2.Bölüm

1.8K 116 72
                                    

    Sevdiğin herkes sınavındır bir şekilde, kimisi iyilik verir sana çiçek açtırır. Kimsi ise öyle bir yara olur ki, asla silinmez acısı, dönüştürür seni.

     Dönüştüğün şeye kendin dahil inanmazsın, şeytanın dili açılır, keşke der durursun ömrün boyunca.

  Yine de bu olanlarda en büyük suçlu bendim. Birkaç günlük hayatıma giren birine gönlünü kaptıran, her darbesine rağmen "O giderse yalnız kalırım." diyerek insanları dost kisvesi altında hayatında tutan bendim.

   Tanımadığım bir adamın acısını çeken, onu sevdiğine inanan bendim. Peki bana neden özel hissettirmişti? Neden şuan bu acıyı sadece ben yaşıyordum. Oysa birkaç hafta öncesi sadece ikimiz yok muyduk gözlerimizde kaybolan? Neden şimdi beni acı çekmeye layık görmemişti? Seviyorum diyen sadece ben değildim ki!

    Bazı saatler olur ki, keşke demek bile atamaz olur içinde ki nefreti. Bir laf var ya, ya deveyi güdersin ya da gidersin. Gitmek tek çözümdür artık. Yaşadığın şehre, gördüğün her insana, içtiğin suya bile kızar durursun. Huysuz olursun, kendine bile tahammülün yoktur.

     Bende öyle yaptım. Çıkar yolum yoktu, dermanım yoktu, aynaya baktığım aksimi bile göremiyordum artık. İhanet beni öyle bedbaht bir şekilde yok etmişti ki, katlanamıyor, anlayamıyordum tüm bu kötülükleri.

    Oysa benim gayem, kırmadan, kırılmadan gülüp geçmekti, şu kısa hayata. Yanımda birkaç demirbaşım olsun, atlayalım tüm kederlerden. Lakin söyledim ya, kimi sevdiysem imtihanım oldu benim. Hemde en ağır, en bilmediğim yerden çıkan sorular ile.

    İhaneti bilmezdim mesela, aldatmayı, yalan söylemeyi, kırmayı, kötü bakmayı. Şimdilerde ise tek bildiğim şeyler bunlar olup düştüler yaşamımın geri kalanına. Kurduğum hayaller sarmalı, herkesin beni üzeceğine dair olmaya başladı. Hayallerinde dahi üzülür müydü insan?

    Oysa hayallerimiz değil miydi bizi dinç tutan, o sekiz yaşımızda ki halimizi hala bizde tutan?

     Şimdi ise tek bir hayal kurmaya dahil korkuyordum. Okuyacağım kitaplar dahi korkutuyordu beni, dinlediğim şarkılar bana işkence ediyorlardı güfteleriyle.

      Çok sevdiğim işim bile artık yaşamımı idame etmek için gidip geldiğim bir yer olmuştu. Kâtibe idim. Her duruşmaya girerken içten içe sevinç duyardım, hem farklı hayatları dinlerdim hemde yazmak, konu ne olursa olsun hoşuma gidiyordu.

     Geçen birkaç hafta sonrası burada durmanın beni sadece daha fazla üzeceğini kendime anlatarak ve bunu kendime kabul ettirmeye çalışarak geçirdim. Otuzuna üç kalmış, annesi, kız kardeşi ve kuzeninden başka dostu kalmamış, sessizlikten, suskunluğa geçmiş biri idim.

    Görsellik mi? Kim nasıl bakarsa öyleydim. Herkes öyle değil mi? Aynaya baktığımda mutluydum, alın çizgilerim belirmeye başlamış, gözaltı torbalarım şişmiş, saçlarım yer yer beyazlamış, yılları dolu dolu yaşadığıma dair belirmiş herşeyi seviyordum işte. Normal kilodaydım, size göre normal nedir onu da bilemem. Boyum kısadır, ama yere yakından korkacaksınlardan değilim mesela.

    Ailem işin biraz zor tarafıydı, tabii ki bunu da düşündüm. Tayinim çıktı diyecektim, zorundayım diyecektim. Nereye gideceğimi bilmiyorum ama gideceğim işte. Öncelikle gerçekten tayinimi istedim lakin imkansızdı, evli olsam bir nebze eş durumundan faydalanabilirdim lakin bir eş, birkaç yüzyıl kadar düşünmüyordum hele ki insanlar bu kadar vefasız iken.

     Çok sevdiğim bir hakime hanıma açtım konuyu. Aydın, Güzelçamlı'da bir yakını olduğunu ve matbaasında bir elemana ihtiyacı olduğunu söyledi. Memurluğu zor elde etmiş olmam ve matbaada sıradan bir işçi olacak olmam beni düşünmeye itti tekrar.

İntisabHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin