Bir süre daha yüzüme bakıp ayaklandı karşımdaki çocuk. Neden ağladığını sormama fırsat bile tanımadan ayrıldı kafeden.
15 dakika kadar boş boş çıktığı kapıyı izledim. Ne yaptığımı farkına vardığımda ise sakin adımlarla kasaya yöneldim ve kafenin anahtarını aldım. Kafeyi kilitleyip çıktım.
Telefonumu cebimden çıkarıp güvendiğim korumalarımdan birini aradım.
"Bugün kafeme gelen mavi gözlü bir çocuk var. Onu buluyorsun."
"Tamam efendim."
Telefonu kapatıp arabama adımladım. Şoförle gelmemiştim. Sürücü koltuğuna oturup sahile sürdüm. Bir süre muhtemelen hiç giremeyeceğim denizi izledim. Boş gözlerle bakıyordum sanırım. İnsanlar sürekli bu halimden yakınırdı tabi benim yanımda yapamazlardı. Korumalardan ve haberlerden falan duyup okuyordum kendimi.
Soğuk biri olduğumu, insanlarla ne alıp veremediğimin olduğunu, neden ailemle ilgili ortada hiçbir bilgi olmadığını falan tartışıp duruyorlardı.
Ben burda kendi zihnimle cebelleşirken bir ses duydum arkamdan. "Bırak beni istemiyorum." diyen bir çocuğun sesiydi.
Etrafta kimse yoktu. Gecenin köründe niye olsun ki zaten? Çocuğun kelimeleri bağırmalara dönüşünce arkamı döndüm. Bir adam karşısında sırtı bana dönük bir çocuğu sürüklemeye çalışıyordu.
Çocuğu götüremeyeceğini anlayınca "Hadi ama güzelim biraz eğleneceğiz." diyerek boynuna gömüldü. Benim sınırım da bir yere kadardı.
Yanlarına gidip adama kolundan tuttuğum gibi kafamı gömdüm. Bir kırılma sesi ve ardından yere yığılan benden 10-15 cm kısa sapığın teki.
Çocuğa döndüğümde yere oturmuş hıçkırarak ağlıyordu. Ne yapacağımı bilemedim. Dehşete düşmüş bir şekilde onu izliyordum. Telefonuma bir bildirim geldi.
"Abi aradığın çocuk Beşiktaş sahil taraflarında görülmüş en son."
Mesaja baktıktan sonra kafamı yerdeki çocuğa çevirdim ve saçlarının arasına nazikçe elimi daldırdım. İrkilen bedeninin ardından kafasını kaldırdı ve ben yine o mavilerle göz göze gelmenin nasıl bir ateşe sürüklediğini sorgulamakla baş başa kaldım.
Çocuk ayaklandı ve arkasını dönüp gitmeye çalıştı. "Nereye?" diye sordum. Bana dönüp "Bilmiyorum." dedi. Ses tonunun etkisinden bir süre çıkamadım. Ne demek bilmiyorsun diye sormadım. Belki hala şok yaşıyordur diye düşündüm. Aynı korumaya "Sahildeki paketi alın." diye mesaj atıp çocuğa döndüm.
"Sana kalacak yer ayarlamamı ister misin?"
"B-ben bana neden yardım edesiniz ki?"
"Neden etmeyeyim?"
Normalde etmezdim ama konumuz bu değildi.
"Şey aslında çok iyi olur ama zahmet vermeyeyim."
Bu dediğini es geçip arabaya yönelmesi için elimle o tarafı işaret ettim.
Uysal adımlarla arabaya ilerledi ve bindi. Bende bindim. Kemerini takmasını bekleyip arabayı çalıştırdım. Buraya en yakın evime sürmeye başladım.
"Şey ben çok teşekkür ederim. Hem o adamdan beni koruduğunuz hem de kalacak yer ayarladığınız için."
"Önemli değil."
"A-adınız ne acaba?"
"Erdem, senin?"
"K-kayra. Kayra benim adım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayra
Action~Kayra gibi bir güzelliğe nasıl kıyabilirlerdi ki? Daha doğrusu bir insan bir diğer insana bunu nasıl yapabilirdi? Onun bedenindeki yaraların yanısıra ruhundaki parçalanışı anlayabilmek beni bile mahvetmişti. Kayra bunca şeye nasıl dayanıyordu?