Hasan gelmişti. Artık bitmişti. Koçer'in sabırla beklediği ve içten içe kendini tükettiği günler bitmişti.
Biz her ne kadar kendimizden kıssakta annemden gelen para ve altından başka birikimimiz yoktu. Olamamıştı, Koçer halasına acıdığı için her ay düzenli olarak o ilaçları almaya devam etmişti. Artık biliyorduk. O ilaçlar bir şekilde Mesude halaya ulaşıyor, Meliha anne ise onun yine ne şekilde yolladığını bilmediğimiz ağrı kesici ilaçları içiyordu.
Bunu ise doktorun mektubunda öğrenmiştik. Mesude halanın kendi ilaçlarından ayrı birde ağrı kesici ilaçlar yazdırdığını ve doktorun inisiyatif alarak yazdığı o ilaçlardı içtiği. Kesin değildi ama bizim çıkarımımız bu yöndeydi. Kutu ve içindeki reçetesi kanser ilacı olsa da, bir şekilde değiştiriyordu.
Aslında biraz çaba ve biraz özen ile bunu da çözebilirdik fakat takatimiz kalmamıştı.
Koçer kapıda, kireçten hallice beyaz suratı ile beklerken daha fazla bekletmemek adına hızla dükkandan çıktım ve koluna girdim.
Ne zaman gelmişti, nasıl gelmişti bilmiyordum. Son mektuplaşmamızda geleceği hakkında bilgi de vermemişti. Delicesine öğrenme isteğimi de geçiştirdim üstelik. Koçer'in yüzünün rengini attıran olay sadece Hasan'ın gelmesi değildi anladığım kadarıyla. Tabiri caizse benim sürüklemem ile eve girdik.
Merakla salona girdim, Koçer'i ardımda bırakıp. Bir koltukta Meliha anne ve Ramazan baba oturuyor, diğer koltukta Hasan ve eşi Nergis oturuyordu. İlk etapta beni görünce ayağa kalkmış Nergis'e yöneldim.
Sımsıcak bir kucaklama ile hoşgeldin ettim ona. Ardından Hasan ile tokalaştım kardeşçe. Koçer'in kopyası gibiydi, ondan birkaç santim kısa ve yüz olarak daha güzel bir siması vardı Hasan'ın. Zayıf ama heybetli bir duruşu vardı. Biraz hoşbeş ettikten sonra, bir ağlama sesi duydum içeriden. Nergis hızla yerinden kalkınca ona eşlik ettim.
Odamıza yatırdığı dünyalar güzeli kıza baktım. Yüreğim ferahladı, bir bebek bu eve, bu yatağa bu kadar yakışır mıydı? Yakışmıştı. Hatta ağlayışı bile çok ama çok yakışmıştı.
Göğsümün en derinine gelmiş ferahlık ile izledim Nergis'in tatlı bir telaş ile bebeğine bakmasını. "Abla. Kapıyı kapatır mısın? Acıkmış yavrum." Dedi bebeğinin gözlerine bir mucizeye bakar gibi, dalmışken.
Hızla kapıyı örttüm ve Nergis'in beni yanlış anlamasını dahi umursamadan emen dünyalar güzeli, saçlı kızı izledim. Yeni doğmuş bir bebeğin saçları olur muydu? Hiç denk gelmemişti. Yiğenlerimin hiçbiri böyle saçlı doğmamıştı.
Nergis adımı seslenince gözlerimi, gözlerine kaydırdım. "Abla, yanlış anlama ama çok güzel bakıyorsun Hümeyra'ma. Abim mi istemiyor çocuk?" Diye sordu çekinerek. Beni anlamıştı, o küçük dünyalar tatlısı bebeğin yüreğime açtığı o yarayı anlamıştı.
Zoraki bir tebessüm sundum ona önce, dolmuş gözlerim ile, "Çok istiyor.. Yani. İkimiz de çok istiyoruz ama neyse hayırlısı değil mi? Genciz daha?" Dedim emziren bir kadını üzmemeye gayret ederek, sorusuna özenle cevap verirken.
Biraz daha gülümsedi bana, yanakları kızarmıştı. "Yok abla. Öyle değil. Sende bana çekmişsin." Dedi. Anlamadım onu.
Gözlerini kaçırıp devam etti konuşmaya, "Şey abla, birbirimizi tanımıyoruz ama mektuplardan beridir çok sevdim seni. Bizim de olmadı birkaç sene. Yani Meliha hanım bizdeyken, olmadı. O buradayken senin de olmaz." Dedi çekingence.
İşin stres tarafına takıldığına yordum bunu ama irdelemedim ne demek istediğini. Belkide deyip bir süre daha izledim, doymuş ve mayışmış güzel kızı. "Ben birşeyler hazırlayayım hemen. Kusura bakmayın Nergis, habersiz olunca. Hay Allah, aç kaldınız." Deyip konuşmasına fırsat vermeden odadan çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntisab
ChickLitKapak için @eskalayci_ 'ya sonsuz teşekkürler❤️ İntisab kelime anlamı ile; Bir yere, bir kimseye mensub olmak, bağlanmak anlamlarına gelen Arapça kökenli ve Osmanlıca da çokça kullanılan bir kelimedir. Herkese küs, herşeyden kaçmış bir kadı...