Sende başını alıp gitme ne olur
Ne olur tut ellerimi
Hayatta hiç bir şeyim az olmadı
Senin kadar ve hiçbir şeyi istemedim
Seni istediğim kadar~Haluk Bilginer
Üzerime tam oturan beyaz elbiseme baktım aynadan. Oldukça şık ve zarifti. Mert benim için özel diktirmişti. Bugün dini nikah kıyacaktık. Resmi nikah için boşandıktan sonra zaman geçmesi gerekiyordu. Sonunda ona çekmeden içimden geldiği gibi sarılabilecektim.
Üzerimi düzeltip çıktım odadan. Mert salonda imamla bekliyordu. Onunda en az benim kadar heyecanlı olduğunu görüyordum. Ellerini dizlerine sabitleyip titremesini gizlemeye çalışıyordu. Içime yayılan korku ile yanına gittim. Heyecanlanmak kalbine iyi gelmeyebilirdi.
Yanına oturup bekledim. Şahitlerin de gelmesi ile imam nikaha başladı.
Hızlı bir şekilde kıydı nikâhımızı sonra da bize mutluluklar dileyip evi terk etti.
Onunla başbaşa kalmıştık. En az onun kadar gergin olsam da gizledim bunu.
Ellerimi tuttu ilk önce. Parmakları buz gibiydi. Gözlerine bakıp bekledi. Sakin bir denizi andırıyordu mavi gözleri. Bana dokunmayacağını biliyordum. Hamile olduğum için bana yaklaşmayacaktı.
Başımı göğsüne koyup düzenli atan kalbini dinledim. Bütün umudum bu kalpti. Kollarını belime dolayıp alnıma ufak bir öpücük bıraktı. Anın tadını çıkarırken uzun zamandır kesilmeyen baş ağrılarım yine nüksetti.
Migrenimin bu kadar sert olması beni yoruyordu. Hamile olduğum için ağrı kesici de alamıyor acı çekiyordum.
Benden ayrılan Mert yüzümün halini görünce anladı olanı biteni. Apar topar kaldırdı ayağa beni. Böyle durumlarda hastaneye gider doktorların verdiği seruma sığınırdım. Bebeğe zarar vermeyecek şeyler kordu hemşire seruma.
Hastaneye geldiğimizde bu kez farklı bir doktora gelmiştik. Mert'e nedenini sorunca bunun tedbir için daha gerekli olduğunu söyleyip susmuştu. Anlamasam da cevap vermeden ona uydum.
Doktorla görüştükten sonra mr çekimine almıştı beni. Bebeğe bir zararı olmadığını söylediği için gönül rahatlığı ile girdim. Verdim çeşitli kan ve idrar testlerinden sonra beklemeye koyulduk.
Bir kaç saat sonra sonuçların çıkması ile doktorun odasında bulduk kendimizi. Doktorun yüzündeki ifade korkmama neden olmuştu. Gergince yanımda oturan Mert'in elini tuttum. Onun da benden aşağı kalır yanı yoktu.
Bir kaç nefes alan doktor elindeki kağıtlara baktı emin olmak ister gibi.
Gergin yüz hatlarını yumuşatmadan konuşmaya başladı."Vera hamım bunu söylemek istemezdim ama yapılan tüm tetkikler ve mr sonucu gösteriyorki beyninizde bir kitle var."
Bedenimin buz kestiğini hissettim. Elim karnıma giderken içimde kocaman bir yangın başlamıştı.
"Bu kitle oldukça büyük. Uzun zamandır var olduğunu düşünüyoruz. Tedavisi şu an oldukça zor fakat imkansız değil. "
Umudum yavaş yavaş soluyordu.
"Bunun için ilk önce kemoterapi görmeniz gerek. Ve..."
Ve...
"Ve karnınızda bir bebek varken bu mümkün değil. Bu ilaçlar bebeğinizin yaşamasına izin vermeyecek kadar güçlü. "
Gözümden akan yaşı silmeye mecalim yoktu. Yanımda titreyen Mert'i bile fark edemiyordum o an.
"Bu tedavi için bebeğinizi almamız gerek."
Atağa kalktım. Onu benden almaktan bahsediyordu. Yüzüme oturan nefret kimeydi?
Doktora mı?
Aileme mi?
Ali'ye mi?
Kendime mi?
Yere yığılan Mert ile hayatımın en zor anını yaşadım. Biz ölecektik. Bebeğime kim bakacaktı?
Onu öldürmelerine izin veremezdim. Benim bile yaşama ihtimalim bu kadar düşükken bu küçük ihtimal için onun canına kıyamazdım.
Odaya doluşan hemşireler Mert'i sedyeye koyup götürürken sadece izledim. Kapanan bilincim ile dünyayı sessize alırken beni fark eden doktorum bir sedye de benim getirtmişti. Kabustu bu, hayatımda gördüğüm en korkunç kabustu.
.............
Yaşlar içindeki gözlerimi açtım panikle. Hastane odasındaydım. Kabus değildi, hepsi gerçekti.
Yeniden ağlamaya başlarken aklıma gelen Mert ile doğrulmaya çalıştım yerimden. Kolumda takılı olan serum beni engelleyince onu çıkarıp koluma bastırdım elimle.
Mert'in bana ihtiyacı vardı.
Koridorda yürürken beni engellemeye çalışan hemşire başaramayınca koluma girip beni Mert'in odasına götürdü.
Uyuyordu. Gözlerinin altı morarmış siyah saçları alnına dağılmıştı. Eğer bebeğim olmasaydı onunla birlikte öleceğim için mutlu olurdum.
Ellerini tutup başımı avucunun içine bıraktım. Soğukta olsa elleri benim sığınacak tek memleketimdi.
Aradan geçen saatlerin ardından Mert kendine gelir gibi olmuştu. Yorgundu. Zar zor açıyordu gözlerini.
Elini daha daha sıkı tutup yanında olduğumu belli etmek istedim. Bir süre çatıda gezdirdiği gözlerini sonunda bana değdirdi. Gözleri ıslaktı. Ağlıyordu.
Onu ilk defa ağlarken görüyordum. Onun ağlaması ile bende ağlamaya başladım. Biz hayatın tüm nefretini sahiplenir gibi çekiyorduk acımızı.
"Sakın benden önce ölüyüm deme. Dayanamam yokluğuna. "
Güldüm. Ondan sonra ölürsem yokluğuna nasıl dayanacaktım.
"Bebeğimize kim bakacak bizden sonra?"
Gözünü yumup bekledi bir süre. Çaresizdi. Çaremiz yoktu.
"Bulacağız bir yolunu. Üzme kendini."
Dudaklarına götürdüğü elime bir öpücük bıraktı. Bende onun elini öpüp başımı avucuna bıraktım yeniden. Her şeyi unutup avucunda soluklanmak istedim.
Bir çıkış yolu bulacağımızı biliyordum. Allah'ın bizi yalnız bırakmayacağını biliyordum.
............
Mert'in çıkışı için izin vermişti doktor. Cümlesi zihnimde yankılanıp duruyordu.
'Son günlerini evde geçirsin. 'Son günlerimizdi bunlar. Onsuz nasıl dayanacağım diye düşünsem de dayanmak zordaydım. Bebeğim için bunu başarmak zorundaydım.
Mert'i yatağına yatırıp onun için çorba hazırladım. Yorgun yüzündeki gülümseme ile içti çorbasını.
O rahat etsin diye yastıkları kabarttıktan sonra yanına uzandım. Onunla geçireceğim her saniye kıymetliydi artık benim için.
Elini karnıma koyup karnımı okşadı bir süre. Sakindi. Bebeğime bir şeyler anlatıyor da ben duyamıyormuş gibi hissediyordum. Yüzündeki solgun gülüşe değdirdim parmaklarımı. Gözlerini yumup bekledi bir süre. Sonra usulca bir öpücük bıraktı parmaklarıma.
Uzamış olan sakalları arasına değdirdim dudaklarımı. Elim saçlarının arasına giderken başını göğsüme çekip bir bebek gibi sahiplendim koca bedenini. Ben saçlarını okşarken o da karnımı okşuyordu. Bu anın hiç bitmemesini diledim içimden. Eğer zamanı durdurma şansım olsaydı bunu tamda şu an yapardım.
Alnına bir öpücük bırakıp kendimi uykunun kollarına bıraktım. Soluğu sakin bir hal alırken mırıldandı. Dudaklarımda oluşan gülümseme onun eseriydi.
"Iyi geceler çirkin Vera..."
"Iyi geceler baygın deli..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRLANGIÇLAR DA GİDER
General FictionAli diyorum... Ali bakmıyor yüzüme suçlu çocuklar gibi eğmiş başını. Bakamıyor... Ali diyorum yine sesim kalbimden mütevellit kırık dökük... Ali anlıyor beni. Anlıyor da ses edemiyor. Biliyor ki bu son konuşmamız. Biliyorki yıllardır kovduğu halde...