44. Bölüm

800 82 122
                                    

     Koçer sabaha dek uyumamıştı, sabaha dek oturduk o koltukta öylece. Ne olursa olsun ona ümit veremiyordum ve bu çok gücüme gidiyordu. Bir şekilde hatayı hep kendinde buluyor, manasız çıkarımlar yaparak herşeyi kendinin yetersizliğine vuruyordu.

      Sabah kimsede tad, tuz yok iken kimse de kahvaltı yapmadı. Doktordan aldığımız tavsiyelere uyacak şekilde alışveriş yaptık ve hep beraber kasabaya döndük. Güle oynaya geldiğimiz yolu, burukça dönüyorduk.

     Eve döndüğümüz vakit, salonu annemin rahat edeceği şekilde hazırladık Koçer ile. Etrafımızda birileri varken sessizdi yine. Ardından alışverişe gittiler babamla. Annemle yalnız kalmıştık.

     Ona üzgün bakmadım, üzülsün istemedim. Sessizce oturduk, lakin sessizlik onu boğmuş gibiydi. "Kızım hakkını helal et, sana da böyle yük olduk. Yeni gelinsin daha.." Dedi. Yüzünde gördüğüm ifadeden gerçekten üzüldüğünü anladım o an.

   Belkide ilk kez böylesine samimiydi birşeyler söylerken, "Anne. Lütfen onlar nasıl cümleler öyle. Ben oğlunuz ile evlenirken sadece onunla değil, sizinle de aile oldum. Kendini üzme boş yere. İyileşeceksin. İnan elimden geleni yapacağım bunun için ama benim çabamla olmaz, sende inanmalısın." Dedim yanına kaymış, sol elini iki avucuma sığdırmış halde iken.

     Utangaçça baktı gözlerime, gözleri dolmuştu. Onu ilk kez bu denli samimi görmüştüm bana karşı. Belkide bu imtihan bize güzel şeyler getirecekti. Biraz daha sohbet ettikten sonra, yemek hazırlamaya başladım.

     O kadar fazla şeye dikkat etmem gerekiyordu ki bu süreçte. Kendimi sorguladım o an, yapabilir miydim? İyi bir kız evladı olabilir miydim Meliha anneme? Onu kıracak herşeyden uzak kalmam gerekti. Bu yük yepyeni idi. Bilinmezlik insanı en korkutan şeydi şüphesiz.

      Yemekler henüz ocaktan inmişken, Koçer ve babam geldiler eve. Kapıyı açtığımda elleri kolları doluydu kocamın. Gülümseyerek karşıladım onları. Sanırım en büyük güçlük herşeye rağmen gülmek ve kocamı teselli etmek olacaktı. Bu ailede eksik olan en büyük şey buydu. Gülmek ve zarifçe davranmak.

     Koçer'in elindekileri alıp, mutfağa geçtim. Peşimden geldi o da. Etrafı kolaçan edip, kimsenin görünmemesini fırsat bilerek, ellerimi yanaklarına koyup iki yanağından dolu dolu öptüm onu. Kırık bir tebessüm sundu bana, "Allah eksikliğini göstermesin gülüm." Deyip alnımı öptü.

      Ramazan babanın ona seslenmesi ile beni bırakıp içeri geçti. O sırada içimden 'Asıl senin eksikliğini göstermesin Allah'ım,' dedim dilek tutar gibi. Onlar içeride konuşurken, sofrayı salona götürdüm. Meliha anneyi yormamak adına, fiskos masamın üzerinde servis yaptım ona. Biz yer sofrasında yedik yemeklerimizi.

     Yatma vaktine kadar hep beraber oturduk salonda. Yatma vakti gelince ise Koçer'in çağırması ile yanlarından ayrıldım. Odaya girdiğim vakit yatağın ucuna oturmuş, ruhu çekilmiş gibi oturan kocama yanaştım. Yanına oturup, "Sevgilim, hadi uyuyalım." Dedim ona yandan bakışlar atarken. Daha fazla zorlamak istemiyordum onu. Dün gece zaten ikimiz için de uzun ve zorlu geçmişti.

     Onun da kendini rahatlatması, bu duruma alışması gerekiyordu. "Çok halsizim Umay, kılımı kıpırdatamıyorum," dedi başını bana çevirmeden. Ayağa kalkıp, üzerindeki kazağı sıyırdım önce. Bedenini biraz geri itip, pantolonunu da çıkartıp kenara koydum. O ise takatsiz bakışlar atıyordu bana.

     Dolaptan pijamalarını çıkartıp geri döndüm yanına. Üzerini giydirip, altını da bacaklarından geçirdim, "Yardım etmen gerek," dedim gülümseyerek. Kollarımdan destek alıp ayağa kalktı. Pijamasının altını çekerken, yatağın örtüsünü kaldırdım. Elinden tutup, yatağa çektim onu.

İntisabHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin