Hasan ve Koçer kendi aralarında konuyu çoktan değiştirmişti, açıkçası onları dinlemiyordum. Nergis ile olanları sessizce konuşuyorduk.
Nergis, "Abla ne yalan söyleyeyim, ben Meliha hanıma üzüldüm. Sevmediğin adamın koynuna girmek, düşüncesi bile beni kahretti. Hemde dövmüş. Hasan bana el kaldırmadı hiç, kavga ederken bile." Dedi başı omuzumda iken.
Bende ona biraz daha yaklaştım, "Sorma bende çok üzüldüm. Yani hayalleri gerçekleşmek üzere iken Ramazan babanın alıkoyması mahvetmiş onu. Yani o da bir yandan haklı, iki ucu boklu değnek. O yıllarda elalemin sözü ile yaşıyorlarmış. Adam insan içine çıkamazmış ama ayrılabilirdi. Meliha anne ise, çocukları için yaşayabilir, hayata yeniden tutunabilirdi. Onların mutluluğu için çabalayabilirdi." Dedim ikisine de üzülürken.
Fakat içimde bir yerde emindim ki, bundan on yada yirmi yıl sonra tüm bu kara lekeler nesillerimizden silinecekti. Büyük şehirlerde bu algılar kırılıyordu birer birer. Küçük yerlerde gelişecekti. Okumuş çocuklarımız bunları değiştirecekti.
Başımıza ne geliyorsa, cahillikten, suskunluktan, elalemden geliyordu. Bilinçli çocuklar yetiştirip, bu cehalete son verebilirdik.
Yol boyu kah uyuduk, kah sohbet ettik Nergis ile. İlkokulu bitirmiş olmasına rağmen, kitap okumayı çok seven, yeniliklere hoş gözle bakan bir kadındı. Bebeği için mükemmel hayalleri vardı, geleceğe dair.
En azından emindik ki, bizler yaşadığımız zorlukları çocuklarımıza göstermeyecektik.
Bebek ise araba yolculuğunu sevmiş, sessizce etrafa güzel bakışlar atmıştı yol boyu. Nergis'in söylediğine göre bu huyu kendisine benziyordu. O da çok sessiz bir çocukmuş.
Ara verdiğimiz sıralar ise, Koçer'in yanında duruyor sıkıntısını atlatması için sıradan şeylerden bahsediyordum.
Uzunca yolculuktan sonra vardık Konya'ya. Kurak bir yere benziyordu burası. Alabildiğine düz ve ıssız bir görüntüsü vardı şehrin. İçimde tuhaf bir heyecan vardı.
Nergis elimi tuttu, heyecanımı anlamış gibi. "Ben de böyleydim abla. İnan herşey güzelleşecek." Dedi gözlerime bakarken. Ufak bir tebessüm sundum ona ve elimi tuttuğu elini sıktım camdan şehri izlerken. Gecenin dördü idi. Biz akşam altı civarı çıkmıştık kasabadan.
Hasan yolu tarif ediyordu Koçer'e. Sonunda, çıkmaz sokakların olduğu bir mahalleye girdik. Ahşap, iki katlı ve küçük binalar yanyana dizili idi burada.
Dar sokağın birine girince, "Geldik abi, sağda bir yere park et." Dedi Hasan. Araba durunca indik teker teker. Bebeği Hasan almıştı kucağına. Karısını öyle seviyordu ki, arkaya gelip inmesine yardımcı olmuştu. Gözlerinden aşk akıyordu adamın.
Koçer ise mırıldanıyordu kendince. Dua ediyordu, sıkıntılı idi. Bu ilişkide ki, yapıcı taraf ben olmuştum anlaşılan. Yanına gidip, elini tuttum. Hak veriyordum ona. O hiç kasabasından ayrılmamış, hiç başka meziyetler edinmiş bir adam değildi. Cinsiyet farketmeksizin, her insan gibi kovuğundan çıktığı için korkuyordu.
Belki ben de bu yollardan geçmesem, ondan vahim halde olabilirdim. Gözleri beni görünce, yılmış ifadeyi sildi. Güven verircesine, parmaklarını, parmaklarım arasından geçirip sımsıkı kavradı elimi.
Nergis, demir kapıyı açmıştı, bismillah diyerek içeri geçti. İki katlı ahşap bir binaydı evleri. Demir kapıyı aşınca, dışarıdan sonradan yapılmış bir merdiveni vardı. İkinci kat ayrı kullanılıyordu anlaşılan. Nergis birkaç adımlık beton zemini aşıp, alt katın kapısında durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntisab
ChickLitKapak için @eskalayci_ 'ya sonsuz teşekkürler❤️ İntisab kelime anlamı ile; Bir yere, bir kimseye mensub olmak, bağlanmak anlamlarına gelen Arapça kökenli ve Osmanlıca da çokça kullanılan bir kelimedir. Herkese küs, herşeyden kaçmış bir kadı...