Uzun uzun bakardın ya yollara
O yollar mı seni bana getirmiyor Nasıl bir zamanda yaşıyoruz anlayamadım
Neden gidenler hala dönmüyor
Cam kenarında bir güvercin misali
Beklemekten bitap düştüm uçup gidememHalden anlarım ben de diyenler olur elbet
O zaman gelde anla kolaysa şu halimden
Gittin tamam da
Dönüşün yok mu
Aklıma sahip çıkamıyorum bugün
Gittiğin o gün gibi acıtıyor hala
Göz yaşlarımı silmekten usandım
Yağmuru benden bu şehrin ne ala
Hırs ve öfke.
İnsanın yüreğini kemiren iki büyük kara leke. Nefretle bakmak sevgiyle bakmaktan çok daha kolay gibi geliyordu. Sevmek için nedenlere ihtiyaç duyuyorduk. Bir parça yetersiz geliyordu gerçekten sevebilmeye kendini ikna etmek üzere birden fazla parçayı birleştirmek ve anlamlı bir bütün haline getirene dek inşa etmek istiyordu insanın yüreği.
Misal ufacık bir tuğla sağlam temelli bir binayı yapmaya yetersizdi. Parçalar örüntüler gerekliydi sağlam bir bütün elde etmek üzere. Lakin nefret öyle değildi. Tek lakin kuvvetli bir neden tüm o parçaları tuzla buz edene dek yok etmek için oldukça yeterli geliyordu. Tek nefret sebebiyle ir bütün paramparça hale gelebiliyordu.
Yutkundu Mete.
Acıyordu canı. Suratına nice kapılar kapanmıştı. Kadınlar sevmişti, sevilmişti. Terk etmişti, terk edilmişti. Yaka paça tokatlar yemişti belki ojeli tırnaklar yanağını sıyırmıştı. Mete gitmişti , birileri onun arkasında hep kalmıştı. Mete kalmıştı bazen birileri gitmek istemişti. Gitmiş ve gelmitşi herkes adeta dünya üzerinde bir sahne oynar gibi. Gidenler ve gelenler ile dolu duraklar vardı. Bir kaç durak sonra yeni bir istikamet ve rota belirlemek Mete için asla zor olmamıştı.
Ama Dağhan'ın iri gözlerindeki o bakış...
Hiç bir şey yakmıyordu canını bu denli.
Bir zamanlar bu iri kahvelerin içerisinde kendi yansımasını görebilecek kadar parlak olduğunu hatırlıyordu Mete. Gamzelinin gözlerinde Keşanlı bir aynaya bakar gibi kendi yansımasını görüyordu. Dağhan öyle güzel bakardı ki üstelik pek kıymetli sakınılması gerekene bir dünya harıkasına bakar gibi severek bakardı Mete'ye. Hele bir gülümsediğinde...
Gamzelerine gömülmek isterdi Mete çoğu zaman. Huzurlu bir uyku çekmek üzere ilelebet.
Ancak şimdi ona bakmaktan tiksinen ve nefret saçan iri gözlerde hırs ve kinden başka bir mana aramak anlamsızdı. Süperkahramanı olduğunu her fırsatta dile getiren ağızı yalnızca nefret ve hakaret için açılıyordu. Ona ismini verdiği gamzeler ucundan kıyısından Keşanlı Mete'nin lacivert gözlerine bir yasak olup örtünüyordu da toprak gibi yine göstermiyordu kendini illa ki.
"Ne yapmaya çalıştığını..."diye gürledi Dağhan onu yakasından kavrarken. "Biliyorum. Ondan uzak duracaksın Mete."
En çok ona incinmişti Mete. Kendi yerinde bir başkasını bulmak.
Emsali bulunmayan kıymetli varlığının bir başkasına ,üstelik aciz birine, tercih ediliyor oluşuna inciniyordu.
Çok daha üstündü.
Ve yemin edebilirdi ki Dağhan hala içinde bir yerlerde deli gibi Gamzeli idi ve hala kendine yana yana kül olarak sönmeme yemini etmiş sonsuz bir ateş gibi çağlıyordu. Kor alevlerde kendi kendine kavruluyordu ve gönlü hala tamamen Keşanlı...
Yediği tokatla savruldu Mete. İlk defa yediği bir tokattan canı yanarken inleyip dizleri üzerinde kapaklandı yere. Dağhan odanın kapısını savurup kitlerken yerdeki Mete'ye bakıp tersçe süzdü. " Ondan uzak duracaksın. Onu kirletmeyeceksin."
"Sikmem."dedi Mete acıyla tebessüm edip. "Korkma."
Dağhan sinirle duvara bir yumruk savurup dudaklarını ısırırken alayla güldü lacivertlerini hırsla diken Mete.
"Neden duvara vuruyorsun? Bana vursana. Buradayım bak..."diye fısıldadı ayakları dibinde uzanırken hıçkırıp.
" Hep hayalini kurmadın mı Gamzeli. Ayaklarına kapanıp af dilememi. Sende içten içe beni affetmek için bahane istemedin mi ! Ben senin ciğerini biliyorum!"
"Bir sikten haberin yok Keşanlı!"dedi Dağhan hırsla saçlarını ittirip parmaklarıyla çekiştirirken. Öfkeden hiddetlenen ve sivrilen çenesiyle yumdu gözlerini.
"Ayağına kapanıp af da dilerim!"dedi Mete burnunu çekip. "Geçmişte benim olduğum yerdeki....."sinirle inledi Mete.
"Benim yerimde başkasını koyarak gözüme sokma yeter ki !"
"Senin bende yerin yok Keşanlı. Maziydin. Bittin gittin sen."diye fısıldadı Dağhan sulanan iri kahveleriyle. "Sekiz sene önce siktir oldun gittin sen , mazisin oğlum sen. Geçmiş,gitmişsin."
Lacivertlerini dikip olumsuz anlamda salladı Mete başını."Gitmişim ama geçmemişim.Biliyorsun bunu!"
"Ondan uzak dur. Onu üzdüğün an bitiririm seni. Uzak dur."diye fısıldadı Dağhan hırsla.
"Niçin!"dedi Mete kükreyip. "Benim yerimde o var !"
"Bir bok bilmiyorsun, çık git hayatımdan Keşanlı!"diye inledi Dağhan. "Ben topluyorum,sen gelip dağıtıyorsun. Ben tek topluyorum ulan. Ben tek başına savaşıyorum. Ben düzeltiyorum sen anasını sikiyorsun."
"Gitmeyeceğim."diye inledi Mete acıyla.
"Ben unuttum diye yalan söylüyorum geri geliyorsun. Ben ona aşık değilim diyorum sen...Yeniden aşık ediyorsun! Siktir git ulan hayatımdan. Gelme bir daha. Uzak dur hayatımdan Mete. Ben seninle baş edemem Keşanlı!"diye inledi Dağhan elinin tersiyle yüzünü bastırıp.
Dağhan odadan çıkmak üzere hareketlenirken Mete tüm ihtişamıyla yerle yeksan ayaklarına kapanıp sarıldı oğlanın dizine. "Hala aşıksın...."diye sayıkladı yinelerken.
"Neden geldin diyemiyorum bile..."diye fısıldadı Dağhan acıyla. "Niye gittin de hep benle kalmadın diyebiliyorum ancak...."
"Gamzeli..."diye fısıldadı Mete lacivertleri kızarıp daha da sulanırken. "Benimle geçir geceyi. Ona gidersen...Ben yok olurum. Onun değil. Benim kal!"diye fısıldadı inatla.
"Ben gittiğine değil kalmadığına kırgınım."diye fısıldadı Dağhan onu ittirip kapıya yönelirken.
"Seni sana rağmen aklamaya çalışmama kırgınım, problem senden çıkalı epey oldu Keşanlı. Yoluna git. Çıkma yoluma."
"SENİN."diye gürledi Mete kapanan dış kapıyı yumruklayıp sinirle arkasından inlerken. "Senin tek yolun benim! Benden başka yolun yok ! Senin her yolun bana çıkar Gamzeli!"diye gürledi hıçkırarak.
Ancak Dağhan onun yanında değildi. Bir başkasının yanına yürüyordu ona tek adım atmayan bacakları. Onu sarmalamayan kollar, hazırdı bir başkasını sarmaya. Değmeyen gözler değecekti.
Ama en acısı kendinden itinayla muhafaza edilen ve örtülen gamzeler bir başkasına sunulacaktı bu gece.
Mete bu düşünceyle mide ve kalp arasında bir baskı ve alevlenme hissetti acılı ve sancılı.
Geçmişin,mazinin silik bir hayaletiydi ve avazlarını duyacak kulak da olmayacaktı artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntizar
RomanceHayranlık ile nefret arasında ipten ince bir çizgi vardır Lakin... "Sana intizara kıyamıyorum..."