Karanlık... Tek duyumsadığım şeydi. Artık ne yaram acıyordu ne de kalbim. Duygularım alınmış gibiydi. Artık ne sevgi kalmıştı, ne de umut. Karanlığın bana getirdiği tek bir şey var. O da ölüm.
Güneşin doğacağını söylemişlerdi ancak ben şu anda muhtemelen yerin altında, zindanvari bir yerde gün ışığından oldukça uzaktım. Etraf buz gibiydi. Halsiz kalmış bir miktar kan kaybetmiştim. Üstümdeki kıyafetlerin bir kısmı yırtılmıştı. Yattığım sert mermer bedenimin tüm sıcaklığını çekiyordu. Bir süre sonra tüm vücudum şiddetli bir şekilde sarsılmaya başladı. Kafamı topladığımda bu sarsıntıların aslında titreme olduğunu fark ettim. Bitmek bilmez bir titremeydi. Sanırım bedenim donduğunda bitecekti.
İstemsizce göz yaşlarım yanaklarımdan akmaya başladı. Gözyaşlarımın sebebi donmakta olan bedenim miydi, yoksa parçalanmakta olan kalbim miydi? Sertçe göz yaşlarımı sildim. Buz gibi parmaklarıma sıcak gelmişti göz yaşlarım. Ağlamamalıydım. Ben bunu hak etmiştim. Deran ve gerçek sevgilisinin bana yapacağı her şeyi hak ediyordum. Çünkü içten içe biliyordum her şeyi. Görülerim yol göstermişti. İnanmak istememiştim. Deran'ın vampirler tarafından öldürülmüş kız arkadaşını gördüğümde bile inanmak istememiştim. Her şey apaçık ortadayken... Görevim vardı. Ama ben hiçe saydım. Ve beni korumak için hayatını tehlikeye atan Barlas... Ölmüş müydü? Bunu düşünmek bile istemiyordum. Tek dileğim vardı. Umarım işimi çabuk bitirirlerdi.
Gözlerim kapanmış mıydı ya da rüyalar alemine mi dalmıştım emin değildim. Tek emin olduğum şey kapının dışında duyduğum seslerden birinin Deran'ın sesi olduğuydu.
"Hayır sana gündüz girmeyeceksin dedim."
"Karnı acıkmıştır. Bırak beni. Ona yemek vereceğim."
Dışarıdan patır kütür sesler geliyordu. Deran feryat figan bağırıyordu. Hatta ağlıyor gibiydi. Bana ulaşmaya çalışıyordu. Hayallerimdeki erkek. Gerçek olmayan aşkım. Çok güzel bir rüyaydı.
Ne kadar süre uyuduğumdan emin değilim. Bir süre sonra gördüklerim şeylerin gerçek olduğunu dışarıdan duyduğum kalp atışlarım kanıtladı bana. Gerçek Deran önümdeydi. Sert ve kırmızı parlak gözleri üzerimdeydi. Elinde tabak benzeri bir şey vardı. Deran bir mum yakınca gerçekten elindeki şeyin tabak olduğunu fark ettim. Gözüm önce tabağın içindeki keskin bıçağa takıldı. Aklıma üşüşen düşüncelerle tek çelişen şey tabağın içindeki portakaldı. Yattığım yerden kalkamıyordum. Yanıma oturdu. Buz gibi elini yanağıma koyduğunda artık tüm vücudum uyuşmuştu.
"Sen, donuyorsun."
Çok kısa bir süre gözümün önünden kayboldu. Bir kaç saniye içinde kalın saten perde gibi kumaş parçalarıyla bedenimi sarıyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Gözümü bıçaktan ayıramıyordum.
"Daha iyi misin? Karnının acıktığını düşündüm. Yesene."
Bir süre göz yaşlarıyla dolan gözlerimin içine baktı. Sonra bıçakla portakalı parçaladı. Bir kolunu boynumdan geçirip kafamı kaldırdı. Üzerime örttüğü kumaş belime kadar kaymıştı. Dünkü kesiğin üzerine bastırdığı kumaş koyduğu yerde duruyordu. Onu çekti ve cebine koydu. Sonra bana portakal yedirmeye çalıştı. Duygularım o kadar karışmıştı ki gözyaşlarımı durduramadım. Duygusuz bir biçimde bana bakıyordu. Tam o sırada arkadan gelen sesle irkildim. Karanlık olduğu için kimseyi göremiyordum. Deran'ın bir zamanlar annesi sandığım sevgilisiydi bu.
"Ne yapıyorsun?"
"Çok halsizleşmiş. İnsanlar yemek yerler Vicky. Ölü kanı içmek istemezsin herhalde."
Garip, bu sözleri duyunca hissettiğim şey korku değil derin bir üzüntüydü. Sanki göğsümde çıkaramadığım koca bir hıçkırık var gibiydi.
"Ne alakası var, bir gün dayanamayacak mıydı? Ben bugün işini bitirmeyi düşünüyorum."
"Bence hemen bu güzelliği öldürmeyelim. Her gün yemeğini verelim ve her gece biraz biraz kanını içelim. Tadını çıkaralım."
"Bu, sana da biraz tanıdık gelmedi mi?"
"Bence gayet hoş oluyor."
"O kızın tüm vücudu çürüklerle dolduğunda ne kadar acı çektiğini biliyorum. Bu kız da ona benziyor. Bana rol yapma. Onu sevdiğini biliyorum."
"Hayır öyle bir şey yok. Lale'nin üzerine kimseyi sevmedim. Ayrıca Lale'yi de ben öldürdüm unutma."
"Evet yanlışlıkla."
"Ne yapalım kaderinde varmış. Şimdi planımız buna da öyle yapmak."
"Alex, sence de onun yavaş yavaş tükenmesini ve kaybolmasını izleyeceğine bir anda içsek daha iyi olmaz mı? Hem düzgün bir ziyafet çekeriz. Bunu neden yapmak istediğini biliyorum. İnan böyle daha az acı çekersin. Sana yardım edeceğim merak etme."
Kadın sanki çocuğuyla konuşur gibiydi. Gerçek olmasa da, dışarıdan bakan biri rahatlıkla onları anne oğul sanardı. Konuşma tarzı mükemmeldi ne var ki konuşma içeriği birini öldürmek üzerineydi. Ve o biri bendim.
"Lütfen Vicky. Lale gibi olmayacak. Gerekirse damarına kan torbası takarız. Kontrollü davranacağım yemin ederim. Lütfen!"
Sesi her zamankinden üzgün gibiydi. Yalvarıyordu. Annesinden izin almaya çalışan küçük bir çocuktan farkı yoktu.
"Yeter! Çocukluklarından bıktım artık. Bu gece işini bitireceğiz. Senin saplantılarından bıktım. Seni sevdiğim için hoş görüyorum. Sabrediyorum. Sense küçük bir bebek gibisin. Bana muhtaçsın. Söz hakkın bile yok ama sana o kadar çok yüz veriyorum ki. Vampir heyetinin haberi olsa kınama verecekler neredeyse. Seni yanıma alırken böyle olacağını tahmin etmemiştim. Gözümün önünde kendi öz anneni katletmiştin. Güçlü olacağını düşünmüştüm. Ama sen ne yaptın? Hep pasif dolaştın. Ben olmasam şimdiye ölmüştün. Lale denen kızı öldürdükten sonra da mızırdandın durdun. Hani sadakat? Bana karşı minnet duymalıydın."
Eline sivri bıçağı aldı. Bıçakla giysilerimi paramparça etti. Metalin soğukluğunu hissetmiştim. Göğsüm hızlı bir ritimle inip kalkıyordu. Sonum yaklaşmış olmalıydı. Gözlerimi kapattım.
"Hayır Vicky bekle!"
"Sen benimsin. Başkasına aşık olamazsın."
Metalin boydan boya vücudumu ikiye böldüğünü hissettim. Derimin dışına hücum eden sıcak kan, buz tutmuş bedenimi biraz ısıttı. Mermerin üstüne kaygan, kıvamlı bir sıvının belime sırtıma doğru aktığını hissediyordum. Nefesim beni tıkayacak kadar hızlanmasaydı ve beynim karıncalanmasaydı belki de gıdıklanacaktım. Ne var ki kısa bir süre sonra tüm vücudum acıdan yanmaya başlamıştı. Deran'ın "Hayır!" feryatları kulağımdaydı.
"Bu kan bize bu gece yeter. Kalbini sökeceğim."
Kafamın üstünde metalin pırıltısını görebiliyordum. Gözümün önünden geçen tek şeyin Deran'ı ilk koridorda gördüğüm an olması şaşırtıcıydı. Bana bakışı yavaş çekimle oynuyordu zihnimde. Ve bana çevirdiği mavi gözleri zihnimde bir fotoğraf gibi donup kaldı. Gözlerim kararırken, patırtılar geliyordu. Son duyduğum çığlıklar kesik kesikti.
"Bunu yapamazsın!
"Ben senin efendinim!
"Lamia affetmez..."
Acımın yavaş yavaş geçiyor olması garipti. Huzurlu bir uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Ay
FantasyKaranlık... Tek duyumsadığım şeydi. Artık ne yaram acıyordu ne de kalbim. Duygularım alınmış gibiydi. Artık ne sevgi kalmıştı, ne de umut. Karanlığın bana getirdiği tek bir şey var. O da ölüm. Gözyaşlarımın sebebi donmakta olan bedenim miydi, yoksa...