18 (mm)

1.2K 88 109
                                    

Evet çift m.. Uzun iki adet smut barındırır, rahatsız olan okurlar atlayabilir. He bu arada yorum yapmayı ve aşağıdaki yıldıza basmayı da es geçmezsek çoook sevineceğim. Keyifli okumalar.

Kılıç yarasının izi geçmez derlerdi. Zaman istediği kadar aksın, damga gibi taşırdın artık o yarayı. Sağ kulağımın altından çeneme kadar uzanan silik iz benim zaferimin damgası olmuştu. Yine de dediğim gibi silik bir izdi, tahmin ettiğimden hızlı iyileşmiştim. Eh, bunda başımdan hiç ayrılmadan bana krallar gibi bakan refakatçimin de katkısı yok değildi. Ne kadar o uslanmaz çenesini tutamayıp arada beni çileden çıkarsa da ağzımı açsam su uzatmış, elleriyle yemek yedirmişti. Hatta o kadar iyi beslemişti ki beni hareketsiz kaldığım şu birkaç haftada kilo aldığımı hissediyordum. Üzerimi giyinirken kolları dar gelen gömleğimle fark etmiştim. Kendi kendime gülerken pelerinimi üstüme attım.

"Aceleye hacet var mı Jongin?" diyerek beni düşüncelerden sıyıran alfaya döndüm. Luhan elleri belinde hesap sorar gibi karşımda dikiliyordu. Göz devirdim. Aldığım ne ilk ne de son yaraydı, bunu en iyi o biliyordu. Ben bir askerdim.

"Yeterince tembellik ettim Lu. Topraklarıma dönme vakti geldi de geçiyor."

Aprikus zalim kralından kurtulmuş, tahta pek sevgili müttefikimiz Veliaht Prens geçmişti, Kral Minseok. Gayeme ulaşmıştım, babamın hayalleri sonunda gerçekleşmişti. Ülkem beni bekliyordu. Amcamın yanında olmalı, bu galibiyeti halkımla kutlamalıydım. Artık ne casusluk oyunu kalmıştı ne de savaş. Kendi ordumun başına geçmeliydim.

"Ben de buraya çok hevesli sayılmam lakin yolumuz uzun, henüz tam iyileşmedin."

"İnan yeterince iyiyim. O çilli bana hekimlerden daha ala baktı."

Şimdi Chanyeol denen herifin yanındaydı kendisi. İçimi yese de bu durum, aralarında hiçbir şeyin olmadığını biliyordum. Ne kadar o damat bozuntusunun koca gözlerinin Sehun'a bakışını pek hoş hatırlamasam da müdahale edecek konumda değildim.

"Bilmez miyim?" dedi Luhan yanıma gelerek. Boynuma değen pelerini aşağı çekti hafifçe. "Kahroldu yavrucağız seninle uğraşmaktan."

Anlam veremediğim şekilde iyi anlaşmışlardı. Luhan'ın yaramaz bakışları beni süzerken ona aldırmadan kılıcımı yerleştirdim.

"Ne söyleyeceksen söyle, bakma öyle." dedim, benimle alay etmek için zaman kolluyordu.

"Görüyorum ki Komutan Kim Jongin gönlünü birilerine kaptırmış."

Cevap vermedim çünkü inkar edilecek bir tarafı yoktu. Sessiz kalmamla sırıtışı büyürken kapı çaldı ve konumuzun muhatabı olan sarı omega içeri girdi. Dağlardaki çiçekten farksız feromonları da onunla birlikte dolmuştu odaya. Meraklı gözleri üzerimizde dolaşırken Luhan geri geri adımladı. "Ben çifte kumruları baş başa bırakayım." diyerek son hamlesini de yapıp çıkarken Sehun utanarak kaçırmıştı bakışlarını.

"Hoş geldin çilli." dedim odanın bir diğer köşesinde duran bedenine yaklaşarak. "Beni görmeden yapamıyorsun değil mi?" Ayrılalı iki saat bile olmamıştı, Chanyeol'ün yanından hemen dönmez sanıyordum.

"Gidiyor musun?" diye sordu sorumu es geçerek. Dolan gözlerini fark etmemem imkansızdı, yanakları tahriş olup pembeleşmişti. Ülkeme dönmek zorunda olduğumu biliyordu.

"Ben Noktis'e aidim." dedim ortada olan gerçeği dillendirerek. Buraya bir amaç uğruna gelmiş, kanım üzerine ettiğim yeminimi gerçekleştirmek için mücadele etmiştim. Artık vaktim dolmuştu, gidecektim. Elini tutup eğdiği başını kaldırdım. "Teklifim hala geçerli bal gözlüm." dedim yanağından damlayan yaşı silerek. O bir damla yaş için onlarca ülke fethederdim haberi yoktu. Gidelim demiştim ona. Benimle gel, Noktis'e gidelim.

Yes My Prince!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin