Ailemin yanına geleli üç gün olmuştu, gelen gidenin ardı kesilmiyordu. Arkadaşlarım, komşularım hepsini çok özlemiştim.
Gün, hemen geceye kavuşuyordu sevdiklerin yanında iken.
Annemin uyarması ile Koçer'e mektup yazmadım. "Dünden hevesli gibi olur öyle, yazma birkaç vakit." Demiş ve hanımefendi olmanın altın kuralının naz yapmaktan geçtiğini söylemişti. Ben naz yapmak istemiyordum, ben ona sayfa sayfa mektup yazmak istiyordum ama hislerime de ket vurmak mecburiyetinde kalıyordum.Kendimi, hislerimi kendimde tutmamın yegane amacı şüphesiz kuşkuydu. Eğer işimiz olmazsa yeniden ağır durumlara düşmek istemiyordum. Şayet biz olamaz isek, onun yıkımı olmak istemiyordum. Ben elimden geleni elbet yapacaktım ama ailem hayır derse, hislerim ayyuka çıkınca o da üzülürdü. Hislerimi sır tutmam gerekti bu yüzden.
Babamla bir daha konuyu açmadık ama anneme bolca bahsettim Koçer'den. Sınırında ve öz olarak tabii. Bence ilişki yahut sevginin yürekten yaşananı makbuldü. Özel anlar, özel kalmalıydı.
Babamın da canı hayli sıkkın duruyordu. Bazen bana içli içli, suçluyumuşum gibi bakıyordu. Fakat yaşım gelmişte geçiyordu bile evlilik adına. Bu zamana kadar hep benim küçük olduğumu savunuyor kimseye ağız açtırmıyordu bu konuyla alakalı ama yaşıtlarımın elinde bebek gördüğü vakitte dede olmak istediğini söyleyip duruyordu. Ben de üzülüyordum istemsiz durumuma.
Tüm arkadaşlarım evli idi, kiminin çocuğu vardı kiminin yoktu ama güzel bahsediyorlardı. Tahsilli kızdım, okumuş, mesleğini eline almış biri idim. Aynı zamanda da ev işlerinde vs. de iyiydim. Kendimce hayatta var olmaya çalışan ve kimsenin eline bakmayan biri idim. Yani insanların beni istememesinin hiçbir nedeni yoktu. Fakat okuldu, işti derken sanırım çevremde yaşıtım bekar ve iyi huylu biri kalmamıştı.Bazen insan dinlenmek istiyor birinde. Birinin omuzuna başını koyup, nefes almak, derdinin dinlenmesini, ortak olunmasını bekliyor. Boşa dememişler ya zaten, 'Yalnızlık Allah'a mahsus' diye.
Tam bir hafta geçmişti buraya gelişimin ardından. Yemek yerken babamda farklı şeyler sezsem de benimle konuşmadı. Gece olup, yatağıma girdiğim vakit annem geldi yanıma, "Amcaların ve dayılarınla hasbihal etmiş baban, kızmışlar turşusunu mu kuracaksın gelsinler öyle karar ver demişler. Baban dedi ki, haber versin gelsinler müsait zamanlarında," dedi konuya hızlıca girip. Yatağımda dikleştim. "Hayırlıysa olsun kızım, babanda bende çok dua ettik rabbime. Allah seni, yüreği sana yakışacak birine yazsın diye. Sen yarın mektup yazarsın." Dedi başımı okşayıp.
Eline uzanıp kavradım ve öptüm gülümseyerek, "Sonunda anne, bende birkaç yıl düşünecek sandım. Hem hep görücü geldi, neden böyle çok düşündü onu da anlamadım ki. Gelecekler Allah'ın emri ile, olmazsa da Allah'ın takdiri yine." Dedim bu kez ben onun saçlarını okşarken. "Ondan değil kızım, oğlanı biraz tanımış oradayken. Oğlan iyi birine benziyor diye onun tavrı. Sana bu kez gidecek gözüyle bakıyor, ondan öyle. Birde olmazsa yeni düzeninden olacaksın, kolay mı senin üzüleceğin şeylere sebep olmak. Biz seni neler ile büyüttük, sen üzülünce bizim ciğerimiz yanıyor." Dedi gözleri dolmuş halde pamuk annem.
Benim gözlerimde puslandı hemen, "Kız ağlatma beni, bak vallahi bırakırım işi gücü dizinin dibinde otururum ömür boyu. Git desen de gitmem." Dedim gülümsemeye çalışarak. "Hadi oradan züppe," deyip gülerek kalktı yanımdan. Bir yandan da tülbentinin ucuyla, akan birkaç yaşını temizledi. İyi geceler diyerek ayrıldı odamdan.
Hem sevinç, hem korku derken onlarca his ile sarıldı yüreğim. Beynim işgal altında idi sanki, düşünceler öyle hızlı ve birbiri ile alakasızdı ki! Bir iyi, bir kötü derken başım ağrımaya başlamıştı. Beynimin sinyali idi sanırım bu baş ağrısı, dua ile kestim yolunu tüm düşüncelerimin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntisab
ChickLitKapak için @eskalayci_ 'ya sonsuz teşekkürler❤️ İntisab kelime anlamı ile; Bir yere, bir kimseye mensub olmak, bağlanmak anlamlarına gelen Arapça kökenli ve Osmanlıca da çokça kullanılan bir kelimedir. Herkese küs, herşeyden kaçmış bir kadı...