17.09.2021
***
Evin içerisinden gelen güzel kokularla, önümdeki bilgisayarı bırakıp aşağıya inmiştim. Evet bilgisayar verilmişti ama wifi falan bağlı değildi. Sadece içinde yüklü olan film-dizileri izliyordum. Hiç yoktan iyidir diyerek sevinmiştim. Zavallı ben...
Aşağıya indiğimde yapılan kekin kokusu daha anlaşılır olmuştu ve enfes kokuyordu. ''Abla, kek mi yaptınız?'' Onlar bana bey diye hitap etseler de ben abla-abi diyordum. ''Yarım saate getiririm. Daha fırından çıkacak, biraz soğuyacak falan.'' Dudaklarımı büzüp kafamı sallamıştım aşağı yukarıya.
''Tamam.'' Oturma odasına gidip koltuğa doğru attım bedenimi. Kumandayı alıp televizyonu açmaya çalıştım ama açılmadı. Buna bile saat belirlemişlerdi. Şifresiz açılmıyordu televizyon. ''Şifre ne acaba?'' Bir süre düşündüm. Ardından harika bir tahmin yapmış gibi: ''Buldum! Toprak.'' demiştim. Tabii ki de işe yaramamıştı.
Saate baktığımda daha gelmesine bir saat vardı. Bugün Çağın erken gelecekti. ''Ama ben sıkılırım ki?''
''Senin sıkılmadığın bir an yok ki.'' Duyduğum sesle sevinçle ona baktım. Kapıdan içeriye giriyordu. Ayağa fırlayıp tam dibine girmiştim. ''Televizyonu açar mısın? Hem sen bugün bir saat erken geldin.'' dedim elimle 1 işareti yaparken. Beni umursamayıp yukarıya çıktı. ''Hey!'' Hızla peşinden ilerlemeye başladım. Odasına girmeden önce ceketini çıkarmış, kravatı gevşetmişti. Sırt kasları gömleğinin altından bile belli oluyordu. Enfes bir vücudu vardı.
Odasına girdiğinde ben de peşinden girdim. Arkasını dönüp bana sinirli bakışlarla baktı. ''Hayırdır? Soyunurken izlemeyi mi planlıyorsun.''
''Olabilir.'' dedim duvara yaslanıp, kollarımı göğsümde birleştirirken. Muhtemelen şimdi beni kovacaktı. Yani ben öyle düşünmüştüm ancak aksine yüzüne kondurduğu o piç gülümsemesiyle gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı. Benim de gülen yüzüm solmuştu. Yutkundum ve bulunduğum yerde doğruldum.
Düğmelerin bitimine kadar onu izledim. Evet şaşırmıştım ancak arsız biriydim. Benim için seyirlik bir görüntüydü. Gömleğini çıkarıp kenara attı. Pürüzsüz ve kaslı vücudunu gördüğümde aynı gülümsemeyi ben kondurdum yüzüme. ''Immm...'' Ağzımdan çıkan mırıltıyla kaşlarını çattı. ''Senin birkaç saniyeye kaçacağını düşünmüştüm ama doğru sen sapıksın.'' Üzerime doğru yürüyünce ben de onun üzerine yürüdüm. Ne bileyim burada öpüşmemiz falan gerekiyordu, beni ensemden tutup koridora itmesi değil...
Kapıyı yüzüme kapattı. Bedenimi toparladığım ilk saniyede kapıya birkaç yumruk attım. ''Ben sapık değilim! Sadece önünde manzara izlemeyi seven bir insanım.'' dedi sırıtarak. ''Defol git!'' İçeriden bağırdığında yüzümü buruşturmuş ve göz devirmiştim.
Aşağıya indiğimde koku daha da sarmıştı etrafı. Mutfağa ilerlediğimde daha yeni keki fırından çıkarıyorlardı. ''Soğusun, bir parça getiririm size Toprak bey.'' Daha fazla aç gözlü imajı çizmemek için gülümsemiş ve kafamı sallamıştım. Oturma odasına geri gittiğimde koltuğa kurulup açılmayan televizyonla bakışmaya başladım.
Bugün Egemen'i aramak istiyordum. Acaba bana izin verir miydi bu Çağın efendi?
Şansımı deneyecektim.
Aradan bir süre geçmiş, nemli saçlarıyla inmişti aşağıya. Güzel kokusu burnuma geldiğinde derince iç çekmeden edemedim. Bakışlarım onun üzerindeydi. Kısa süreli olarak dudakları kıvrıldı. Teras kısmına çıkacağı esnada benim saçımı çekmiş ve yürümeye devam etmişti. ''Hey!'' Ben arkasından bağırırken o bana gülüyordu.
Hızla peşinden gittim. Zaten yapacak bir şeyim yoktu.
Veranda kısmına yığılmış dosyalara çarptı gözüm. Az sonra ileride sigara içen Çağın'ı gördüm. Hızla yanına ilerledim. ''Niye benim saçımı çektin?''
''Seninle uğraşmak hoşuma gidiyor.'' dedi sigara dumanını yukarıya doğru üflerken. ''Bana aşıkmışsın diye yorumladım.'' Tek kaşını alayla kaldırdı. Az sonra beni süzmeye başladı. ''Senin neyine aşık olayım lan.'' Omuz silktim. ''Bilemiyorum artık, benimle çok uğraşıyorsun bu aralar, bir ilgilenmeler falan. Hayır söylersen bir şansın olabilir aslında.'' Alayla kahkaha atınca ben de gülmüştüm. O kadar saçmalamıştım ki bana bile inandırıcı gelmemişti. ''Çok tuhaf bir çocuksun.''
''Çocuk değilim aslında. Ama istersen sugar daddym olabilirsin.''
''Bu saatten sonra daddy falan olamam.''
''Aslında potansiyel var.'' dedim, dudaklarımı bükerek vücudunu işaret ederek. Sigarasını tablaya söndürüp masaya doğru ilerledi. Muhtemelen bugün dışarıda çalışacaktı. ''Egemen'i arayabilir miyim?''
Koltuğa oturup dosyaları önüne çekti. ''Hadi lütfen.'' Tam dibine oturmuş, kolunu tutmuş ve sarsmıştım. Bıkkınca ofladı ve telefonunu çıkardı. Az sonra açılan telefona: ''Egemen'i versene.'' demiş ve bana uzatmıştı.
''Efendim.''
''Egemen! Benim Toprak!''
''Toprak, nasılsın kanka? Orada hapishane hayatın yaşıyormuşsun.'' Egemen'i aradığım ilk dakika pişman olmuştum. Mal çocuk, hemen alay ediyordu. ''Yoo kim dedi onu? Bebek gibi bakıyor bana.'' Çağın tek kaşını kaldırıp bana bakmıştı. Ona aynı itici gülümsemelerimden birini gönderince göz devirse de o da gülmüştü.
''Sen nasılsın?''
''Ben iyiyim. Arada dışarı falan çıkıyoruz, kaldığım yer çok iyi. Üstelik bu yanımdaki adam da çok iyi ve aşırı yakışıklı Toprak. Keşke benim olsa.'' Tam dibimde olduğu ve Egemen ulusa seslenerek bağıra bağıra konuştuğu için Çağın duymuştu. ''Hetero o.'' dedi Çağın. Ben burun kıvırdım ve telefona döndüm.
''Tüh keşke bana denk gelseydi. Evet aşırı yakışıklı.'' bunu dememle Çağın sinirle bana baktı. ''Benim neyimi beğenmiyorsun?'' Bunu söylediğinde sırıtmıştım. Kıskandığını belli etmişti işte. Tabii bunu fark ettiğinde telefonu elimden almıştı. O telefonu kapatırken: ''Görüşürüz Egemen!'' diye bağırmıştı. ''Kulağımı sağır ettin.'' Telefonu yanına koyup işe tekrar dönerken onu izlemeye devam ettim. Az sonra iki tabak getirmişti yardımcı ablalar.
Çağın için kahve, benim için çay getirmişlerdi. ''Kahveyle gitmez bu çay iç.'' Söylediğim şeyi umursamayıp kahvesinden büyük bir yudum aldı.
Kekimi yerken o işlerini hallediyordu. İyice yanaşıp kafamı onun koluna yasladım. Bu hareketlerime sinir oluyordu ve ben de onu sinir etmeye bayılıyordum.
''Rahat dur!'' Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda bakışları bana döndü. Yüzümüz fazla yakındı. Sürekli bu pozisyona geliyorduk ama öpüşmek bir türlü kısmet olmamıştı maalesef...
Artık işe yaramayacağını anlamış olacak ki kafasını çevirmiş ve işine devam etmişti. Ben de kafamı onun koluna yaslayarak onu izlemeye başlamıştım. Ara ara ona asla anlamadığım şeyler hakkında sorular soruyordum. Oflayıp dursa da anlatıyordu.
''Burası peki?''
''Toprak!'' Artık sinirlenmeye başlamıştı. ''Tamam tamam kızma, sormadım bir şey.'' Elini sıkıca tutmuş ve sakinleştirmek adına, istemsizce yaptığım hareketi yapıp elini okşamıştım. Çatılan kaşları düz bir hal almış ve eline gitmişti. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda hâlâ eline baktığını fark etmiştim. Az sonra bakışlarımız buluştu. Ellerini çekmek adına bir şey yapmıyordu. Ben de okşamamı bırakmıyordum. Kalbim son hızla atıyordu çünkü her zamanki o bakışmalardan farklıydı bu. Gözlerinden çok daha başka şeyler okunuyordu.
Aradaki bakışma ve saniyeler sonrasında gelen araba sesiyle geriye çekildi. Az sonra pervasızca park edilen arabadan çıkan genç bir çocuk gülerek bize doğru gelmişti. Biraz geriye çekilmiştim. Bakışlarım Çağın'a döndü. Yüzünde şaşkınlık dolu bir ifade vardı. ''Dayı!'' Çocuk koşarak Çağın'ın yanına gelmiş ve boynuna sarılmıştı. ''Can...''
Can, Alev denen kadınla tanışırken beni zannettiği kişi, yani Çağın'ın yeğeni gelmişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞ BELASI | bxb
Acción[TAMAMLANDI] Toprak ve arkadaşı çalışmak zorundaydı. Ancak arkadaşının bulduğu iş onlara uygun muydu? Başlangıç:12.11.2020 Bitiş: 03.11.2021