Omzunda uyuyan Gamzeli kollarını Mete'ye sardı uykusunun arasında.
Mete burnunu gömüyordu Gamzeli'nin saçları arasına.Okul servisinde seyahat ederken gidecekleri yerin bir anlamı yoktu.
Gamzeli en çok Mete'nin göğsüne uzanabileceği anların gelişini saymayı severdi.
Keşanlı da oğlanın kendini saran ellerinin sıcaklığı ile burnunu daldırırdı saçlarına.
Bal rengi tutamları bal gibi tatlı gelirdi.Hislerini ilk fark eden zamanın ele avuca sığmaz Keşanlı Mete'si olmuştu.
Kızlarla okulun arka bahçesinde gidebildiği kadar ileri gidiyordu gitmesine...
Ama beden eğitimi derslerinde önünde soyunan yüzlercesi arasında yine de iple çekiyordu Dağhan'ın pantolonunu çıkarmasını.
Daha da heyecanlanıyordu.İki yakın arkadaşlardı.
Üstelik dedeleri ve babaları da tanıyordu birbirini.
Yakınen.
Mete dostluklarının sıcaklığına bağlayamıyordu sürekli temaslarını.
Ama bu kadardı.
Kaçamak bakışmalar.
Sarılmalar. Uyumalar. Havadan çalınan kokular.
Ve bazen sıcak tene kavuşan ten.Ama Mete en çok ağırlığı altında ezildiği şeyin Gamzeli'nin gülüşü olduğunu biliyordu.
Öyle gülüyordu...
Sanki öyle bakıyordu.
Tarif edemiyordu.
Dünyadaki en kıymetli şey gibi davranıldıkça Keşanlı yok oluyor da Mete yeniden doğuyor gibiydi.Mete henüz ortaokul yaşlarında sigara içmeye başlamıştı.
Alkolü su niyetine buldukça her fırsatta içerdi.
Liseye başlaması ile beraber...
Kafa yapıcı bir çok şeyi de denemişti üstelik.
Kavga etmeyi de seviyordu.
Keşanlı Mete diyince herkes dehşete kapılıyordu.
Canını sıkana vuruyordu.
Götü yemezse dövdürüyordu. Erkekliğin bir yarısı da kalmaktı nihayetinde.
Anne babası ancak o zaman bu canavarı dizginlemeye çabalasa da Keşanlı Mete baya seviyordu bu hayatı.Sokaktaki serserilerle takıla takıla
ne babasının üzülmesini ne de annesinin ağlamasını umursuyordu.
Abisi belki...
Abisine saygı duyuyordu pek çok zaman.
Ama evlenip gittikten sonra kendi derdindeyken Mete baya baya belalara bulaşıp ana babasını kahrından öldürecek seviyeye getirmişti.Sonra...
Keşanlı Mete Keşan'ı ardında bırakıp Gamzeli'nin topraklarına adımlayınca sütten çıkmış ak kaşığa dönmüştü.Oğlanla vakit geçirdikçe...
Oğlan gibi oluyordu işte.
Her ne kadar serserilik yaşam tarzı olsa da eve dağılmış suratla gitmeyince annesi de hissiz halinden eser kalmadan mutlu açıyordu kapıyı.
Babası "Nerede kaldı bu oğlan."diye yedi diyarı katmıyor huzurla "Dağhangildedir."diyip uyuyabiliyordu.Gamzeli tek bir hayran bakışı ve gülüşü ile Mete'yi...
Daha iyi biri ediyordu.Ama Mete bunu istemiyordu.
O hülyalı gülüş altında ezilmek istemiyordu.
Dağhan onu çok büyütüyordu gözünde.
Ve...
Gün geçtikçe ikisi de dostluk sınırlarını aşmaya başlayan hislerin farkına varıyordu."Fazla gencim. Fazla yakışıklıyım."demişti Mete.
"Bambaşka bir hayat varken neden Dağhan ile saplanıp kalayım."Hem de...
Yaşatmazlardı onları bu hislerle.
Dağhan koşulsuz kalacak kadar saftı Mete ile.
Mete ise gidebilecek kadar cesur.
Ama şimdi.
Mete bir sabah vakti pencereden bakarken görüyordu hakikati.Korkak olan belki de kendisiydi.
Aynı sokaklarda kafayı bulduğu serseriler bile adam olmuştu.
Baba olmuştu belki.
Bir iş sahibi olmuş.
Yuvalarında bekleyen birileri olmuştu.
Mete ise...
Geleceğini başkalarının vicdanına bırakan biraz parazit gibi yaşam süren birinden öte değildi."Ama.."dedi Mete kendine.
"Daha iyisini hak ediyorum."Umursuzca serserilik yaptığı dolu dizgin yıllardaki gibi arkasını toplayan babası yoktu. Annesi de yoktu hissiz de olsa yaralarına pansuman yapacak.
İkisi de ölmüştü.
Mete cenazelerine bile gelmemişti.
Çünkü...
Uzaktaydı.
Acı tatlı azarlarıyla akıl veren abisinden geri kalan iki kişilik aile birbirine tutunabilirken Mete..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntizar
RomanceHayranlık ile nefret arasında ipten ince bir çizgi vardır Lakin... "Sana intizara kıyamıyorum..."