden gelmiyordu. Sanki buradayken Aral onunlaymış gibiydi. Hep onunmuş gibi. Eğilip oğlunu kucağına aldı. Onun boynuna gömdü yüzünü. Uzunca kokladı, öptü ve sarıldı. Bu kadar muhteşem bir varlığa sahip olduğu için tanrıya şükrediyordu. “ Acıktın mı bebeğim? “ diye mırıldanırken yatak odasından çıkmış, çıplak ayaklarıyla merdivenlerden iniyordu. Görüntüsü hala çok güzeldi Bihter’in. Ama bir o kadar da çökmüştü. Basit bir atkuyruğu yaptığı saçları sırtına kadar iniyordu. Bu solgun, bitik, yitik haliyle bile güneş gibi parlıyordu evin içinde. Her şeye rağmen dimdikti. Çökmüş ve morarmış gözaltları umurunda değildi. Ağlamaktan kısılmış sesi de öyle. Oğlunu bebek sandalyesine oturtup kendisi de yerine geçti. En sevdiği yemekleri sıralamıştı annesi önüne. Ama yiyemiyordu işte, istemiyordu. Oğlunun yemek yemesini izleyerek doyurdu o gece karnını. Sessizce oturup yaptığı tek şey oğlunu izlemekti. 

***

Emir, aynanın önünde yavaşça siyah tişörtünü üzerine geçirdi. Yine lenslerini takmıştı ve şimdi gözleri, tişörtüyle tezat oluşturuyordu. Altında koyu gri bir eşofman vardı. Arabasının anahtarını aldı ve siyah şapkayı yavaşça kafasına geçirdi. Aşağıya, yalının salonuna indiğinde madam Bovary kendisini bekliyordu.

“ Karını görmeye mi gidiyorsun? “ diye sordu madam, arkası Emir’e dönük bir şekilde.

Taktığı spor şapka yüzünün yarısını gizliyordu Emir’in. “ Evet. Sana bundan bahsetmiştim. “

Arkasını dönerek Emir’e baktı bu kez. “ Tehlike saçıyorsun Emir. “

Alayla sırıttı Emir ve kafasını olumsuz anlamda salladı. “ Tehlikenin ta kendisiyim. “

Genç kadın gülümsedi. Karşısındaki adamın aşkı hayranlık uyandırıcı cinstendi. “ Gün doğmadan dönmüş ol. “ diye uyardı onu.

Kafasını yana eğip gülümsedi Emir, merak etme sen, dercesine. Dış kapıya doğru ilerlerken birden durdu. “ Sen… Bir gün kocanı ziyaret etmeyi düşünüyor musun? “

Sorulan soru hoşuna gitmemişti Madamın. Bu sorunun cevabını bilmiyordu çünkü. Belki bir gün, diye geçirdi içinden. Neden olamazdı ki? Yine de Emir’e belli etmedi bunu. Gülümsedi sadece mesafeyle.

“ Belki bir gün, düşünebilirim. “

***

Gecenin karanlığında son sürat ilerliyordu Emir. Kocaman, gri jeepinde kısık sesle slow yabancı bir şarkı çalıyordu. Kendi kendine mırıldanarak şarkıya eşlik ediyordu keyifle.  Sonunda karısını göreceği için mutluydu. Onu özlemişti, hem de köpek gibi özlemişti. Fakat ona nasıl bir bahane sunacaktı? Bilmiyordu. Şimdilik düşünmekte istemiyordu. Arabasını evinin garajına soktuğunda ister istemez rahatlamıştı. Ev sessiz ve sakindi. Bu durum da işine geliyordu. Zaten evin tenhalaşmasını beklemişti gelmek için. Sadece yatak odasının ışığının yandığını görünce gülümsedi. Arabadan inip garajdan çıktı. Şimdi sessiz olması gerekiyordu. Küçük adımlarla dış kapıdan girip, içeriye geçti. Ortalıkta kimse yoktu. Adımlarını merdivene yöneltti bu kez. Sessizce yukarıya çıkıp yatak odasının kapısında durdu. Derin bir nefes aldı sonra. Yavaşça kapının kolunu indirip içeriye süzüldü. Yatağın üzerinde karısını görünce gülümsedi sevgiyle. Uyuyakalmıştı genç kadın. Oğlu yatağın üzerindeydi. Kendi kendine oyun oynuyordu. 

Hızlı bir hareketle yatağa yaklaşıp oğlunu kucakladı. Sımsıkı sarıldı ona önce. Kokusunu içine çekti. Nasıl da özlemişti…

“ Oğlum… “ diye mırıldandı sevgiyle. 

Küçük çocuk neşeyle ellerini çırptı. “ Ba-ba… “ diye mırıldanarak kendisini, Emir’e doğru bastırdı.

Karısının yerinde kıpırdadığını fark etti. Genç kadın uyuyordu ama uykusunda mırıldanıyordu;

“ Aral… Aral… Gitme dedim sana… “

Derin bir nefes alarak eğildi. Önce karısının sapsarı, güneş gibi saçlarının kokusunu içine çekti derin derin. Sonra dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı. Onun ilaç aldığından emin olduğu için bu derece rahattı. “ Gitmedim bebeğim. “ diye fısıldadı. 

Ölüm OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin