10

8.5K 667 167
                                    

24.08.2021

***

Burnumu çeke çeke sinüslerimin hasar görmüş bile olabileceğini düşünürken, dışarıdan tekrar bir ses yükseldi.

"Hâlâ içeride mi?"

"Evet efendim." Bu Çağın'dı. Kapının önünde volta atan korumalara soruyor olmalıydı.

Timsah maceramı dün gece yaşamıştım. Sabahında biraz trip, azıcık korku ve bolca kırgınlık vardı. Sabah kahvaltımı odamda yiyeceğimi söyledim, ancak aşağıya inesim gelmemişti bu nedenle öğle yemeğini de odada yemiştim. 

Şimdi ise, 5 dakika önce gelen robot kıza, akşam yemeğini de odada yiyeceğimi söyledikten sonra Çağın odamın önüne gelmişti.

Cani adam...

Kapıyı iki kere tıklattığında irkilmiştim. Bu zayıf halimi -şu an bu şekilde ağlamam benim için böyle adlandırılmalıydı- görmemeliydi.

Evet kötü bir şey değil veya zayıflık göstergesi değildi belki de, ağlamak veya korkmak. Ama ben kendi içimde öyle yaşıyordum.

Gözyaşlarımı hafifçe silip bir kere daha burnumu çektim. "Gir." dedim çatallaşmış sesimle.

Saniyesinde içeriye girip önce benim yüzüme bir süre dikkatle bakmış, sonrasında odamı taramıştı. Bakışlarını tekrar benim üzerime doğrulttu. Az sonra yatağımın yanına kadar geldi. Ucuna oturup bir süre yüzümü inceledi. Saçlarımo okşayıp alnıma bir öpücük falan kondurmasını beklemiyordum zaten hayır. Ama kolumu dürtüp: "Niye yemeğe gelmiyorsun prenses hazretleri." diyeceğini de tahmin etmemiştim.

Gözlerim yine dolarken kafasını önüne çevirdi. Az sonra hafifçe yukarı kaldırıp sabır dilendi. "Toprak, beni deli etme. Kafana göre iş yapıp zırlamaya hakkın yok. Ayrıca biraz korkuttum seni. Timsahların önüne vermedim seni sonuçta."

Sinirle yatakta doğulup, oturur pozisyona geldim. Beni evinde tutan, mafyadan hallice biri değilmiş de askerlik arkadaşımmış gibi bağırmaya başladım. "Beni onlara yem edecektin! Ağladığımı da unuttun mu yoksa!" Bağırmam üzerine yüzünü buruşturdu. "Ağlamaların durmadığı için unutmam mümkün olmuyor zaten merak etme." Bir süre beklemiş ardından sinirle dönmüştü bana. "Ayrıca, hayırdır seni bu tavırların? Akranın mıyım senin!?" Bağırması üzerine yanımdaki küçük yastığı kendime çekip, geriye yaslandım. Korkmuştum yine. Şeydim ben ya... Korkusuz korkak....

"Hem..." Bir süre durdu. Yüzünde muzip bir gülümseme vardı. "Ben melek gibi bir adamım. Kimseyi öldürmem ki."

"Aboo... Allah'tan kork, peygamberden." Suratıma anlamaz şekilde baktı. Pekala, saçma videolar izlemeyi bırakmalıydım.

Az sonra ayağa kalkmış, bana kaşları çatık şekilde bakmaya başladı. "Şimdi, ya o kıçını kaldırıp aşağıya inersin, ya da seni gerçekten timsahlara yediririm."

"Her işini tehditle yapmaya alışmışsın tabi!" diye bağırdığımda alayla kıvırdı dudaklarını.

"İşe yarıyor mu ona bak."

"Maalesef ki yarıyor." diye mırıldanıp ayağa kalktım. Banyoya girerken hâlâ bana bakıyordu. "İşimi bitirip gelirim."

Odama göz gezdirip berjere doğru yöneldi. "Beklerim." Bu hareketine göz devirip banyoya ilerledim. Ruh hastasıydı bu adam.

***

Akşam yemeği sonrası koltuğa oturup seçtiği filmi izlemeye başladım. Hayır, muhabbetimiz falan ilerlememişti. Sırf beni sinir etmek için açtığım animasyon filmini kapatmış ve saçma bir aksiyon filmi açmıştı.

Ben esnemeye başlarken o dikkatle ekranı izliyordu. Odamdaki izolasyonum sonrası bu kadar ses ağır gelmişti. Bir midem bulanmadı değil...

Ayrıca ne kadar uyusam veya uzansam da uykum gelmişti. Esneye esneye geçen dakikalar sonrası sinirli homurtular çıkardı. "Yeter artık esneyip durma. Uykumu getiriyorsun."

Omuz silktim. "Hadi git uyu." Tekrar omuz silktim. "Sen bilirsin." dedi televizyonun sesini biraz daha açarak.

Benim gözler yavaş yavaş gitmeye başlarken, ara sıra bakışlarını üzerimde hissediyordum.

Filmde, bir ara uyuyan küçük kıza odaklandım. O kadar rahat uyuyordu ki, yatağı o kadar rahat duruyordu ki. Tıpkı bu koltuk gibi...

Gözlerimin yavaş yavaş kapanması ve boşluğa doğru düşmemle kıpırdandım ancak anında tutulmamla uykuma devam etmiştim.

Taşındığımı, sonrasında sırtımın yumuşak zeminle buluşmasını hatırladım. Sonrası karanlık...

**

Sabahın erken saatlerinde dışarıdaki köpeklerin havlama sesleriyle uyanmıştım. Yatakta doğrulup gözlerimi ovmaya başladım. Ağzımda iğrenç bir tat vardı. Dün gece dişlerimi fırçalamamam sonucu oluşmuştu. Bir dakika dün gece...

"Yoksa klasik yaz dizileri gibi omzunda uyuduğum için beni kucaklayıp yatağa mı getirdi?" dedim salak salak sırıtarak. Ne var? Adam çok yakışıklı!

Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Sonrasında üstümdeki pijamaların güzelliğine bakmayarak koridora çıkmıştım. Bismillah...

"Ahhh!!!" İstemsizce saçma bir çığlık atmıştım. Elindeki saati takmaya çalışan Çağın, benim çığlığım üzerine yerinden sıçramıştı.

"Salak mısın oğlum sen!" Baştan aşağıya süzdüm onu. Altındaki siyah eşofmanı, üstününün ise çıplak olmasıyla ilk anda afallayıp çığlık atmış olsam da, enfes vücudu gözlerimin önünde olmasıyla sırıtmadan edemedim. Az önceki çığlığa nazaran daha sakin bir tonda 'hımm' diye bir şey çıkmıştı ağzımdan. Bıyık altından gülerken bana göz devirdi. "Yürü hadi, kahvaltını yap."

Peşinden aşağıya indiğim esnada saatini taktığı için, omuzuna gelişi güzel astığı tişörtünü hızlıca giyindi. Giyindiği esnada gerilen sırt kaslarıyla nefesim kesilmişti. Ne vardı böyle bir sevgilim olsa. Bana denk gelenler hep kıroydu. Ve hayır öyle sempatik falan değillerdi. O hayalleri aşalı çok olmuştu.

Kahvaltı sofrasına otururken ara ara süzüyordum onu. Sonunda bıkmış olmalı ki çatalı sertçe bıraktı tabağa. Bıkkın bir nefes verip dirseklerini masaya yaslayarak, ellerini birleştirdi. "Hayırdır Toprak?"

"Hayırdır derken?" Kahvesini alıp bir yudum almadan önce: "Beni öyle bir süzüyorsun ki rahatsız olmadım değil. Erkeklerden hoşlanacağını düşüneceğim biraz daha bakarsan." demiş ve benim ardından rahat bir şekilde: "Öyle zaten." dememle içtiği kahve boğazında kalmıştı. Gözlerini kocaman açıp bana bakarken ben korkuyla yutkundum. Sapık der miydi bana acaba?

"Benden uzak dur. Kadınlardan hoşlanıyorum." dedi bir süre sonra. Kahvaltısına devam ederken onu izlemeye devam eden. "İki süzdük diye aşık olduğumuzu mu sandın?" Evet öyle olmuştu bu arada, adam afetti.

"Bilemem, hareketlerine dikkat et." dedi uyarıcı bir tonda. Az sonra ayağa kalkıp sigarasını aldı. Verandaya çıkıp bir sigara yaktı. Derince içine çektiği nefesi salarken ben de iç çekmeden edemedim. Şu an her şeyi çekici gelmeye başlamıştı. İnşallah sigara kokusuna tav olan vizyonsuzlardan olmazdım...

BAŞ BELASI | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin