16

7.7K 642 72
                                    

23.09.2021

***

Günün ikinci bölümüdür, karıştırmayınn<33

''Bak bak bu daha komik!'' Gösterdiği videoya kahkahalarla gülerken yandan bir oflama sesi gelmişti. Çağın bize gözlerini kısarak bakıyordu.

Oturma odasında Can'la komik videolara bakarken, Çağın'da televizyonda maç izliyordu. Daha doğrusu izlemeye çalışıyordu. Çünkü biz kahkahalarla gülerken bize sinirli bakışlarını gönderiyordu. Kafasını bize çevirip bir anda: ''Bakıyorum da çok iyi anlaştınız.'' demesiyle gülüşlerimizi durdurmuştuk. Gözlerimden yaş gelmek üzereydi. ''Öyle oldu valla dayıcım. Toprak aşırı kafa bir insan.''

Önüne dönüp somurtmaya başladı. ''Bir biz göremiyoruz o halini.'' dediğinde kafamı ona yaklaştırmıştım. ''Duyuyorum yalnız.'' Omuz silktiğinde ben de somurtup önüme döndüm. Can koluma hızlı hızlı vurup diğer videoyu gösterdiğinde bacağıma vurarak koca kahkahamı atmıştım. Çağın en sonunda televizyon kumandasını koltuğa fırlatıp bahçe kısmına çıktı.

Bir süre onu izlemeye başlamıştım. Neden böyle sinirlendiğini anlayamamıştım. İçimden bir ses biraz da olsa kıskanmış olabileceğini söylüyordu ancak yine de umutlanmak istemiyordum. Belki beni değil de yeğenini de kıskanıyor olabilirdi sonuçta.

''Hey!'' Girdiğim transtan çıkıp kafamı Can'a çevirmiştim. ''Az bak, çok belli ediyorsun.'' Omuz silktim. Etmiştim edeceğim kadar.

Telefonunu bana çevirip birkaç fotoğraf gösterdi. Az sonra iç çekti. ''Ben ne zaman hayatımın aşkını bulacağım acaba?'' Baktığı sayfa gay couple sayfalarıydı. ''Merak etme bulursun birini.''

''Pek sanmıyorum. Öyle dizlerde veya kitaplardaki gibi falan olmuyor o işler.'' Yüzünü asıp dudaklarını büzerken benim de modum düşmüştü. Az sonra çalan telefonla ayaklandı. ''Geliyorum ben şimdi.'' Merdivenlerden çıkarken telefonu açmıştı. Yüzü aydınlanmış, gülümsemeye başlamıştı. Az sonra konuşmalarından annesi olduğunu anlamıştım.

O, gözden kaybolurken bir süre arkasından baktım. Az sonra gözüm bahçe kapısına çarpmıştı. Hızla oraya ilerleyip Çağın'ın yanına yürüdüm. Sigara içiyordu. Yanında birkaç koruma vardı. Bir şeyler söyledikten sonra gitmişlerdi. Fırsattan istifade edip yanına ilerledim. ''Bu kadar mı sıkıldın ya.'' Kafasını bana çevirdi. Anında kaşları çatılmıştı. Ne vardı yani bu kadar sinir olacak?

''Çok iyi anlaştınız Can'la.''

''Evet, bana arkadaş oldu en azından.'' Yanında durup onun gibi rahat bir tavırla dikilmeye başladım. Ellerim cebimde, düz bir şekilde izlemeye başladım bahçeyi. ''Eşcinsel olduğunu söyledi mi sana?''

''Evet biliyorum.''

''Sakın ona yanaşayım deme. Yeğenimden uzak dur.'' Sinirli ona dönmüştüm. Ne sanıyordu bu beni? ''Oldu olacak önüme bir çanta parayla gel. Bu tehdit pek işlemedi bana.'' Kaşlarını çatmış, çenesini kasılmıştı. ''Ne diyorsam onu yap Toprak.''

''Sadece arkadaş olduk, abartma! Kimseyi elinden almaya çalışmıyorum. Yakında gideceğim zaten. Hatırlarsan sen söylemiştin.'' Evet, bunu sürekli hatırlatıyordu zaten. Unutmam mümkün değildi.

Dediğim şeyle yüzü asıldı. Ancak saniyeler sonra düz bir hal almıştı. ''Evet gideceksin, arkadaş olsanız da çok kaptırma kendini. Bir daha görüşmeyeceksiniz nasılsa.'' dedi, sigarasından derin bir nefes çekip havaya bırakırken. Yeniden önüne dönmüş, benden başka her yere bakmaya başlamıştı.

''Numaralaştık. Belki sonra da konuşuruz ne biliyorsun?'' Anında yüzünü bana çevirmişti. Sigarasını bitirmeden yandaki tablaya bastırıp söndürdü. Birkaç adım daha atıp dibime girmişti. Kolumu sıkıca kavradı. ''Bana bak Toprak, haddini aşıyorsun. Bu evde kimseyle yakınlaşmanı istemiyorum. Benim kurallarım dışına çıkma.'' Uyarıcı ses tonuyla titremiştim ama arsızlığım ağır basmıştı. Yüzüme o sinsi gülümsememi yerleştirip bir adım da ben attım. Gömleğinin yakasıyla oynarken dişlerimi göstererek gülümsedim. ''Peki seninle yakınlaşsam.'' Gözleri koyu bir hal aldı.

