Dikenlerle dolu bir tarlanın içinde gül ayıklıyordum. Üstelik attığım her adımda parçalanan ayaklarıma inat. Aprikus diken değildi, Aprikus tarlanın ta kendisiydi. Elime batan dikenler ise bizi aydınlığa çıkaran yoldaki birkaç kıymıktan öteye geçemezdi. Yolun sonunda Güneş adaleti sırtlanacak ve bütün diyarlar aydınlığı selamlayacaktı. Zira olması gereken tam olarak buydu.
'Şanı uzak diyarlardan işitilen, kanlarla sulanmış topraklara çiçek açtıran alfa, onlarca yıldır beklenilen lider, yüce Veliaht Prens Minseok, Noktis Halkının bütün desteğinin sizinle olduğunu arz etmekten onur duyarım efendim.'
Kim Hanedanlığı Baş Katibi Lee Taemin
İşte Byun Hanedanlığına kara haber çöktüren, Veliaht prensi yatağa düşüren, bizzat benim emrimle yazılmış, teslimatını kendi ellerimle yaptığım, gizli tutulması söylenilen o not.
Hedef elbette Veliaht değildi. İstediğim yegane şey Veliahtın aklına o isyan kıvılcımını sokmaktı. Böylece hem sarayda tehlike çanları çalmaya başlayacak hem de kralın tahtı sallantıya uğrayacaktı. Aynı zamanda Minseok sahiden de aranılan lider özelliklerini taşıyordu. Güneşin hiç değmediği uzak diyarlara yardım ekipleri gönderdiğine bizzat şahit olmuştum bir hafta önce. Bu zamana kadar sergilediği politika ise fazlasıyla barış yanlısıydı. Luhan'ın edindiği bilgilerden, Komutan Do'ya bu bozuk hiyerarşik düzenin rayına oturması gerektiğinden bahsettiğini de işitmiştim. Tıpkı dedesi gibi bir adamdı gözlemlediğim kadarıyla. Gözü kara, adil, vicdanlı. Olası bir savaşta safımız belliydi kısacası. Lakin babası gibi ortalık durulunca tek adam olmaya kalkışır ise buna pek tabii müsaademiz yoktu. Her neyse bunlar sonraki meselelerdi. Önceliğim oğlunu zehirletecek kadar tahtına düşkün olan Kral bozuntusuydu.
"Kral sefer haritasını çıkartmaya başlamış bile. Veliaht Prensin vaziyetinden yararlanıp, onu geri planda bırakmayı hedefliyor anlaşılan. Veliahtın olmadığı sefer yoktu yıllardır."
"Minseok o sefere katılacak Lu, şüphen olmasın bundan."
Omzuna dökülen saçlarını arkaya atarak alttan bir bakış attı suratıma Luhan.
"Yine ne düşündün bilmiyorum ama herif iki gündür yatıyor öylece farkında mısın?"
Güldüm. Küçük alfamız bazı şeyleri kaçırmış olsa gerekti.
"Sahiden de öylece yattığını mı sanıyorsun Lu? Yalnızca yatıyor, öyle mi? Kyungsoo da ninni söylüyor olmalı o halde prense."
Dediğim şeyle yüzündeki ifade karışırken gözleri kocaman oldu.
"Komutan Do!" diye bağırdı yerinden sıçrayarak. "Komutan Do tabii ki, nasıl aklıma gelmez.."
"Bir şey planlıyorlar." dedim ayağa kalkarken. "Ve sen Luhan, bu planı öğreneceksin."
"Nasıl? Adamlar odadan bile çıkmıyorlar. Herkes Prens hasta diye zırlarken ben nereden öğreneyim?"
Mızmızlanmasına göz devirerek kılıcımı belimdeki kuşağa yerleştirdim. "Kyungsoo." dedim ardından. "Kyungsoo sana gerekli bilgileri verecektir."
Yüzünü buruşturdu. "O bücür komutan günahını vermez bana."
Adamla arasında geçen hususlar zerre ilgimi çekmiyordu. Önemli olan o ikilinin aklındakilerdi. Dediğini duymazdan gelip kapıya yürüdüm. Arkamdan "Nereye?" diye bağırdı huysuzlukla. Kulbu çevirip dışarı çıktım.
"Jongin!"
"Halledersin sen, sana güveniyorum Lu!"
Biraz ortalığı karıştırsak fena olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yes My Prince!
FanfictionGüzelliği dillere destan bir omega olan Prens Byun Baekhyun dört bir yana yapacağı yarışmanın haberini salar ve topraklarındaki tüm alfaları toplar. chanbaek&sekai Yetişkin içerik