İmkansız

2.8K 242 56
                                    

Yıllar önce birinin bana konu aşk olunca dikkatli olmamı söylediğini hatırlıyorum,öyle yaptım.

Ve sen güçlüydün,ben değildimBenim kuruntum,benim hatam

Dikkatsizdim,unuttum,öyle yaptım

Ve şimdi
Her şey bitti,diyecek bir şey yok
Gittin ve çaba harcamadan
Sen kazandın,gidip onlara söyle

Şimdi onlara bildiğim her şeyi söyle
Çatılardan bağır
Ufuk çizgisine yaz
Sahip olduğumuz her şey gitti artık

Onlara eskiden mutlu olduğumu söyle
Ve kalbim kırık
Bütün yaralarım açık
Söyle onlara,umduğum şeyin imkansız olabileceğini
İmkansız
İmkansız
İmkansız...

Dışarıdaki yağmur sesi mekanın camlarını döverken çıkacak olan fırtına şimdiden kendini hissettiriyordu. Rüzgarın sonunu az çok tahmin edebiliyordu Mete. Kendisi gibi kasırgalar yaratacak olan bu rüzgarın çatıları uçuracağını,taşları yerinden oynatıp sallayacağını biliyordu. Adı gibi.

Kuşlar saklanacak yerler arıyordu. Kediler ve köpekler buldukları en kapalı ve kuru alanlara doğru içgüdüsel olarak ilerlerken camlarını sıkıca örtüyordu evindekiler. Şehrin kalabalığı ve işçi çıkış saati yaklaşırken fırtınadan çıkacak olan trafik nedeniyle saatler süreceğini biliyorlardı yolun. Yollarda korna sesleri çoğalıyor ve asfaltı ısıran teker sesleri artıyordu zira kimse bir saatlik yolun en az üç saate uzamasını istemeden evlerine gitmek istiyordu.

İşte,fırtına geliyordu.

Mete dudaklarını birbirine bastırıp bundan sonraki hayatını düşünmeyi bırakıp sıkıntıyla bir nefes kaçırdı dudaklarının arasından. Sanırım daha iyi bir adam olmak zorundaydı. İstemsizce. Kendini kurban edecek hali yoktu ama attığı adımlar daha sağlam olmalıydı çünkü fiilen de mecazen de dünyada ondan başka kimsesi olmayan iki küçük çocuğun sorumluluğu nereye giderse gitsin bir gölge gibi peşinde olmayı sürdürecekti.

Sanırım büyümek devri gelmişti ve çocukluğun kiraz ağacı altında sallanan neşeli güneşi de Mete'yi terk etmişti. Çilek suyuna bulanmış elleri umursamazca beyaz tişörte sürüp geçecek şımarık dönemlerini artık çilekleri sulamakla geçirecekti. Ağaçlara su vermeden ağaçların yetişmeyeceğini,çiçekleri koparırsan çiçeklerin yok olacağının bilincine vardığında yirmililerindeydi.

Avrupa'da veya Amerika'da çoğu ülkeye göre reşit olmak ve birey olmak on altı yaş demekti. Türkiye ve bir çok ülkeye göre ise on sekize dek reşit olarak sayılmazdı hukukun önünde.

Mete sanırım birey olmanın ne demek olduğunu on sekizine bir delikanlıyken tüm birikimini cebe koyup Hollanda'ya gününü gün etmeye kaçtığında anladığını sanıyordu. Lakin değildi.

Uğruna bir kalbi paramparça ederken gittiği yolları başka kalpleri onarmak için geldiğinde büyümüştü. Kırık bir kalp,kayıp iki kalp. Ve bir kalbi olmadığını bilen Mete'ye bakan beklenti dolu bakışlar.

Sanırım o vakte kadar bir parazit gibi yaşamaktan da epeyce mutluydu Mete.

Sitemi bırakıp kasaya doğru ilerledi. Barista tezgahının olduğu yerde ters dönmüş bardakların parlak(?) görüntüsüne bakıp göz devirdi. Suya tutup geçiyordu ve lekeliydi çoğu bardak. Temizleri genelde yeni gelen ayık müşterilere veriyordu. Bir kaç kadehten sonra kafaları bulanınca ve vizyonları bulanıklaşınca dayıyordu en lekeli ve kirli bardakları!

Barista tezgahına yaslanıp tebessüm eden oğlana bakınıp tebessüm etti Mete ise. Oğlan bugün kot ceket ve siyah yırtık jean giymişti.

Adı neydi sahi ?

İntizarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin