"Dur artık. Lütfen. Bileğim acıyor." Çelimsiz beden bir kez daha çekmeye çalıştı elini; kurtarmak için. Bir kez daha yalvardı. Sanki dinleyen varmış gibi. Bir süredir tek tük insanların evlerine doğru yüzümüzü sokaklarda koşturur gibi ilerliyorlardı. Buna ek olarak Yeosang'ın ince bileği, Jongho'nun güçlü elleri arasındaydı. "Sana dur diyorum!"
Jongho aniden durdu. Yeosang az daha ona çarpacaktı. Son anda kendini tutmuştu. Fakat bağırdığı için pişman olmaya başlıyordu. Ona bağırmıştı. İlk defa olmasa da, kendisine zarar vermesinden korkuyordu. Yine. İçindeki kıpraşmalar daha beter bir hâl aldı. Korkuyordu. Genç adam yavaşça arkasına dönüp ona baktı. Korkuyla köşe buçak kaçan gözlere. Endişeyle dişlenen dudaklara. Hatta soğumaya başlayan hava yüzünden kızaran ufak burna bile.
"Durdum." Yeosang sessiz kaldı. Eğdiği başını kaldıramıyordu bile. İçten içe Tanrı'ya dua ediyordu, kendisine zarar vermesin diye. Ve öyle de oldu. Jongho hiçbir şey yapmadı. Elini gevşetti. Ardından parmak ucuyla hafifçe kızaran bileği okşadı. Yeosang rüyada falan olmalıydı. Evet evet, kesinlikle! Bu bir rüyaydı.
Başını kaldırdığında Jongho'nun koyu kahve gözleriyle keşişti gözleri. Bir türlü çekemedi de. Birkaç saniyelik bakışma ikisi için de saatler geçmiş gibi hissettirmişti. Yeosang sonunda gözlerini çekebilmişti.
"Üzgünüm." diyebildi sadece. Kekelemediği için mutlu olmuştu resmen. Jongho bakışlarını ondan çekmedi. Saatlerce orada, sokak lambalarının aydınlattığı karanlık sokakta onu izleyebilirdi. Şikayet bile etmezdi!
"Neden?" Jongho'nun sorusu üvey kardeşini şaşırmıştı. Cidden neler oluyordu burada?
"Sana bağırmamalıydım." Jongho omuz silkti. Kendince umrunda olmadığını belirtiyordu. Önüne dönüp yavaşça yürümeye başladı. Yeosang ise sessizce onu takip etti. Eve yaklaşmış sayılırlardı. Taksiyle gittikleri yolu yürüyerek dönmek tam bir hataydı. Fakat az öncesine kadar Jongho yüzünden koşturuyorlardı. Sahi ya, neden koşturuyorlardı? Jongho neden bileğini sıkı sıkıya tutup, gitmek için tehdit ettiği partiden kaçarcasına ayrılmıştı?
"Neden?" Belki de sesli düşünmeyi bir kenara bırakmalı, hatta unutmalıydı.
"Ne neden?" Jongho yavaşlayıp Yeosang ile yan yana geldi. Yavaş adımlarla ilerliyorlardı. Sarı saçlı çocuk dudaklarını birbirine bastırıp ne cevap vereceğini düşündü. Yalan söylemek saçmaydı. Bu yüzden düşüncelerini tek tek anlatıp aklını kurcalayan soruları sırasıyla sordu. Jongho'nun vereceği cevapları delisiye merak ediyordu. Ve bu kendinden asla beklemeyeceği bir davranıştı.
"Bilmiyorum." dedi Jongho mırıldanır gibi. "Sadece seni korumak istedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
so please. jongsang ✔
Fanfiction"Bu yüzden lütfen, Yeosang, sana çektirdiğim acıların intikamını alma benden. Çünkü ben senin kadar güçlü değilim." ✎ R.