Bilge eve döndüğünde, hizmetçiye direk Aral'ı sorup hızlı adımlarla yukarıya çıkmaya başladı. Onun kapısını çalmadan açıp ittirdi. Kapı geriye doğru gidip duvara çarparken önünde bekledi ve Aral'ın sesi duyup toparlanmasını bekledi. Adam duştan yeni çıkmıştı ve beline doladığı havluyla kapıya doğru yaklaştı. Aynı anda Bilge içeriye girdi ve onun küçük bir havluyla saçlarını kuruladığını gördü. Saçları garip bir şekilde altın sarısı değil, koyu kahve görünüyordu. Islakken hep biraz daha koyu renkli görünürdü ama bu kez farklıydı.
" Saçlarımı boyatmak zorunda kaldım. " diye mırıldandı Aral kayıtsızca. " Dışarıya çıktığımda sorun olmaması için. "
Bilge sinirle güldü. " Saçlarından daha önemli problemlerimiz var. " dedi öfkeyle Aral'ın gözlerine bakarak. " Nasıl bir aptallık yaptıysan, cep telefonun bulunmuş. " Diye devam etti. " Yol kenarında. "
Aral önce ne yapacağını, ne diyeceğini bilemedi. Şaşkınlıkla dudakları aralandı ve elindeki havluyu yatağa fırlatıp ıslak saçlarındaki damlaların omuzlarına süzülmesine izin verdi. Yatağına doğru ilerleyip yavaşça çöktü ve eliyle burun kemerini sıkarken, alçak sesle başlayan kahkahasının desibelini yükseltmesine izin verdi. Bu işten kurtulamayacaklardı. Temize çıkmak için ölü bilinmek akıllıca bir fikir değildi. İtalyanlardan paçayı kurtarmış olsa, başka bir yandan sürekli açık veriyorlardı. " Çok güzel. " diye mırıldandı kendisini yatağa bırakıp. İçine büyük bir nefes çekip gürültüyle dışarı bıraktı. " Ayaz'la konuştun mu? "
Kadın kafasını sallayıp onayladı. Ayaz'la konuşmalarını, durumu nasıl toparladığını kısaca Aral'a anlattı ve adamın onaylayan bakışlarıyla karşılaştı. Şimdi asıl mesele yol kenarında bulunan telefondu ama Aral bunu pek de umursuyor gibi görünmüyordu.
" Bir şey çıkmaz ondan. " diyerek eliyle Bilge'ye kapıyı işaret etti. " Üstümü giyineceğim. Dışarı çık. "
Bilge onun bu sakinliği yüzünden çileden çıkıyordu. " Ne demek bir şey olmaz ondan? " dedi sertçe.
" Telefonu ayırıp attım. Hattı içinden alıp kırmıştım. Asla bulamazlar. Fabrika ayarlarına döndürülmüş bir telefon da işlerine yaramaz. " derken yeniden ayağa kalkmış, dolabından eşofman takımlarını çıkartıyordu.
" Umarım öyle olur. " diye mırıldandı genç kadın ve geldiği gibi kapıyı çarparak, odadan çıktı.
***
Bihter eve geldiğinde çantasını ve ceketini askılığa asıp, koltuğa çöktü. Spor ayakkabılarını çıkartmadan ayaklarını sehpaya uzattı ve kafasını koltuğun kenarına yasladı. Yukarıdan Ege'nin sesleri geliyordu, anlaşılan bakıcı daha uyutamamıştı. Çıkıp onunla ilgilenemeyecek kadar yorgun hissediyordu. Spor ayakkabılarının renkli bağcıklarının üzerindeki çizgilere dikti gözlerini. Aral varken günlük kıyafetlerinde spor giyinmeyi tercih etmezdi. Aral gösterişi seven bir adamdı ve karısının her zaman şık ve bakımlı görünmesini isterdi. Gözlerini spor ayakkabılarından çektiğinde, zihni yine hala taze olan anılarına yolculuğa çıkmıştı.
Şans eseri tanıştığım Buğra'nın tanıdığı ve adının Ayaz olduğunu öğrendiğim adam, yaklaşık bir hafta sonra ikimizi yemeğe davet etmişti. Şık bir restoranda güzel bir akşam yemeği yerken, projemizin tüm ayrıntılarını ona anlattık. Bizi ilgiyle dinleyip her ayrıntıyı kafasına kazıyor gibi görünüyordu. Bu ikimizi de memnun etmiş, daha da heveslendirmişti.
" Şirket olarak birçok öğrenciye burs veriyoruz. " dedi söyleyeceklerimiz bittiğinde. " Ama daha önce hiç böyle bir sponsorluk gerçekleştirmedik. Bu ayrıntıların hepsini ağabeyimle de paylaşacağım. Geri çevireceğini düşünmüyorum. " deyip yemeğini yemeye başladı.
Ağabey faktörü işin içine girince birden bire huzursuz hissetmeye başlamıştım. Ağabeyi kabul etmezse ne olacaktı? Sponsorluk işi büyük ihtimalle yatardı. Suratımın asılmasına engel olamadan bakışlarımı Buğra'ya çevirdim. O benden biraz daha rahat görünüyordu. Ben onu süzerken, Ayaz'ın kısık sesli kahkahasını duydum.
" Merak etme, ağabeyim size taş koymayacaktır. " dedi derdimi anlamış gibi. " Fakat onun da iznine ihtiyacımız olacak. Tek başıma bu sorumluluğu alamam. "
Kafamı salladım. Koskoca adam, tek başıma bu sorumluluğu alamam dediği için sıkılmıştım. Ağabeyini hiç bulaştırmadan kendisi sponsor olsa ne iyi olurdu. Çünkü o bu işe gönüllü gibi görünüyordu. Ağabeyi ise uğraşmak istemeyebilir, parasını vermek istemeyebilirdi. Ben bunları düşünürken, onun telefonu çaldı ve rahatsız bir ifadeyle sessize alıp telefonu tekrar cebine koydu. Muhtemelen arayan karısıydı.
***
Ayaz, gece yarısı evinde oturmuş bütün bunların nasıl onların başına gelebildiğini düşünüyordu. Her zaman kendi yağlarında kavrulan, sıradan bir aile olduklarını düşünmüştü. Fakat öğrendiği gerçekler öyle olmadıklarını acı bir şekilde yüzüne çarpmıştı. Ağabeyini aklından silemiyordu. Sürekli onun hakkında öğrendiklerini ve ölümünü düşünüp duruyor, işin içinden bir türlü çıkamıyordu. Aral'ı Bihter'le tanıştırması, ikisinin arasında yaşananlar ve sonrasında Bilge'nin ölümü. O zamanlar öyle zannediyordu tabii, Bilge'nin intihar ettiğini. Eski karısının ölümüyle Ayaz rahatladığını hissetmişti. Bu garip, hatta korkunç bir şeydi fakat o zamanlar bu hislerine engel olamamıştı. Bilge'yle ondan etkilenerek evlenmeye karar vermiş, sonrasında bundan pişman olmuştu. O, aslında ağabeyinin ona anlatıp durduğu masallardan etkilenmişti. Sürekli Bilge'den bahsediyor, kadını kendisine altın tepside pahalı ve ulaşılamayacak bir meyve gibi sunuyordu. Bilge'nin iri yeşil gözleri, siyah saçları ve beyaz teni onu büyülemişti, bunu artık kendisine itiraf etmeliydi. Ona sahip olmayı istemiş, ağabeyinin ve ailesinin etkisiyle de bu isteği kamçılanmıştı. Fakat bu tutku çok uzun sürmemiş, kendine geldiğinde ise geri dönüşü mümkün olmayan bir yola girdiğini fark etmişti. Düşünmeden, alelacele alınan acemi kararların bedelini ağır ödemişti. Kendisini lisede okulu bırakan, üzerinden zaman geçtikten sonra bundan pişman olan ama telafi edecek imkanı bulamayan, cahil bir çocuğa benzetti. Zaten zor olan hayatını, Bihter'le tanışması daha da zorlaştırmıştı. Gelip geçici bir şey dahi olsa evliyken o kadına aşık olmuştu. Eğer ağabeyiyle tanışıp bir şeyler yaşamaya başlamasaydı, belki de Bilge'nin ölümünden sonra yanında olabilecek tek kadın Bihter'di. Neyse ki şimdi bu hislerin hepsi yok olmuştu.
" Hamdi ağabey'in oğlu var ya, Buğra. " Ayaz yemeğini yerken gözleri ağabeyine çevirmişti. Birlikte güzel bir öğle yemeği yiyorlardı.
" Evet? " diye cevap verdi Aral. Dalgındı.
" Geçen gün karşılaştık. Bir arkadaşıyla projeleri varmış. Sponsor arıyorlar. Ayrıntıları anlattılar. Kafama yattı. Sen de tamam dersen ilgilenmek istiyorum. "
Dalgınlığından sıyrılıp gözlerini kardeşine çevirdi genç adam. Yorgundu. Yorgunluğu gözlerinden okunuyordu. " Sen tamam diyorsan... Bence de tamam. " dedi yemeğinden bir çatal alıp. " Bir tanışalım. Ben de dinlerim ayrıntıları. Sonra yıl sonu toplantısında bir sunum yapıp anlatırlar, kendilerinden bahsederler. Bizim için de iyi olur. Reklam. " diye devam etti alayla.
Ayaz güldü. Ağabeyi kendisine göre çok daha plancı bir adamdı ve her durumdan işine yarayacak bir şeyler çıkartmayı iyi bilirdi. Kadehini kaldırıp gülümseyerek yudumladı. Haberi verince Bihter'in yüzünde oluşacak ifadeyi merakla bekliyordu.
O zamanlar, sponsorluk işine gerçekten iki gence yardım etmek için başlamıştı fakat aradan geçen zamanla birlikte, bunu Bihter'e ulaşmaya çalıştığından devam ettirdiğini fark etmişti.
QgIT4\
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Oyunları
General FictionHayatını paylaştığı birini ne kadar iyi tanıyabilir insan ya da ne kadar uzaktadır ondan? Kaç gece yanında olur hiç uyanmadan? Bihter, çok sevdiği kocasının ölüm haberini aldığında, sona geldiğini düşünüyordu. Fakat bu son, onun için sadece yeni bi...