Dilimi dudaklarımda gezdirirken bakışları oraya kaydı. Çenesi kasılmış, aynı esnada kolumu daha çok sıkmıştı ama acısını hissettirmemeye çalıştım. Az sonra hafifçe öksürüp beni birkaç adım geriye itti. Yüzümdeki eğlenir ifadeyi bozmayıp son bir bakış atmış ve içeriye adımlamıştım. Arkamdan bir süre baktığını hissetmiştim. Afallamıştı ve buna gülümsemeden edemedim. Beni en mutlu eden şey ise sözlerime karşılık vermemesiydi. İtiraz etmemişti...

***

Oyun odasında makinelerle oynamaya başlamıştık. Bana bilmediğim birkaç oyunu da göstermişti. Onun dışında spor yapacağız demiştik ancak o kadar efor sarf etmiştik ki, şimdi elimizdeki biralarla armut şeklindeki bu koltuklara kurulup keyif yapıyorduk. ''Dayımla aranız baya kötü gibi. Nefretten doğacak bir aşk olmayacaksa sizin iş zor gibi.'' Normalde şaka sanmıştım ancak ciddi ifadesiyle bir an da olsa umutlanmıştım. Ama şimdi onun bile bizde bir umut ışığı yakalamamış olmasıyla modum düşmüştü.

''Neyse, uğraşmamaya karar verdim zaten.'' Birasından büyük bir yudum alıp bana çevirdi bakışlarını. ''Hadi ya.''

''Öyle.'' Kapının bir anda açılmasıyla kafamı oraya çevirdim. Çağın eşofmanlarını giyinmiş aşağıya inmişti. Bizi görünce kaşlarını çattı. Ve aynı esnada sinirli bir ifadeye bürünmüştü. ''Bir gün söylediğim AVM'ye gidelim. Çok güzel oyun alanları var. Go-karta da gideriz.''

Dışarıya çıktığımda yapabileceğimiz aktivitelerden bahsediyorduk. Dışarı çıkmak... Evet, burası tam bir hapishane gibiydi. Ben de bir mahkum oluyordum. Tam o moda girmiştim maalesef.

''Hiçbiri olmayacak.'' Anında ona dönmüştük. Isınmak için koşu bandına çıkarken bizim konuşmalarımıza pek tabii kulak misafiri olduğu için lafa atlamıştı. ''O neden dayı?''

''Sen yurt dışına gideceksin. Zaten görüşme ihtimaliniz yok.'' Banttan inip havlusunu aldı ve ensesini ovdu. Bu görüntü bile kalbimin çarpmasına neden oldu. ''Ne alaka ya? Ben gitmeyeceğimi söyledim.''

''Annenle konuştum dün. O, gitmeni istiyor.'' Can anında uzandığı yerde doğruldu. ''Ben istemiyorum ama!'' Çağın bize dönerken benim onu izlememi fark etmiş olacak ki duraksadı. Az sonra kafasını başka yere çevirdi. ''İtiraz istemiyorum Can. Senin eğitimin için her şey.''

''Dayı-'' Elini tutup susturmamla bana döndü Can. Ona susması için işaret ederken oflasa da kafasını hafifçe sallamış ve arkasına yaslanmıştı. Bakışlarımı önüme çevirirken Çağın'ın hareketlerini durdurmasıyla merakla ona döndüm. Onun kaşları çatık, yumrukları sıkılıydı. Gözleri direk, hâlâ Can'ın elini tuttuğum elindeydi. Hızla bırakıp bira mı yudumlarken o da sporuna dönmüştü.

Madem böyle kıskanacaksın belli et biraz. Burada uğraşacağım diye şekilden şekle giriyorum...

''Hadi gel biraz kum torbası yumruklayalım.'' diye, öneride bulundu Can.

''Hayır!'' Çağın'ın anında bağırmasıyla Can tekrar yükselmiş ve sinirle ayaklanmıştı. Biramı yere bırakıp ben de ayaklandım. ''Dayı bari buna bir şey-''

''Geçen olanları biliyorsun, yine başına bela açacaksın!'' Direkt bana bakmasıyla yüzüm asılmış ve olan acılı anı hatırlamıştım. Kafamı hızlı hızlı sallayıp yerime otururken dudakları saliselik olarak kıvrılmıştı ancak arkasını dönmesiyle yüzünün ifadesini görememiştim. ''Pişt!'' Can bana seslenince ona döndüm. Kaş göz işaretiyle ne olduğunu ima ettiğinde omuz silkip önüme döndüm. Az sonra kum torbasının önüne geçip tek başına birkaç yumruk sallarken benim gözüm Çağın'daydı. Beni düşünmesine mutlu olmuştum. Yüzümde aptal bir gülümseme oluşmuştu ve silmem biraz uzun sürmüştü. Arada bana bakışlarını yakalıyordum ancak anında geri çeviriyordu kafasını. Yine de bu mutluluğumu söndürmemiş, gülümsemeye devam etmiştim.

BAŞ BELASI | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin