-8-
" Acıktım... Hadi yemek yiyelim. "
" Söylemek istediğin şeyin bu olduğuna emin misin? " dedi madam kaşlarını çatarak.
Alayla gülümsedi Aral. Elbette söylemek istediği şeyler çok farklıydı. Ama susacaktı. Konuşmasının bir yararı yoktu nasıl olsa. Victoria'ya cevap vermeden odadan çıktı ve aşağıya indi. Masayı hazırlayan hizmetçiyi göz ucuyla süzdükten sonra, tabağını kaldırıp geri uzattı. Görüntüsü hoşuna gitmemişti. Kirli duruyordu sanki biraz.
" Yeniler misiniz? "
Hizmetçi şaşkındı. Ama cevap vermeye cesaret edemedi. Tabağı alıp derhal yenilemek için mutfağa yönlendi.
Merdivenin başında Victoria'nın kahkahası yankılanınca gözlerini devirdi Aral. " Gülme. "
" Şu titizliğin beni öldürecek. " dedi Victoria dalga geçercesine. " Merak ediyorum, karınla birlikte olurken de bu kadar titiz misin? "
Aral'ın kaşları çatıldı. Zehir gibi gözlerini Victoria'ya dikmişti. " Özel hayatımızı konuşmak senin üzerine vazife değil. "
" Hadi ama... " diye mırıldanırken, sandalyesini çekip yerine oturdu. " Biraz neşelenmeye çalışıyorum. "Burukça gülümsedi Aral sadece. " Beceremiyorsun. " dedi çatalını eline aldığında.
Victoria, derin bir nefes aldı. " Şu koskoca yalıda birazcık eğlenebilmen için her şeyi yaptım. " dedi ciddi bir sesle. " Neden hala aynısın? "
Aral'ın gözleri parlamıştı. Öyle ki Victoria, siyah lenslerin altında yanan mavi ateşi çoktan fark etmişti. " Çünkü umutsuz bir haldeyiz Victoria. " dedi ciddiyetle. " Karım evde yokluğumdan kafayı yemek üzere, çökmüş bir halde, ailem beni öldü sanıyor, oğlum babasını özlüyor ve onu bırakırken ki el sallayışı aklımdan çıkmıyor. Sence neden hala aynıyım? "
Bir şey söylemek için ağzını açtıysa da sustu genç kadın. Aral'ı bu kadar sevmesinin en büyük etkeni, karısına ve oğluna olan aşkıydı. Kendisinin kocasını sevdiği gibi onunda karısını sevdiğini görmek tuhaf bir şekilde ona haz veriyordu. O büyük aşka hayrandı. Bunları düşünürken ister istemez zihni ona oyun oynamıştı. Elinde olmadan geçmişi düşünmeye başladı.
***
Kalbim deli gibi çarpıyor, vücudum karıncalanıyordu. Köpek gibi heyecanlı hissediyordum kendimi ve onu görünce bu heyecanım ikiye katlanmıştı. " Hoş geldin. " diye mırıldandım hevesle ve ona doğru yaklaşıp öpmek için uzandım.
Fakat aynı anda geri çekilip suratını buruşturdu. " Ne bu halin? " dedi kayıtsız bir sesle. " Leş gibi kokmuşsun. Ne yaptın bütün gün? "
Gözlerine bakakaldım. Ona bütün gün marketten markete koşturduğumu söyleyemiyordum. Bütün gün kendisine yemek yapmak için uğraştığımı da söyleyemedim. Hevesimi kaçırmış, neşemi yok etmiş ve heyecanımı parçalamıştı. Hayır, aslında parçaladığı şey kalbimdi. Az önce dört nala giden o küçük şey şimdi tekliyor gibiydi. " Evdeydim. " diyebildim sadece yüzüne bakamadan.
Kafasını çevirip tezgahın üzerindeki yemeklere baktı. Bir süre gözleri orada kaldı ve sonra tekrar bana çevirdi. Ama hiçbir şey söylemedi. Merdivenlerden çıkarken sertçe mırıldanışını duymuştum;
" Ben yatıyorum. "
Çarpan kapı sesiyle gözlerimi kapattım. Bir iki damla gözyaşım süzülmüştü. Sonra kendime bir masa kurup, yaptığım yemekleri tek başıma azar azar yedim. Tatlarına bakmadan atamazdım, bu benim ilk yemek yapışımdı. Tabii yanında meze olarak bol bol hayal kırıklığı ve gözyaşı vardı.
***
Genç adam evine girdiğinde yorgundu. Aklı bulanıktı hala. Ağabeyi hakkında öğrendikleri, kafasında oluşan soru işaretleriyle doluydu. Yatak odasına girip de yatağının başucundaki resmi görünce kasıldı. Bu resme bakınca hiçbir zaman gülümsemiyordu ama kaldıramıyordu da oradan.
" Bugün nasılsın? " diye sordu ölen eşinin çerçevesine.
Gülümseyen bir suratla süslenmiş çerçeveden tepki yoktu.
" Bende öyle düşünmüştüm. " dedi bu kez alayla ve derin bir nefes aldı. " Bilge... " diye mırıldandı çerçeveyi eline alarak. Uzunca inceledi bir süre. " Aslında şimdi burada olsan ne güzel olurdu... "
Bilge'yle tanışmalarını ağabeyi sağlamıştı. Onun kendisine yakışır, düzgün bir kadın olduğunu söylemişti. Öyleydi de. Bir zamanlar ondan gerçekten etkilenmişti. Masumluğu ve savunmasızlığından, güzelliğinden. Geçmişi kirliydi Bilge'nin. Babasının bulaştırdığı kirli çamurun içinde boğulmak üzereydi. Babasının yaptığı tüm yasa dışı işler, dönüp dolaşıp onun başına patlamıştı. Ağabeyi çok ilgilenmişti onunla, yardım etmeye çalışmış fakat başarılı olamamıştı. Genç kadın çözümü intihar etmekte bulmuştu.
***
Odasında öylece oturmuş boş gözlerle masasındaki resimlere bakıyordu. Doğrusu kafayı yemesine ramak kalmıştı. Hatta belki de yemişti, kim bilir?
Toplanmak zorundaydı artık. Hayat devam ediyordu. Bu kadar güçsüz olmamalıydı. Ama elinde değildi, Aral'ı köpek gibi özlüyordu. Derin bir nefes aldı. Onu bir kez daha görebilmek, sesini duyabilmek için her şeyi yapardı. Güldü kendi haline. İmkansızı istemeyi bırakmalıydı.
Çalınan kapıyla üzerini toparlayarak derin bir nefes aldı. " Girin. "
İçeriye giren kişiyi görünce tedirgin olmadan edemedi. Orta yaşları çoktan geçmiş olan baş hekim önce sert bir ifadeyle Bihter'i süzdü. Sonra ağır adımlarla içeriye girip masasının önündeki deri koltuklardan birine oturdu.
" Nasılsın? "
Yutkundu. Bu sakinlik, bu sessizlik pek hayra alamet değildi.
" İyiyim... " diye mırıldandı sessizce, öyle olmadığı halde. " Siz? "
" Teşekkürler. " diyerek derin bir nefes aldı kadın. Sonra yaşlanmış, yorgun bakışlarını Bihter'in gözlerine çevirdi. " Böyle devam etmez kızım, biliyorsun değil mi? "
Neyden bahsettiğini anlıyordu. O da biliyordu böyle olmayacağını. " Biliyorum. " dedi kafasını sallayarak. " Bugün için ben gerçekten- "
Sözünü bitirmesine müsaade etmedi. " Bugünü unut. " dedi kaşları çatık bir vaziyette. " Bugün olan her şeyi unut. Yarın bambaşka biri görmek istiyorum bu masada. "
Kolaydı sanki, diye geçirdi içinden öfkeyle Bihter. Ama bunu elbette dışarıya yansıtmadı. Zoraki bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. " Teşekkür ederim. " diye mırıldandı.
Yaşlı kadın ağır bir hareketle ayağa kalktı. Şimdi yüzünde daha içten, daha üzgün bir ifade vardı. " Eşimi kaybettiğimde 32 yaşımdaydım. " dedi çatallı bir sesle. " Sen daha da küçüksün, ama daha güçlü olmalısın. Oğlun var. "
Bakışları bir iki saniye kadar donuk kaldı. Bu kadında mı kendisiyle aynı acıyı paylaşmıştı? Birden ona karşı bir sempati beslemeye başlamıştı nedense. Kafasını salladı sevecen bir tavırla ve onun kapıdan çıkışını izledi. Odada yalnız kaldığı anda koltuğuna çöktü tekrar. Eli masasındaki küçük radyoya ulaştı. Düğmesine bastıktan sonra kafasını ellerinin arasına aldı. Fakat gözleri saate takılınca oturduğu yerden doğruldu yine. Derin bir nefes alıp kocasının çerçevedeki yüzüne baktı.
" Ben ziyarete çıkıyorum, sevgilim. " diye mırıldandı. " Hastalarım bekliyor. "
Gülümsedi bir an. Kafasını iki yana salladı olumsuz anlamda. Bu halini hiç beğenmiyordu. Odasından çıkıp hastanenin koridorlarında ilerlerken içinden radyoda dinlediği şarkıya eşlik ediyordu.
" Parçalandım... Ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Oyunları
General FictionHayatını paylaştığı birini ne kadar iyi tanıyabilir insan ya da ne kadar uzaktadır ondan? Kaç gece yanında olur hiç uyanmadan? Bihter, çok sevdiği kocasının ölüm haberini aldığında, sona geldiğini düşünüyordu. Fakat bu son, onun için sadece yeni bi...