Yüzleşme

4.6K 390 246
                                    

Dağhan.

Dağhan....

Mete seslice yutkundu.
Kaşlarını çattı. Edirne'de arkadaşlardı onunla. Hem de çok yakın. Pervane gibi peşinde dönen,zeki  bir oğlandı Dağhan lisedeyken.
Hatta Mete'ye taparcasına ilgili,alakalı ve sevgi doluydu her daim.
Lakin son bildiğince Antalya semalarına süzülmüş olmalıydı sekiz sene evvel.
Üniversite okumak üzere oraya gitse,seneler geçmiş ve Edirne'ye dönse...

İstanbul'da ne işi vardı onun?

Mete dudaklarını birbirine bastırdı.
Onun tüm parasını çalıp,ailesine ihanet etmesine neden olmuştu.
Cebinde bir yüz lirayla veda etmişti sanki bir daha hayat onları asla aynı noktada,aynı perspektifte buluşturmayacak gibi.
Öyle de umuyordu Mete şu vakte kadar.
Ne işi vardı Dağhan'ın?

"Gamzeli?"dedi Mete hayretle.
Dağhan ise suratında gamzeden eser bulunmayan boş bir bakış ve kaskatı dudaklarıyla izliyordu Mete'nin lâcivertlerini.
Nefret.
Kin.
Ve eser miktara cinayete hazır.

Uzun bir oğlandı Dağhan.
Bal rengi  tutamları vardı. İri ve kahverengi  gözleri vardı. Her dem parlayan. Güzel bir yüzü olmuştu eskiden getirdiği. Lakin şimdilerde nefes kesen bir yüzü vardı. Sanki demini almış gibi. Örnek öğrenci tiplemesine en çok uyan ailelerin en sevdiğiniz arkadaş kontenjanını dolduran biriydi.
Ama şimdi pek çok şey eksik gibiydi.

O çocuksu gülüşü ve gamzelerinden eser yoktu yüzünde.

"Aşağı gelsene."dedi Dağhan yumruğunu sıkarken.
Yumruğunu havaya savurmamak için önündeki iki engel ufak çocukların var oluşuydu. Ters bir bakış attı Dağhan oyuncak ayısını kavrayan küçük oğlana.
Onlar olmasa zaten şuracıkta kesecekti nefesini Mete  denen itin.

"Sen gir."dedi Mete korkuyla.
"Gelirim ben..."
Azra korkuyla başını iki yana sallarken Mete çıkar çıkmaz kovarcasına kapattı kapıyı iki tur kilit sesi gelirken.
Hatta Mete gittiği için mutlu gibi bile hissediyordu!

Dağhan onun omzuna öyle bir yumruk geçirmişti ki acıyla sızladı Mete.
Dağhan,onu ensesinden yavru kedi taşır gibi kavradı sertçe.
Hayalet gibi süzülüyordu Mete şimdi merdiven basamaklarında. Basamaklardan aşağı savrula savrula inerken acıyla tiz bir inilti koyverdi Mete.
Devrile devrile iniyordu merdivenleri onu ittiren adamla birlikte.
Dağhan ayak ucuyla karnını öyle sert bir tekme savurmuştu ki Mete kusmamak için zor durdu.

Apartman boşluğundan arka bahçe-ki Hollanda'nın yanında bahçe değil çeşme avlusu denirdi bunlara ancak- kısmına geldiler.
Dağhan iki eliyle yakasından tutup duvara gömdüğü Mete'nin yüzüne bir kafa patlatırken yakasından çekip duvara çarptı yeniden.

"Sen!"diye gürledi Dağhan delirmişcesine.
"Senin ne işin var lan burada sokuk!"

Mete şaşkınca "sokuk" kelimesini asla kullanmayacak olan bir zamanlar en yakın dostuna bakındı hayretle.
"D-Dağhan?"
Gerçekten kullanmış mıydı o kelimeyi?

"Ne! Ne Dağhan! NE!"diye gürledi gözleri kanlanan Dağhan Mete'nin dudağına bir yumruk patlatırken.
"Ne yüzle geldin lan buraya? Ne yüzle geldin sen. Gebermedin mi belanı bulup? Niye geldin gözümün önüne!"
Dağhan onun bedenini apartman duvarına sertçe çarparken hızını alamayarak kafa geçirdi Mete'nin burnuna.

Mete kendi kanını tükürüp ağzındaki demir tadıyla yutkundu öksürerek.
"B-bilmediğin...."

"Sen nasıl bir şerefsizsin lan? Sen nasıl bir it oğlusun? Sen ne kansız bir orospu evladısın!"diye fısıldadı Dağhan acıyla.
"İnsan içine çıkmaya nasıl yüzün var lan senin? Bir de geçmiş karşıma!"

İntizarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin