1. Bölüm: Karanlıktan Kaçanlar

161 6 8
                                    

Gecenin en derin saatlerinde, karanlığın korkutucu yüzüne bakamadan ilerleyen insanların arasında bir sarhoş hıçkırdı. Gölgelerin içinde kaybolan canavarımsı evler, koca gözleriyle tüm korkak bedenleri dehşete düşürüyor, yağmurdan çukurlaşmış geniş hendekler kuyu gibi dipsiz görünüyordu. Gece, gündüzün gölgesinde kalmış gibi her şeyi siyaha bürümüştü. İnsanların önüne bakar şekilde kaygılı bakışları, sokağı dönünce kayboluyordu. Herkes bir yere ulaşma umuduyla adımlarını hızlandırıyor, sağ salim bir an önce evine ulaşmak istiyordu. Koca sokakta yalnız başına sadece bir kişi kalmıştı.

Uzun, kirli ve griye çalan sakalları yüzünde fazlalık gibi görünüyordu. Doğrusu giysilerinin de sakallarından pek farkı yoktu. Toz ve pislik içinde, sahibi gibi bütün ömrün yorgunluğunu üzerinde taşıyordu. Yırtık, pis ve yıpranmıştı.

Yaşlı adam karanlığın içinde umursamadan bir kere daha hıçkırdı. Saat çok geç olmuştu. Kendisinden başka sokakta gezen kimse görünmüyordu. Herkes çoktan sıcacık evine ulaşmış, sıcacık yataklarında derin bir uykuya dalmıştı. Yaşlı adama göre güzel bir hayatları vardı. Belki yaşlı adamın sarhoş olma nedeni de buydu. Yılların yorduğu bu beden, kaç hayalle kavrulmuş, kaç kez küle dönmüştü, kim bilir. Her küle dönüşen hayalin ardından kim bilir kaç şişe kırılmıştı. Kim bilir kaç kez virane görünen bu şehrin sokaklarında avare gezip dolaşmıştı.


Yaşlı adam, sallanarak yürürken ayağı, pis suyla kaplı derin bir çukura battı. Lanetler okuyarak ayağını çamurun içinden çıkardı. Ayağının yarıya kadar çamura batmasını pek umursamamıştı. Üzerinde biriken kir ve pisliğin üzerine sadece yeni bir tane daha eklenmişti. Alkolün etkisindendir midir bilinmez, ama bir ayağı yürürken aksıyordu.

Elindeki şişeyi bitirdikten sonra, sakince yere bıraktı. Ardından kaygılı bakışlarla yoluna devam etti. Önüne bile bakmıyordu. Yere bakarak sırtındaki eski kabana biraz daha sarılıyor, bedenini sıkıca sarıyordu. Bu soğuk kış akşamında gidecek herhangi bir yeri yoktu. Bu yüzden sırtındaki eski yırtılmış siyah kaban, adeta bir ev gibi olmuştu. Yıllardır hiç şikayet etmeden onu koruyup kollamıştı. En soğuk günde bile onu sımsıcak tutmuştu. Yaz, kış, hep yanında olmuştu.

Yaşlı sarhoş adam uzun bir yürüyüşten sonra ilk kez kafasını kaldırdı. Kafasını kaldırdığı anda bir şeylerin yanlış gittiğini anlamıştı. Bir anda sokak kararmıştı. O kadar dalgın ve umursamaz yürüyordu ki nereye geldiğini bile anlamamıştı. Girdiği sokakta bir tane bile sokak lambası yoktu. Bu sokağa daha önce hiç girmemişti, fakat nerede olduğunu biliyordu. Bu sokağa gece olunca hiçbir insan girmezdi. Bulunduğu bölge bir zamanlar site olarak yapılmaya başlamış, fakat yarıda bırakılmıştı. Sıralı şekilde onlarca yarıda bırakılmış, penceresiz, kapısız ve boyasız binalardan oluşuyordu. Böyle bir yer varken hiçbir evsiz böyle bir yerde kalmaya cesaret edemiyordu. Çünkü bu yerde kalmaya cesaret eden hiç kimse bir daha görünmedi. Evsiz bir adamı kimse merak etmediği için sokakta yaşayan insanların arasında bir şehir efsanesi gibi dolaşmaya devam etti. Sabah normal bir şekilde geçilen bu sokakta gece olunca işler tamamıyla değişiyordu. Gecenin dehşetli baskısıyla gündüzden tamamıyla farklıydı. Gecenin ortasında kalmış karanlığın zebanisi, bu ruhsuz sokakta can bulmuştu.

Yaşlı adam kafasını sağa, sola çevirdi. Bilmeden sokağın ortasına kadar gelmişti. Ayakta bile zor yürürken nereye gittiğine dikkat etmemişti. Sadece yürümüştü, lâkin şu anda bulunduğu durumda çok da korkulacak bir şey yoktu. Duyduğu şeyler çoğu ihtimalle şehir efsanesiydi. Bazı insanların başkalarını korkutup o yere sahip olmak için uydurdukları yalanlardan ibaretti. Buna inanmak için kaçık olmak gerekirdi. Yaşlı adam bu kadar şeyle korkacak değildi. Tabi ki burnuna gelen o ağır kokuyu ciğerlerine kadar çekene kadar...

𝘼Ç𝙇𝙄𝙆 Ç𝙀𝙆𝙀𝙉𝙇𝙀𝙍 (ᖽᐸᗅᖻᓿᕿ ᑤᙍᘉᘉᙍᖶ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin