Zihinde doğan ilk devrim fikri sadece bir düşünceden ibaretti. Yalınayak, süssüz, sözsüz bir düşünce. Fakat bir sarmaşık gibi aklınızı ele geçirmesi uzun sürmezdi. Devrim ayaklarının üstüne kalktıktan sonra koşmayı hızlı öğrenirdi. Her devrim ise değişim getirirdi. Bu değişimlerin doğurduğu felaketlere hazırlıklı olmak gerekti.
Şafak her söktüğünde bir yıldız kayıyor ve toprağa düşüyordu. Yere düşen yıldızların ektiği çiçekler değişimin alametlerinden yalnızca biriydi.
Gözümü kırpmadan bir sabahı daha karşılarken pencerenin pervazından ayrılıp yer döşeğinde sere serpe uyuyan omeganın başucuna oturdum. Sarı olduğu için gürlüğü belli olmayan kirpikleri kıpraşıp duruyordu. Yanakları allaşmış, kaşları çatılmıştı. Tatsız bir düşün pençesinde gibiydi. Alnına dökülmüş saçlarını elimle arkaya yatırıp suratına dokundum belli belirsiz. Mırıltılı bir ses çıkarsa da gözlerini açmadı. Elimi yanağında usulca kaydırırken onu izlemeye devam ettim. Kaşları düzelmiş, soluk alış verişleri yavaşça normale dönmüştü. Dokunuşlarımın üzerindeki etkisinin bir süredir farkındaydım. Bu farkındalık göğsümü sızlatıyordu.
Kapının tıklatılmasıyla ihtiyatla oraya yöneldim. Buraya varışımız akşamı bulmuştu. Sehun'un köydeki aile evindeydik. Gecenin bir vakti adam akıllı açıklama yapmaya fırsat bulamamışken sabahın ilk ışıklarıyla kapının çalması şaşılacak bir durum değildi.
"Sehun!" diye seslendi bir erkek. Abim dediği adam olduğunu varsayıyordum bu kişinin. Yanımdaki sarışın uykusuna devam ederken kolunu dürttüm.
"Şşşt çilli.." Homurdanarak sağına döndü. Burnunun ucuna dokundum bu sefer. "Abin basıcak bak şimdi bizi, uyan hadi." Önce burnunu kaşıdı sonra birden gözleri açıldı.
"Hiiih!"
Kocaman olmuş gözlerine yansıyan telaşla gülmemi bastıramadım. Elimi ağzıma kapatarak sessizce gülerken kapıya bir kez daha vuruldu.
"Ne uykusu bu ya...?" diye söylendi kapıdaki ses. Sehun anında doğrularak cevap verdi. "Geliyoruz hyung!"
Birkaç adım sesinden sonra gittiğine emin olup kaşlarımı oynatarak sarışına baktım. "Hayırdır," dedim hala uyku sersemi haline. "Neden telaş yaptın basılacağız diye, bir şey yaptığımız mı var?"
Yanakları sözlerimle kıpkırmızı kesilirken gözlerini kaçırdı. Bir dakika.. Yoksa?
Döşekte oturan bedenine yaklaşmamla geri çekildi. Kaçmasına izin vermeden gözlerini yakaladım. "Sen düşlerinde neler görüyorsun öyle çilli?"
Bakışları dudaklarıma düşerken sertçe yutkundum. Çene ucuna dokunmamla anında gözlerime çıkardı gözlerini. "Ne göreceğim düşümde be?" diye çıkıştı aceleci bir tavırla. "Ben senin gibi sapık mıyım?"
"İnkar mı edeceksin yani çilli?" dedim baş parmağımı alt dudağına sürterek. Dudaklarının titrediğine şahit oldum. "Görmedim bir şey.." dedi tutukça fakat gözleri aksini fısıldıyordu.
"Öyle mi?" Parmağımı dudak çizgisinde gezdirirken gülümsedim. "Düşlerinde seni hiç öpmediğimi, tadını hiç almadığımı mı söylüyorsun?" Kirpikleri titredi. Ağzını reddetmek için aralasa da nemli dudaklarına yasladığım parmaklarımla yutkunmakla yetindi. Gözlerimiz bir an bile ayrılmazken ıslak ağzı parmağımı içine çekti ve dilinin pürüzlü dokusunu hissettim. Siktir.. Odaya yayılmaya başlayan feromonları gözümü karartıyordu.
"Çilli.." dedim sesim boğuklaşırken. Parmağımı ezen diliyle dişlerimi sıktım. "Diline sahip çık yoksa-"
Sözlerim dışarıdan gelen horoz sesiyle kesilirken Sehun irkilerek geri çekildi. Hızlıca ayaklanıp üstünü başını düzeltti. "Acele et, bizi bekliyorlar." Odadan çıkmadan önce söyledikleri ise sinirden gülmeme sebebiyet vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yes My Prince!
FanfictionGüzelliği dillere destan bir omega olan Prens Byun Baekhyun dört bir yana yapacağı yarışmanın haberini salar ve topraklarındaki tüm alfaları toplar. chanbaek&sekai Yetişkin içerik