11.Bölüm

15 5 0
                                    

Adam yavaşça kadına yaklaştı. İşaret parmağındaki tırnak bir an kemik gibi sertleşip uzadı. Yavaşça kızın boynuna dayadı. "Yeterince eğlendim küçük kız, artık akşam yemeği vakti." Yüzünde kanlı bir gülümseme ile kadının boynunu parçalayacaktı. Sezgin hâlâ kendisiyle cebelleşiyordu. "Bırak artık onu zaten ölecek. Onu kurtaramazsın bari kendi hayatını kurtar.... HAYIR!! BUNU YAPAMAM BİR DAHA OLMAZ!! BU İŞE BİR SON VERMELİYİM ARTIK KİMSE ÖLMEMELİ!!" Sezgin bir hışımla içeri daldı. "DUR SAKIN YAPMA!!" Adamın yüzündeki sırıtış bir an daha da büyüdü. "Sen Kaptanın avı değil misin? Hm! senide yemem doğru olur mu ki? " Sezgin bir an bütün gücüyle haykırdı. "SAKIN YAPMA! BIRAK O KIZI! İSTERSEN BENİ AL AMA BIRAK O KIZI! " Adam yavaşça başını çevirip donuk gözlerle kızı süzdü. "İstese de artık yaşayamaz." Adam parmağını bir anda çekmesiyle kızın boğazından bir parça yere savruldu. Hortumdan su boşanırcasına kan boşanıyordu. Akan kanın birçoğu Sezgin'in yüzüne atıp tekrar yere doğru akmaya başlamıştı. Kadın bir anlığına uyanıp tekrar derin bir uykuya dalmıştı. Sezgin ağlamaklı bir sesle tekrar haykırdı. "BAYAN C!" Adam yavaşça kızı yere doğru bıraktı. Kızın cansız ve kanlı bedeni yere düştü. Sezgin alevlenmiş gözlerle adama bakıyordu. "NEDEN YAPTIN BUNU?" Adam hafif bir tebessüm gösterdi. "Koyunun ne kadar güzel tüyleri olsa da acıktığın zaman gözüne sadece kocaman bir et parçası gibi görünür. Haksız mıyım?" Sezgin hâlâ alevlenmiş gözlerle adama bakıyordu. "YİNEDE ACI ÇEKTİRMEN GEREKMİYORDU." Adam donuk gözlerle Sezgin'e baktı. Gözlerinde bir katilin, bir avcının vicdanını bir köşeye atmış korkusuz bakışı vardı. Her an Sezgin'i öldürecekmiş gibi bakıyordu. Sezgin'in alnından inen terler yeri ıslatmaya başladı. Adam sadece bakarak ne anlatmak istediğini gözleriyle anlatabiliyordu.

Sezgin yavaşça duvara yaslandı. "Hadi öldür beni!" Adam kaşlarını kaldırıp gülümsedi. "Kaçmak istemiyor muydun?" Sezgin gözlerini adama doğrultup sertçe baktı. "Artık istemiyorum." Adam yavaş adımlarla yaklaştı. "Öteki dünyada hesabını yaratıcına sorarsın. Bizi bu hale sokan da zaten kendisi. Bizi sorarsa yanına daha fazla kişi yollayacağımızı söyle..." Adam yavaşça Sezgin'in yanına yaklaştı. " Sormak istediğin bir şey var mı?" Sezgin gözlerini kaldırıp adama baktı. "Neden suçu yaratıcıya atıyorsun. Bizleri parçalayıp yiyenler siz değil misiniz?"

Adam hafifçe gülümsedi. "Sana kısa bir hikaye anlatayım... Birinci Dünya Savaşı sırasında en büyük savaşlardan biri sırasında çok küçük bir oyuğa sıkışıp kalmış beş asker vardı. Savaşın gidişatı yüzünden başlarını oyuktan bir an bile çıkaramıyorlardı. Kurşunlar sürekli oyuğun etrafında oyun oynarcasına sekiyordu. Bir zamandan sonra seken kurşun seslerine alışmışlardı fakat günlerce aç kalmak ve uykusuzluk artık dayanılmaz hale gelmişti. Sekizinci gün bir asker öldü, ardından bir asker daha, bir asker daha... Her gün bir asker ölüyordu. Son kalan asker bir yola başvurdu; ölen arkadaşlarını yiyerek hayatta kalmak... Gerçekten de işe yaradı. Çiğ insan eti ve kanı açlığını bastırdı fakat Tanrı bu adamı çok kötü cezalandırdı. Ona üç lanet bahşetti: Çürüyen bir yarı ölümsüz beden, insan etine karşı sonsuz bir açlık ve son olarak iğrenç bir görüntü... Asker üç yılın ardından bedeninin görüntüsünü değiştirecek bir yol öğrendi fakat asla açlığını ve yarı ölümsüz bedenini değiştiremedi ve şuan karanlık yerlerde taze insan eti aramak derdinde. Çünkü bedeni artık leş gibi kokmaya başladı ve o bundan hiç mutlu değil. Bu kişi sokağına gelen insanları öldürüp polise haber verdi. Çünkü bu sokağa artık daha fazla insan gelecekti ve daha fazla et yiyebilecekti. Bu yüzden bir isyancı gibi her gün Tanrı ile savaşmakta... sence kim kazanır, yaratan mı? Yok eden mi?"

Sezgin soğuk bir bakışla adama baktı. O kişinin kim olduğunu anlamıştı. "Güçlü olan kazanır." Adam gülümsedi. "Tabi ki de" Bir anda pençesini salladı adam ve yere bir baş düştü. Yerde yuvarlanan kafa yüzünde şaşkın bir ifade ile yuvarlandıkça yere kanlar saçıyordu. Başsız bedenden saçılan kanlar bütün duvarları koyu kırmızıya boyamıştı. Kesik kafa yavaşça duvara değip durdu ve bir beden yere yığıldı. Sezgin'in gözleri büyümüş ağzı açık kalmıştı. Bir adamın kellesi başından ayrılmıştı.

Sezgin korkarak arkasına döndü. Gözlüğü kırıldığı için karanlıkta göremiyordu fakat arkasında uzun, hafif yapılı bir kişi vardı. Elindeki uzun ince kılıçtan hâlâ kanlar damlıyordu. Karanlığın arkasındaki kişi yavaşça mutlu ses tonuyla seslendi. "Sen iyi misin ?" Sezgin uzun bir süre konuşamadı. Konuşan kişinin sesi çocuk gibi çıkmıştı. Sezgin titremekten düşünemez olmuştu. Çocuk bir kez daha seslendi. "Öldün mü yoksa?" Sezgin yavaşça kafasını dönüp korkuyla karanlığa doğru baktı. "Sen de kimsin?" Çocuk sert ve ruhsuz tavırlarla konuşuyordu. "Ben sadece bir avcıyım. Ölmediğine sevindim." Elindeki kılıç bir anda mavi bir toza dönüşüp çocuğun parmağında birleşip bir yüzüğe dönüştü. Sezgin dilini yutacak gibiydi. "Bu da ne?" Çocuk ruhsuz ses tonunu yineledi. "Anlatsam da anlamazsın." Sezgin yavaş yavaş geri çekiliyordu. Çocuğun arkasından üç metre boylarında bir kurt odaya girdi. Sezgin korkuyla bağırdı. "ARKANDA!" Çocuk arkasına döndü ve emrivaki konuştu . "İşiniz bitti mi ?" Üç Metre boyunda ki yeşil gözlerle karanlığa ışık saçan kahverengi kürklü kurt bir anda çocukla aynı boyda sarı saçlı bir kıza dönüştü. "Bitirdim efendim hepsi öldü." Çocuk sert tavırlarını devam ettirdi . "Burada işimiz biti." Kızın ardından bir kişi daha odaya girdi. Sezgin öldüğünü ve öteki dünyaya gittiğini düşünüyordu. Birazdan odaya Tanrı girse cidden şaşırmayacaktı. "HEY METE!! ARTIK YETER!! BİR GECEDE OTUZ TANE AÇLIK ÇEKEN ÖLDÜRDÜK. ARTIK YEMEK İSTİYORUM." Kadın sitem ederek içeri girmişti. Her tarafları kanlar içindeydi.

İsmini söylediği kişi çocuktu. Sezgin sadece izliyordu. Artık öldüğüne emindi. Galiba başında şeytanlar toplanmıştı. Yada ölmek böyle bir şeydi.

Mete yavaşça adama yaklaşarak gözlerine baktı. Yüzünde inanılmaz derecede sert bir ifade vardı. "Kalkabilir misin?" Sezgin sadece çocuğun yüzüne bakıyordu. Konuşmaya çalışmıştı ama kekeliyordu. "Be... be... ben ölmedim mi?" Çocuk kapıya doğru yürüdü. Yürürken bir yandan da konuşuyordu. "Sizin gibi insanların böyle bir işe kalkışmaması lazımdı. Ölmediğin için sevinmelisin lâkin hâlâ tehlikedesin, bu canavarlar her yerde olabilirler. Dünya düşündüğün kadar güzel bir yer değil; açlık çekenler, ruh yiyiciler ve birçok yaratıklarla dolu bir gezegen. İnanılmaz derecede insan etine açlık duyuyorlar. Bazıları alkol gibi ucuz numaralarla açlığını bastırmaya çalışırken, bazıları ise açlığının iyice üzerine gidiyor fakat en önemlisi hepsi iyi bir oyuncu. Kimin yaratık olduğunu anlamak imkansız denecek derecede zor. Bu yüzden dikkatli olmalısın." Çocuk arkasına bakmadan yürürken elini hoşça kal dermiş gibi kaldırıp indirdi. Yanındaki iki kişide kendisiyle birlikte kapıdan çıkıp uzaklaşmaya başladılar. Sezgin uzun bir süre yerinden kalkamadı. Sesler tamamen kesilince yavaşça yerdeki adama baktı. "Demek hepsi iyi bir oyuncu. Az kalsın ölüyordum. Bu çocukta kim?" Sezgin donuk gözlerle adama bakarken gözlerinin siyaha bürünmeye başladı. Yüzünde ki korkmuş ifade bir an değişti. Yavaşça adamın bedenine yöneldi. Yere diz üstü oturup başını adamın yere akan kanına doğru götürdü. Burnunu iyice yaklaştırıp gözlerini kapattı ve odadaki oksijeni bitirircesine bütün havayı içine çekti. Bir anda gözleri açıldı. O kadar hızlı çekmeye başlamıştı ki gözleri kanlanıyordu. "İŞTE BU ! İŞTE GERÇEK AŞK BU !! BUNA DAYANAMIYORUM, BU LANETLİNİN KANI, BU HAYAT ÖZÜ, BU YAŞAM KAYNAĞI, BU HERKESİN ARAYIP TA BULAMADIĞI ON ÜÇÜNCÜ KOKU, BU... BU BENİ ÖLDÜRÜYOR !!!

"Sezgin bir anda koklamayı bırakıp dilini kana yaklaştırdı " İşte bu yeni neslin gücü... "

𝘼Ç𝙇𝙄𝙆 Ç𝙀𝙆𝙀𝙉𝙇𝙀𝙍 (ᖽᐸᗅᖻᓿᕿ ᑤᙍᘉᘉᙍᖶ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin