Uğursuz Vadi (1)

143 12 0
                                    

"Madem ortada bir ganimet var ve almaya bu kadar isteklisin, gel." dedi dağ kolunu kaldırıp işaret parmağı ile konuşan çocuğu gösterdi. "Ve al." dedi ürkütücü bir sesle.

"Li Amca, ganimetin ne olduğunu bilmiyorum ama bu kadar insan almak için geliyorsa değerli olmalıdır, haksız mıyım?" diye sordu zihninden. Ganimetin ne olduğunu bile bilmiyordu hatta umursamıyordu fakat kendisinin olan bir şeye el konulması onu öfkelendiriyordu.

"Haklısın. Aslında oldukça değerli bir ganimet. Cesedi satsan bile oldukça para elde edebilirsin hatta ayrı ayrı satmaya kalkarsan büyük kâr edebilirsin. Fakat hiçbiri senin işine yaramaz." diye açıkladı Li Nua. Fern de aynısını düşünmüştü, zaten değerli olsa Li Nua ona kesinlikle özellikle ele geçirmesini söylerdi.

"Aslında... Para işine yarayabilir aklımda bir fikir var." dedi Li Nua. Bu sırada ortama sessizlik hakimdi. Kimse ne olduğunu anlamamış bir şekilde Fern'in sürekli değişen yüz ifadesini izliyordu. Şu an ise yüzünde şeytani bir gülümseme belirmişti.

"Size bahsettim şey... İşte bu!" dedi Eris Boreas. Olacakları çoktan tahmin etmiş ve Lejyonerlere hazırlanmalarını söylemişti.

"Ukala velet, sana canını kurtarman için şans veriyoruz! Neden bu iyiliğimizi görmezden geliyorsun?" dedi karşı gruptan konuşan ilk çocuk.

"Ganzo abi sanırım bu çocuk delirmiş. Onu kendine getirmemiz gerekiyor gibi görünüyor!" dedi Ganzo'nun hemen sağında duran kız.

"Sikik iyiliğinizi isteyen kim? Dediğim gibi çok istiyorsan gel ve al!" Fern gözlerini ilk konuşan Ganzo isimli çocuğa dikmişti. Karşı grupta en güçlü kişinin Ganzo olduğu çok belliydi.

Ganzo kendisine karşı gelinmesine oldukça öfkelenmiş bir şekilde ileriye doğru atıldı. Çıplak yumrukları ile saldırmaya kalkmıştı

"Aptal..." Eris'in küçümseyen sesi alandaki herkes tarafından net bir şekilde duyulmuştu. Karşılarındaki grup oldukça öfkelenmiş olsa da Ganzo harekete geçtiği için bir şey yapmamayı tercih etmişlerdi.

"Anka'nın Kutsal Pençesi!"

Ganzo'nun cümlesinin bitmesi ile elinde ateşten bir pençe oluşmuştu. Efsanevi Anka kuşunu andırıyordu fakat güç olarak uzaktan yakından alakaları yoktu.

"Sağ tarafına vuracağım." dedi Fern. Alandaki herkes duymuştu, Eris dahil herkes neden böyle bir şey yaptığını anlayamamıştı. Ganzo'nun kullandığı teknik orijinalden uzak olsa da yine de güçlü bir teknikti.

Ganzo yüzünde kendinden emin bir gülümseme ile Fern'in yakınına girdi ve sol kolunu Fern'in yüzüne doğru savururken sağ kolunu da kalbine doğru delici bir şekilde savurdu.

Fern istifini bozmamıştı bile kolunu sağ dizinin üstünden kaldırdı ve ayağını Ganzo'nun yüzünün sağ tarafına sert bir şekilde geçirdi. Çıkan ses kulakları doldururken Ganzo yerde yarı baygın bir şekilde yatıyordu. Toprakta vücudunun olduğu kısım ve çevresi bir miktar içeriye doğru çökmüştü.

"Basit bir tekmesi bile bu kadar güçlü mü?" dedi Ame.

Ganzo'nun kaburgasında sağlam tek bir kemik bile kalmamıştı. Ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgide yürüdüğü söylenebilirdi.

"Dahası var mı?" dedi Fern. İçinden bu insanlar ile fazla uğraşmak istemiyordu o yüzden gözlerini korkutmayı hedeflemişti.

Geriye 16 kişi kalan grup korku doluyken Ganzo'nun yanında konuşan çocuk bir adım öne çıktı. "Yüce efendi, başımız belada kurtar bizi!" diye gökyüzüne doğru yüksek bir sesle haykırdı. Fern sadece küçümseme dolu bir gülümseme ile bakarken olayın artık ganimetten dışarı çıktığını fark etmişti. Ağır bir şekilde oturduğu yerden kalkıp aşağıya indi ve cesedi yüzüğüne gönderdi.

Lejyonerlerin arasına doğru yürüdü. Eris'in hemen soluna geldiğinde durdu ve kulağına yaklaştı. "İşler ciddileşiyor. Efendileri, ayak takımının ezilmesine göz yummayacaktır." dedi. Eris'in kulağına fısıldamış olsa da Lejyonerlerin hepsi duymuştu, duymasalar bile durum bariz bir şekilde ortadaydı.

Birkaç saniye sessiz bekleyişin ardından iki grubun tam ortasında bir adam belirdi. Fern adama baktığında gözüne ilk çarpan gri cübbesinin arkasındaki altın renkli balta işlemesiydi. Adam sırtını Lejyonerlere verip kendi grubuna baktı ve hemen ardından Lejyonerlere döndü.

"Hizmetçimi yaralamaya cüret ettiniz!" öfkeyle dişlerinin arasından konuştu.

"Hayır, hayır kesinlikle ortada bir yanlış anlaşılma var." dedi Fern. Karşı grup onun canı için yalvaracağını düşünürken duydukları cevap yüzlerine bir tokat gibi çarpmıştı. "Onu yaralamadım, öldürdüm!" dedi Fern.

Adam kahverengi saçlarına elini attığı sırada öfkeli yüz ifadesi gittikçe daha da karanlıklaşıyordu.

"Bunu unutma şerefsiz! Zamanı geldiğinde hesabı sorulacak!" dedi adam ardından ekibi ile hızlıca ortamdan uzaklaştı.

"Neden böyle oldu? O kadar gürültü çıkarmışlardı birkaç cümle konuşmak için miydi?" dedi Ban isimli Lejyoner. Karşı grubun onları bu kadar çabuk serbest bırakması herkesi şaşırtmıştı. Savaş çıkacağına o kadar eminlerdi ki hazırlıklarını tamamlamış fırsat bekliyorlardı.

"Aslında onlar da savaşmak istedi fakat sonradan gelenin de üstünde birisi var. O da buralarda bir yerde bizi izliyor, büyük ihtimalle geri çekişmelerini söylediği için geri adım attılar. Ayrıca burda herhangi bir savaş çıksa her iki taraf da zararlı çıkardı çünkü büyülü yaratıklar buraya toplanmaya başladı." dedi Eris. Gruba gerekli açıklamayı yaptığında hala akla yatmayan bir şeyler olsa da büyülü yaratıkların varlığı geri çekilmelerini açıklayan tek sebepti.

"Onları zamanı geldiğinde düşünürüz, şu an önümüze odaklanmamız lazım. Büyülü yaratıkların ayak sesleri gitgide yaklaşıyor. Ayrıca bu vadiyi de geçmemiz lazım. Bir fikri olan var mı?" Zephyr'in cümlesi ile herkes bu konuya dikkat kesilmişti.

"Aklımda iki fikir var. Birincisi, bütün büyülü yaratıkları tek bir noktada toplayıp öldürmek." dedi. Fern'in ilk fikri birkaç aşamadan oluşuyordu ve her aşamada kesin bir olumlu sonuç garantisi yoktu. Fern'in fikri hepsini bölge bölge tek bir noktaya toplayıp topluca alan saldırıları kullanarak öldürmek ve hemen ardından güvenli alanda dinlendikten sonra ilerlemekti. Basit ve etkili ama bir o kadar da riskli bir fikirdi.

"Peki ya ikincisi ne?" dedi Eris.

"Saklanarak ilerleyeceğiz." Fern'in cümlesi ile herkesin için umutsuzluk kaplamıştı. Saklanarak ilerlemek birinci fikirden daha da zordu. İzlerini yok etseler bile kokularını yok edemezlerdi veya büyülü bir eşya kokularını da yok etseler hala saklanmak imkansızdı çünkü buradaki büyülü yaratıkların hepsinde zeka belirtisi vardı ve hisleri de güçlüydü. Bu yüzden Fern'in ikinci planı daha da imkansıza yakındı.

"Bana kalırsa ilk fikri uygulamaya sokmalıyız hem zamanımız yok hem de bize sağlayacağı avantajlar daha çok." dedi Fern.

Zephyr katıldığını belli edercesine başını salladıktan sonra herkesin gözü Eris'e döndü. Sonuçta Lejyonerlerin lideri hala Eris'ti ve son karar da yine Eris'indi.

"O zaman... İlk fikri uygulamaya koyalım!" dedi Eris

ŞEYTANİ EFENDİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin