Kimseyi suçlama, suçlanacak biri varsa o da sensin. Sonuçta o sana küçük bir umut verdi, sen ise ona her şeyini verdin.~Cemal Süreya
(Feridun Düzağaç - alev alev)
Kapının kilidini açıp eve girdim. Yüzümden gün boyu yaşadığım mutluluğu belli eden bir gülümseme vardı. Hayatımda en çok eğlendiğim anlardandı.
Koridoru geçince dağınık salonla karşılaşmak son beklediğim şeydi. En az salon kadar dağınık olan Ali öylece oturuyordu. Gözleri yerdeydi, burda olduğumu biliyor fakat inatla bana bakmıyordu. Yüzümdeki gülüşün yavaş yavaş solduğunu hissettim. Zaten bu kadar gülmek bile fazlaydı bana.
Kendime hakim olamayıp ona yaklaştım hızla. Yanına çöküp yüzüne bakmaya çalıştım. Zaten hastaydı daha kötü olacaktı. Içimdeki korku ondan uzak durmamı engelliyordu.
Başımı eğince kızarmış öfkeli gözlerle karşılaştım. Gözlerime değdirdiği gözleri bir delinin gözleri kadar korkunçtu. Ondan korktuğumu hissettim.
Kendi kendine sayıklıyordu. Belki de benle konuşuyordu ama sesi o kadar kısıktı ki sadece bir kaç kelimeyi seçebiliyordum.
"Sen benim karımsın ..."
"Onun değil benim..."
"Benim karım..."
Elini tutup sakinleştirmeye çalıştım. Onu daha önce böyle görmemiştim. Ne olmuştu neden bu kadar öfkelenmişti anlamak istedim.
Birleşen ellerimize baktı bir süre. Biraz yatışır gibi olduğunda başını bana çevirdi. Daha sakindi.
"O adamlaydın."
Soru sormuyordu. Cevabı biliyordu. Dürüstlük en iyisiydi.
"Evet onunlaydım."
"Ve o adamla ata bindin."
Bu kez şaşkınca baktım yüzüne. Bunu nereden bildiğini soracakken aklımı okumuş gibi devam etti.
"Peşine adam takmıştım seni koruması için. Seni Mert Karahan'dan koruyacaktı. "
Güldü söylediği şeye. Bense anın etkisiyle sadece yüzüne bakıyor, konuşamıyordum.
"Bir fotoğraf attı bana. Onunla gülüyorsun. Ona gülüyorsun. "
Derin bir nefes aldı. Gözleri gözlerime değmiyordu artık. Değemiyordu.
"Vera ne fark ettim biliyor musun bizim seninle bu ev dışında neredeyse hiç anımız yok. Daha yeni tanıdığın adamla bile bir sürü anın var ve benimle neredeyse hiç anın yok. "
Var demek istedim. O hatırlamıyordu belki ama benim çocukluğuma dair bütün anılarım ona aitti. Ben kendi adımı onun adı olmadan anmazdım bile.
Bana yaklaştı usul usul. Donmuştum bir put gibi yerimde kıpırdamadan sadece seyrediyordum.
Önce yanağıma değdi dudakları. Yumuşacıktı. Ali beni ilk defa öpmüştü. Ciğerlerimde çiçek bahçesi filizlendiğini hissettim.
Öylece kaldı bir süre. Yanağımın kokusunu içine çektiğini hissettim. Kalbim benden bağımsızdı artık.
Ellerini kaldırıp yanaklarıma yerleştirdi. Yanaklarım büyük avucunda kaybolmuştu. Alnını alnıma yaslayıp soluklandı bir süre. Gözleri kapalıydı. Kirpikleri titriyordu. Kirpikleri bana mezar kazsa düşünmeden girerdim.
Dudaklarıma değen nefesle kalbimin durduğunu sandım. Yavaşça öptü beni. Kıyamıyormuş gibi. Gözümden akan yaşa engel olamadım. Ilık damla parmakları arasında kayboldu. Bugüne kadar kimse bana kıyamıyormuş gibi davranmamıştı. Aksine ilk kıyılan, ilk kurban edilen hep ben olurdum.
Ali'nin parmakları yanağımdaki yaşları silerken bırakmadı beni. Daha çok çekti kendisine. Ellerim boynuna giderken bir şey idrak ettim.
Tüm bunlar Ali'nin öfkesi yüzündendi. Kaybediyor gibi hissettiği için. O hep kazanmaya alışmıştı. Kaybedeceği değersiz bir şey olsa bile dayanamazdı.
Eğer Mert olmasaydı beni asla umursamayacaktı. Şu an burda ben değil Cemre olacaktı.
Kendimi ondan çektim sakince. İçimde devrilen bir şeyler vardı.
"Ali... pişman olacağız. Öfkelisin. Öfkeli olmasan göreceksin yaptığını. Bırak beni nolursun."
Bırakmadı. Pişman olacağını bile bile ona karşı koyamadım. Aşk buydu. Aşk zayıflıktı. Ona karşı koyman gerektiğini bildiğin halde ona itaat etmekti. Canımın yanacağını bile bile sevdim onu yeniden. Kokusunu çektim içime. Kokusu cenneten bana kalan tek şey gibiydi.
Bütün benliğimle sardım onu. Saçlarım omuzuna dökülürken ben onun olmuştum.
.............
Mert karahan yüzündeki gülümsemeyi saklamaya çalışarak girdi eve. Ege'nin onunla dalga geçeceğini biliyordu. Kendini terasa atıp sigrasını yaktı. Uzun zamandır bu kadar eğlenmemişti. Gözleri yıldızları tararken gerçekler geldi aklına. Yüzündeki gülüşün yavaş yavaş solduğunu sezdi.
Onun dünyadaki bağlarını koparması gerekiyordu, yeni bağlar kurup dünyaya tutunması değil.
Oflayarak alnını ovdu bir süre. Ondan uzak durması lazımdı. Daha fazla insanın hayatını mahvedemezdi.
Adının aklına gelmesiyle yeniden gülümsediğini hissetti.
'Çirkin Vera...'
Kendine çirkin demesine kızdı. Ama ona hep çirkin diyeceğini biliyordu. Güzelliğini kimse görmesin diye hep çirkin diyecekti ona. Faklı bir güzelligi vardı kadının. Sıradan değildi. Onu güzel yapan belki de gözleriydi. Yeşil gözlerinde hep bir hüzün vardı. Ne kadar mutlu olursa olsun ona bakan zarif bir hüzün görüyordu orda.
Anlattığı şeyleri düşününce haklı bir hüzündü. Ömrü boyunca hiç sevilmemiş bir kadın zalim olur sanırdı. Oysa bütün sevgisiz insalara inat yıllarca bir adamı seçmişti.
Aklı almıyordu bir türlü. Bir insan kendisini hiç sevmeyen üstüne üstlük başka birini seven bir adamı yıllarca bir mücevher gibi içinde nasıl taşırdı.
Düşüncelere dalmışken o gece kadının hayatının tepe taklak olacağını bilemedi. Bilseydi olacakları bir kez bile düşünmez kurtarırdı onu o adamın elinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRLANGIÇLAR DA GİDER
General FictionAli diyorum... Ali bakmıyor yüzüme suçlu çocuklar gibi eğmiş başını. Bakamıyor... Ali diyorum yine sesim kalbimden mütevellit kırık dökük... Ali anlıyor beni. Anlıyor da ses edemiyor. Biliyor ki bu son konuşmamız. Biliyorki yıllardır kovduğu halde...