*Uyarı; ufak miktarda cinsel dalgalanma vardır. (Ve oy vermeyi unutmayalım lütfen, bir önceki bölümü 200 e yakın kişi okumuş, sadece 23 oy verilmiş. Size güveniyorum bebekler, keyifli okumalar.)
Böylesi bir saçmalığı ne görmüş ne de işitmiştim daha evvel. Omzumun taşıyamadığı yüklerin kütlesi hızla artıyordu. Bir kafese tıkılsam böyle tutsak hissetmezdim galiba. Bedenim hareket etmek istiyor lakin beynim eylemlerime zincir vuruyordu. Dişlerimi sıkarken üzerimdeki pelerinin yakasını gevşettim. Beni boğuyordu.
Aklımın bir ucu hala Sehun'daydı. Onu nasıl bir odaya yerleştirdiklerini, rahatının yerinde olup olmadığını merak ediyordum. Benim tanıdığım Sehun kendine edilecek muameleyi kendi belirlerdi ama burada işler farklıydı biraz. Bağlılık töreninden hemen önce dolu dolu gözleriyle benden tekrar özür dilemiş, kendini defalarca kez suçlamıştı. Onu üzgün halde bırakmış olmak içime sinmiyordu bu sebepten. Lakin bu düşünceler yavaş yavaş zihnimin derinliklerinde kaybolmaya başladı. Öyle bir hava vardı ki içeride her soluk alışımda mantığıma yeni bir kılıç darbesi indiriyordu.
Elimi artık kısa olan saçlarımın arasından geçirip alnımda biriken terleri sildim. Bağlılık denilen, bundan çok kısa bir süre öncesine kadar beni hülyalara daldıran şimdi ise bedenimi ateşe sürükleyen lanet yemin ya da büyü her ne deniliyorsa hiç istemediğim sulara atıyordu beni. Hem de kaynar sulara..
Ben sıcağı sevmezdim.
Sadece birkaç adım uzağımdaki prense bakmaktan kaçınıyordum. Şamanın töreni tamamlarken ettiği duada dediği gibi bedenlerimiz yek olmalıydı. İpek çarşaflar serilmiş yatak, odanın içini dolduran dumanlı tütsü, geceyi aydınlatan mum ışığı ve baş başa bırakıldığımız oda..ettiğimiz yemini tamamlayan beyhude birleşim saçmalığı içindi hepsi.
Saçmalık diyordum ancak şu an o saçmalığın esiri olmak üzereydim. Aklım, kalbim bir başkasının adını haykırırken içimdeki alfanın okları yalnızca ona yöneliyordu.
Odanın kapısına gelene kadar ağzını açmayan yüce Prensimiz, ah af buyurun..yani eşim, hizmetkarlar yanımızdan ayrılır ayrılmaz benden uzaklaşmış ve harelerinde soğuk rüzgarların estiği gözlerini üzerime dikip şunları söylemişti;
'Sil o aklındakileri, bana dokunman katiyen yasak.'
Aklımdakiler? Asla kirli fikirlere kapılmak gibi bir gaflete düşmemiştim. Zaten sandığı gibi onu arzulayanlar zümresinin de bir üyesi değildim. Yıllardır aşkına sadık kalmış, kendi içinde bile bu aşka gölge düşürmemiş bir enayiydim ben.
Fakat işte.. Beynim bunları tekrarlayıp dursa da alfam söz dinlemiyordu. Bağlandığı bedenle bir olmak için yanıyordu vücudu. Bunu tetikleyen en büyük etken de onun yaydığı kokuydu. Ben yatağın karşısındaki zümrüt yeşili, altın varaklı koltukta otururken o da yatağa oturmuş boynundaki kolyeyi çıkarmakla meşguldü.
Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Aldığım nefesler göğsümde körüklenen yangını soğutmadığı gibi kokusunun ciğerlerime daha çok nüfuz etmesini sağlıyordu. Tanrım! Bu oda neden bu kadar sıcaktı?
Dayanamayacak gibi hissettiğimde pelerinin düğmelerini çözüp üstümden çıkardım. Belki birkaç kelam etse böyle boğucu olmazdı içerisi. Ancak onun tek yaptığı kolyesini çıkarmak, tacını köşedeki sehpanın üzerine bırakmaktı. İşlerini bitirince sonunda önüne dönme zahmetini gösterebildi, ne kadar odağı ben olmasam da yüzünü görebiliyordum şimdi. Ve o an fark ettim ki onun da benden bir farkı yoktu. Al al olmuş yanakları, sıklaşan solukları ve baygın bakan gözleri bunu kanıtlar cinsteydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yes My Prince!
FanfictionGüzelliği dillere destan bir omega olan Prens Byun Baekhyun dört bir yana yapacağı yarışmanın haberini salar ve topraklarındaki tüm alfaları toplar. chanbaek&sekai Yetişkin içerik