Adalet ile zulüm bir yerde durmaz derlerdi. Ya zulüm sürerdi hükmünü ya da adalet. Bu diyarlar yıllardır zulüm altındaydı. Evrenin dengesi şaşmış, halk sefilliğe mecbur bırakılmıştı. Her kötülüğün bir gün son bulacağı gibi Kral Bishamon'un hükümdarlığının da sonu gelmişti.
Harp meydanına baktım gözlerimi kısarak. Bir dönemin kaderini yazacaktı belki de bu meydan. Uğraştığım, didindiğim ne varsa bugün içindi. Adaletin tecelli etmesi için. Arkamdaki ordu ise benim tek bir sözümü bekliyordu, Yixing onları iyi hazırlamıştı yokluğumda. Hepimizin gayesi ortaktı.
"Komutanım!" diye seslendi atlılardan biri hızla yanıma gelirken. Hizamda durup selam verdi.
"Durum nedir yüzbaşı?"
"Geliyorlar komutanım!" dedi heyecanla. "Prens Minseok'un ordusu geliyor."
İşte dakikalardır bu haberi bekliyorduk. İki ülkeyi birleştiren ormanlık alanda buluşmak üzere anlaşmıştık. Veliahtın bizi kaderimize terk edeceğine dair şüphem olmasa da bir Aprikuslu'nun sözüne güven olmayacağını söyleyen Yixing'i susturmakla uğraşmak tadları kaçırmıştı.
Duyduğum gürültüyle arkamı döndüm. Bir tabur asker at üstünde safımıza katılmak için geliyordu. Askerlerin önünde ilerleyen Veliaht ve küçük kardeşini görünce gülümsedim. Vakit gelmişti.
"Noktis'in onurlu askerleri!" diye bağırdım yönümü kendi orduma çevirerek. Hepsi kılıcını çıkarıp havaya kaldırırken ses verdiler çağrıma. "Devranın dönme günü gelmiştir! Tanrı sizinle olsun! Adil bir dünya için, ileri!"
Kalabalıktık, en mühimi ise hazırlıklıydık. Herkesin bıktığı bu yozlaşmış düzen nihayetinde yıkılacaktı. Sehun'un yanından ayrılıp Noktis'e döndüğümde amcamla konuşmuştum. Omzumu sıvazlamış, zaferin yakın olduğunu söylemişti. Ona minnettardım. Beni büyüten adama ayrıca Noktis'in en büyük generaline saygım sonsuzdu. Lakin sözlerinin devamı canımı sıkmıştı. 'Hanedan üyelerinden,' demişti. 'Park Chanyeol'ün kardeşi bize hediye edildi. Kral onun yanında yer almamızı istiyor. Biliyorsun omegalarımızı alıkoymuşlardı. Sahil köylerinden de yer ayırtmış bize.' Amcam bu teklifi elbette reddetmişti. Bu kararı vermesindeki büyük etkenlerden biri de Noktis'de en olmaması gereken herifin ona gerçekleri anlatmasıydı. Casus diye arkamda bıraktığım Luhan, Aprikus'un elçisi olmuş öz topraklarına dönmüştü. Şu savaş bitsin alnından öpecektim o kurnaz alfayı. Sehun'un mevzusunu çözmüş sayılırdı fakat huzursuzdum. Ailesinin yanında kalan çilliye bir zarar gelmesi hususunda endişe duyuyordum. Ona söz vermiştim. Yanına dönmek zorundaydım. Surlara yaklaşırken sözümü bininci kez hatırlattım kendime. 'Döneceğim sana çilli.'
Arkamdaki binlerce askerden oluşan kalabalığa baktım. Alfasından omegasına kadar kılıç kuşanıp kalkanlarını eline almıştı. Birliğimize katılan Aprikuslu'larla ülkenin kapısına dayandığımızda isyan söylentileri elbette ilişmişti kralın kulağına. Bizi gülle karşılamayacakları pek tabiiydi. Boynumdaki künyeyi öpüp zırhımı çektim.
'Başaracağım baba.'
...
Chanyeol'den;
Ürkütücü bir serinlikle sallanıyordu ağaçlar. Gökteki dolunay görünmez olmuştu bulutlardan. Yağmur kokusu kan kokusuna karışmış öyle bir boğuyordu ki havayı, nefes almak istemiyordum artık. Tam üç gün geçmişti, üç gündür at üstünde yere yığılan erleri topluyordum. Devrim demişti Baekhyun, bir devrimin bu kadar kanlı olacağını bilmiyordum. Kral teslim olmuyor, ittifaklık yaptığı lordlukların askerleriyle üstümüze saldırmaya devam ediyordu. Üstelik oğullarına karşı.. Nasıl bu kadar acımasız olabilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yes My Prince!
FanfictionGüzelliği dillere destan bir omega olan Prens Byun Baekhyun dört bir yana yapacağı yarışmanın haberini salar ve topraklarındaki tüm alfaları toplar. chanbaek&sekai Yetişkin içerik