"Yankısıyım ben, kendimden kopan bir çığın."
Louis Aragon
Bazı insanlar vardır, ilk yaptıkları kötülükte başlarına bir şey geleceği endişesi içinde yaşarlar. Ikincisinde biraz daha cesaretle bir şey olmamasının verdiği rahatlıkla biraz daha rahat yayarlar zehirlerini. Ve üçüncüde artık kötülük onlar için bir eğlence aracıdır çünkü başlarına hiçbir şey gelmeyeceğinden eminlerdir. Ta ki kader nakış nakış işlediği çarkı çevirene kadar. O günden sonra her şey tersine dönmeye başlar. Korkusuz ve fütursuzca kötülük yapan ve kötülüğe tapan bu insanlar başlarına gelenlerin ilahi adaletin tecellisi olduğunu anlayacak kadar bile zaman bulamazlar.
Vera'nın yalan ailesinin dağılmasından sonra uzun süre kendine gelemeyen genç adam sessizce iç çekti. Karşısında koşan oynayan oğluna gülümseyip geldikleri sokaklara baktı yeniden. Annesinin doğduğu evi görmek isteyen oğlunu kıramamış, adım atmaya korktuğu sokaklarda yeniden yürümeye başlamıştı.
Zeynep'in arabasının ezildiği yere takıldı gözleri bir süre. Karısının ona gelişinin vicdan azabını dindirmek için beyninin uydurduğu bir şey mi olduğunu, yoksa gerçekten sevdiği kadının ona gelip gelmediğini asla bilemeyecekti. Içinde hep bir şüphe ile yaşamaya mahkum olmuştu o da.
"Baba bak taşları sektiriyorum."
Oğluna gülümseyip onun tozlu yolda koşusunu izlemeye devam etti. Birkaç metre sonra o lanetli eve gelmiş olacaklardı.
Çökmeye başlamış evin eski kapısının kırıldığını gördü. Artık içinde kimse yaşamadığı için eski ev kendini ölüme teslim etmiş gibiydi. Sızlayan içiyle karısının biz zamanlar bu evde tek başına acılara göğüs gerdiğini hatırladı. Daha küçük bir çocukken attığı çığlıkları hiç duymasa da kulaklarından gitmiyordu o sesler.
Evin kapısını açıp içeri giren oğlunu izledi sakin adımlarla. Yüzü babasına tıpatıp benzeyen çocuğun gözleri annesindendi. Oğlunun tamamen karısına benzemesini istese de ölen babasına benzemişti küçük çocuk. Beyaz teni, siyah saçları ve hep çatık duran kaşları annesinin bir zamanlar ağaçlara anlattığı büyülü masal prensinin vücut bulmuş haliydi.
"Baba bak burası mutfakmış."
Çürümüş raflarda gezindi bir süre gözleri. Kırılmış tezgah peş peşe gelen ölümlerden sonra buraya birilerinin girdiğini gösteriyordu.
Evin soğuk havasının insanlar içinde yaşarken de var olduğunu biliyordu. 'Bu evde insanlar birbirini sevmez, birbirine katlanır.' demişti ona Vera. Haklıydı.
Oğlunu tutup karısının odası olduğunu tahmin ettiği ufak odaya götürdü. Eski bir dolap, bir masa ve kırılmış bir çekyat vardı boş odada.
Kenarları nemlenmiş ahşap pencereye yaklaştı hüzünle. Karısının bu camın önünde serçe beslemeyi ne kadar sevdiğini biliyordu. Hep kuşlara düşkün olan kadının oğlu da en az onun kadar severdi kuşları.
"Baba bak."
Yatakta zıplayan oğluna gülümseyip dolabın kapağını açtı. İçinin boş olmasını beklese de birkaç parça kıyafet görmesi ile şaşırıp onları eline aldı. Eskimiş rengi solmuş siyah bir tişört ve eski bir yazma vardı dolapta.
Ufak tişörtü kaldırınca bunun Vera'ya ait olduğunu anladı. Minnacık olan karısından başkası sığamazdı bunun içine.
"Baba kapıda birileri var bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRLANGIÇLAR DA GİDER
General FictionAli diyorum... Ali bakmıyor yüzüme suçlu çocuklar gibi eğmiş başını. Bakamıyor... Ali diyorum yine sesim kalbimden mütevellit kırık dökük... Ali anlıyor beni. Anlıyor da ses edemiyor. Biliyor ki bu son konuşmamız. Biliyorki yıllardır kovduğu halde...