Senin kalbin benim kalbim
Sana malumdur her halim...~Neşet Ertaş
Heyecanlıydım. Bugün bebeğimizin cinsiyetini öğrenecektik. Mert de benim kadar heyecanlı olsa da sakin kalmaya çalışıyordu. Kalbi artık iyice yorulmuş, ufak duygulara bile tepki verir olmuştu.
Onun elini tutarak doktorun odasına girdim. Her zaman geldiğim doktorum olduğu için beni bekletmeden ultrason cihazına aldı.
Titreyen elimle Mert'in elini tutup ekrana bakmaya başladım. Siyah beyaz ekranda garip bir şekli işaret etti doktor.
"Işte bu bebeğiniz. Oldukça sağlıklı bir bebek gibi duruyor. "
Gülümseyerek gösterdiği şekle baktım. Henüz varlığı çok az belli olsa da dikkatli inceleyince onun bebeğimiz olduğunu anlıyordum.
"Bakalım ufaklığın cinsiyeti neymiş. Bir süredir gizliyordu bizde umarım bugün gösterir. "
Ekrana baktı tüm dikkati ile. Sonra yüzündeki ışıltı ile bize döndü. Mert'in parmaklarını sıktım. O da elimi sıkıp sakin kalmaya çalıştı.
"Bir oğlunuz olacak."
Bir oğlum olacaktı.
Benim oğlum. Bizim oğlumuz.
Atağa kalkıp kıyafetlerimi düzelttim. Bu mutlu haberi verecek kimsemiz olmadığı için birlikte paylaşacaktık.
Mert'in ailesi o çok küçükken ölmüştü. Onlardan kalan mal varlığına dedesi sahip çıkmış o da ölünce tüm işler onun omuzlarına çökmüştü.
Bazen çok kötü şeyler yaptım derdi. Ama yüzündeki ifadeden pişman olduğunu anlıyordum.
Elinden tutup çıktım hastaneden. Ilık rüzgar yüzüme vururken gözlerimi kapadım.
Mert yanımda sessiz bir şekilde düşünüyordu. Aklındaki denizlere dalmıştı yine. Araca binip şoföre çarşıya sürmesini söyledi.
Güzel bir bebek mağazasının önünde durunca yüzüme yayılan gülüş ile girdim içeri. Gözüm erkek kıyafetlerinin olduğu bölümü ararken Mert çoktan oraya ilerlemişti. Onu takip ettim.
Bulduğumuz her şeyi sepete atmıştık. Mavi giysileri özenle seçerken yüzümde oluşan gülümseme mutluluktandı.
Onunla tanıştığım günden beri sürekli bir gülümseme vardı yüzümde. Sevginin iyileştirdiğine emindim artık.
Aldığımız kıyafetlerin parasını ödeyip çıktık mağazadan. Mert oldukça yorulmuştu. Dayanamıyordu. Arabada başını omzuma koyup uyumasından anlamıştım bunu. Saçlarının arasına bir öpücük bırakıp yolu seyre daldım.
............
3 ay sonra...
Bebeğimiz büyüyordu. Karnım artık kocaman olmuştu. 7 aylıktı.
Mert ise tamamen çökmüştü. Artık yataktan çıkacak gücü bile bulamıyordu. Ben hamile olduğum için ona fazla yardım edemiyordum bu yüzden de onunla ilgilenmesi için bir hemşire ve ev işleri için bir çalışan tutmuştuk.
Her gün onun yanında olmaya çalışsam da psikoljik olarak dayanacak gücüm kalmamıştı. Hamileliğin getirdiği duygusallık beni fazla hassas yapmıştı. Onu böyle görmeye dayanamıyordum. Yüzü çökmüştü. Iyice zayıflamıştı. Çok sevdiğim mavi gözlerinin ışığı sönmüştü.
Hergün dua ediyordum Allah'a onu bana bağışlaması için. Bir anda hayatıma girip can damarım olacağı aklıma bile gelmezdi.
O gün yine yataktan zorla kalkıp üzerimi gitmiştim. Gece karnım yüzünden yatamıyordum ve belim oldukça ağrıyordu. Belimi tutarak Mert'in yanına giderken çalan telefon ile adımlarım yavaşladı.
Telefonu elime alınca arayanın doktor olduğunu gördüm. Gerilen bedenim ve içimde yanan umut ışığı ile açtım telefonu.
"Vera Hamım müjde. Uygun donör bulundu. Mert bey için bir ambulans yolluyorum. "
Ağlıyordum. Mutluluktan ağlıyordum.
"Biz... biz hemen hazırlanıyoruz doktor bey. Çok teşekkür ederim. "
Rica edip telefonu kapadı. Koşa koşa girdim Mert'in odasına. Çoktan uyanmıştı. Çatıda olan gözlerini sakince bana çevirdi. Yüzümdeki kocaman gümüşten anlamıştı.
Yüzüne yayılan gülümseme benim nefesimdi.
"Başardık canmânâ'm başardık. "
Gülümserken gülüşünün yavaşça solduğunu gördüm.
"Sen... sensiz ne yapacağım ben bu dünyada?"
Ellerini tutup karnımın üzerine koydum. Oğlumuzun tekmesi avucumuza dolarken güldüm. Annesini anlıyordu.
"Sana benden kocaman bir parça bırakacağım. Beni bu hayata bağlayan yanımı bırakacağım sana. Biliyorum ki onu bu dünyada senin kadar hiçkimse sevemez."
Ağlıyordu. Göz yaşlarından öptüm tek tek. Artık gözüm arkada kalmayacaktı. Oğlum babası ile olacaktı.
...........
Hastaneye gelince Mert'i hazırlamak için apar topar aldılar. Her şey hazırdı.
Yanımda doktora döndüm heyecanla.
"Vera Hanım donör birden çıktı karşımıza. Ömer adında genç bir delikanlı. Kendini arabanın altına atmış. Beyin ölümü gerçekleşince annesi oğlum yaşayamadı bari başkaları yaşasın diyip bütün organlarını bağışlamış. "
Duyduğum adla burkulan içimi susturup ölen adamın soy adını ve memleketini sordum.
Oydu. Ömer'di.
Çocukluğumda sürekli kafama taş atan adam. Gözümden akan yaşla giden doktorun ardından baktım. Kendini arabanın önüne atmıştı.
Içimdeki pişmanlığı susturmaya çalıştım. Benim yüzümden oldu demek istesemde biliyordum ki herkesin biçilmiş bir ömrü vardı. Bunu son zamanlarda iyice anlamıştım.
Mert'i ameliyata alırlarken bende o çıkana kadar hem onun hemde ömer için dua ettim.
Saatler geçerken içimde oluşan korku ile bekledim durdum. Hamile olduğum için bana bir oda hazırlamışlardı. Zaman yanlış yerlerde donmaya meyilli gibiydi. Donmuş gibi hissediyordum.
Yanıma gelen hemşire ile doğruldum gergince. Çıkmıştı ameliyattan. Zorla kalkıp doktorun yanına gittim. Onun gülen yüzü içimi rahatlatmaya yetmişti.
"Ameliyat oldukça başarılı geçti. Şimdi yoğun bakımda kendine gelmesini bekliyoruz. Kendine geldiği zaman normal odaya alacağız o zaman görebilirsiniz kendisini."
Tüm samimiyetimle teşekkür ettim ona. İçimdeki mutluluk ile yoğun bakıma gidip camdan güzel yüzünü izledim. O benim bu dünyadaki köklerimdi artık.
.........
Ömer tüm sevgisini içine gömüp veda etti hikayeye. Belki de en çok yanan oldu. Yıllarca uzaktan sevdiği kadının kendi yaptığı yüzünden kaybetti. Sonra ardından dayanabildiği kadar dayanmaya çalışsa da kendisini yenmeyi başaramadı.
Ömer iyi adamdı.
Eğer o kalbin sevdiği kadının hayatına dokunacağını bilseydi o arabanın önüne atlarken yaşadığı o ufacık tereddütü de yaşamazdı.
Bu hikayede hiç sevilmeyen kişiydi ömer. Ömrü boyunca sadece annesinin sevgisini görmüş fakat dayanacak gücü kalmayınca annesine kıyamayan çocuk canına kıymıştı.
Umarım ömer 'i sever ve unutmazsınız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRLANGIÇLAR DA GİDER
General FictionAli diyorum... Ali bakmıyor yüzüme suçlu çocuklar gibi eğmiş başını. Bakamıyor... Ali diyorum yine sesim kalbimden mütevellit kırık dökük... Ali anlıyor beni. Anlıyor da ses edemiyor. Biliyor ki bu son konuşmamız. Biliyorki yıllardır kovduğu halde...