En Güçlünün Kaybı

645 42 10
                                    

Kainatın bilinmeyen bir yerinde -samanyolu galaksisinde bulunan güneş yıldızının neredeyse on katı olan- gezegende beklenin aksine hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Gezegende sadece ağır kan kokusu ve her yere dağılmış olan cesetlerden çıkan yanık ve çürük kokuları vardı. Kan ile boyanan yeşillikler solmuş, dağlar yıkılmış, nehirler kurumuş, okyanuslar ise bir göle dönüşmüştü.

Gezegenin tam ortasında gökyüzünü bile delip geçen bir kılıç vardı. Kılıç siyah ile kaplanmış, dışarıya ise ölüm ve tehdit yayıyordu. Kılıcın çevresinden dışarıya fışkıran siyah dumanlar tehditkar gözüküyordu.

Kılıcın en üstünde ise bir adam oturuyordu. Saçlarının yan tarafları parmağa bile gelmeyecek kadar kısa ve beyazken, üst tarafları ise gözlerinden biraz aşağıya gelecek uzunlukta ve siyahtı. Yüzünde bulunan bütün organlar sanki itina ile yaratılmış gibiydi, görüntüsü o kadar mükemmeldi ki bu büyük kainatta ondan daha iyi görüntüye sahip olan birisi yoktu.

Siyah uzun cübbesi, karşısından esen rüzgar ile arkasına doğru uçuşurken kaslı gövdesi günyüzüne çıkıyordu. Ne fazla kaslı ne de zayıftı, tam olması gerektiği gibiydi. Kasları vücuduna tam oranlı şekilde, sanki özenle yerleştirilmiş gibiydi.

Gözüne düşen saçları rüzgarın etkisi ile uçuştuğunda ise gözleri ortaya çıkmıştı. Alışagelmişin dışında canlı olan gözleri resmen etrafına ışık saçıyordu. Bu kadar canlı görünen gözler, renginin aksine oldukça soğuk bir şekilde bakıyordu.

Gözlerinin uzandığı yerde ise onun için gelmiş olan evrenin en elit ordusu vardı. Ordunun sayısı azdı fakat ordunun içindeki insanların hepsi kendi alanlarında oldukça saygı duyulan kişilerdi.

Ordunun en önlerinde duran bir adam keskin gözlerle devasa kılıcın en üstünde oturan adama baktı. O ve onun gibiler için mesafeler anlamsızdı, bir gezegenden diğer bir gezegene anında gidebilirlerdi. Bu da onların gücünün ne kadar büyük olduğunu gösteriyordu. "Senin için geldik Li Nua" diye bağırdı adam, kılıcın üstünde oturan adamı göstererek.

Li Nua, bu evrende bulunan en güzel yüze sahip kişi olmasının yanı sıra bir de bu evrende ki en güçlü kişiydi. Gizli uzmanlar veya kendini gösteren uzmanlar dahil hepsinin en üstünde bulunuyordu. Diğer uzmanlardan daha güçlü olsa da bu onların zayıf olduğu anlamına gelmiyordu. Li Nua sadece hepsinden bir adım daha öndeydi.

"Hayatım boyunca hep yalnızdım. Doğduktan sonra yalnızdım, ilk adımımı attığımda yalnızdım, ilk cümlemi kurduğumda yalnızdım ve hayatımın devamında da yalnızlık var. Yalnızlığımı ise güçlenme için kendime bir kamçı yapmıştım. Her şeye rağmen sonunda kendimi bir kişiye adamıştım, sevgili eşime. Ama siz şerefsizler... Eşimi benden almak ile kalmadınız, ruhunu bile yok ettiniz! Üstüne kendi ırkım olan şeytan ırkı bile bana ihanet ediyor. Milyonlarca yıl öncesinde böyle bir günün geleceğini eşim ile beraber tahmin etmiş ve ona göre hazırlanmıştım fakat kendi ırkımın da bana ihanet ediyor olması... Sizi öldürdüğüm için eminim cennetler beni ödüllendirecektir!" Li Nua'nın uzun konuşmasından sonra ordu ile beraber gelen şeytan ırkının yüzü sinirden mora dönerken diğer ırklar da aynı şekildeydi.

Li Nua'nın kendilerinin ölümlerinden bir çöp gibi bahsetmesi hepsinin oldukça sinirini bozmuştu. Bu sebeple bedenlerinden yükselen katil niyetli auralar daha da yükselmiş ve bulutları delmişti.

"Bin Lotus'un Çiçeğini bize ver Li Nua! Böylece herkes huzurlu bir şekilde buradan ayrılabilir!" diye bağırdı bir kadın. Üzerinde duran zırh tamamen ışıklar ile çevrelenmiş ve kutsal bir hava yayıyordu.

ŞEYTANİ EFENDİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin