SÇ- 5. Bölüm

128 10 3
                                    

Geç ama güzel bir bölüm oldu. Oy ve yorumlar çok az. Lütfen okuyorsanız eleştrilerinizi bekliyorum. Sizleri seviyorum. Diğer hikayelerim; 

Yaramaz'ım

Para için evlilik

Karanlık

Okumak isteyenler olursa ;) 

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Ege'nin Ağzından devam; 

Kayla'nın başından akan hızla arabamın koltuğuna yayılan kırmızı sıvıyı gördüğümde hızla tek elimi başına dayadım. Hastaneye geldiğimizde hemen Kayla'yı kucağıma alıp hastaneye girdim. Kayla'yı bir sedyeye yatırdılar. "Hasta hakkında bilgileri alabilir miyiz?" diye sordu hemşire bir yandan koşarken. "Kayla Taner. 19 yaşında." dedim ve susutum. Lanet olsun ki onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. "Bu nasıl oldu?" diye sordu hemşire. "Bilmiyorum. Onu bir sokakta buldum." dedim. Onlara gerçekleri söyleyemezdim. "Neyiniz oluyor?" diye sordu hemşire. "Arkadaşım." dedim hiç tereddüt etmeden. Düşmanız da diyemezdim.

Bu sırada yoğun bakım ünitesine gelmiştik. Hızla içeri girdiler. Mallık yapıpta içeri girmeye çalışmadım. Telefonumun sesiyle hemen telefonumu elime aldım. Alya arıyordu. Hemen açtım.

"Efendim hayatım?" dedim.

"Erken gelecektin." dedi üzgün sesiyle. Kısa bir süre düşündükten sonra karar verdim.

"Tamam hayatım. Şimdi yola çıkıyorum." dedim ve telefonu kapattım. Hemen telefonumdan korumalarımın başı olan Enis'i aradım.

"Efendim abi?" diye açtı telefonu. Onunla patron ilişkimiz yoktu.

"Hemen Araz'ı ara. ********* Hastanesi'ne gelsin. Kayla burada. Sende burada dur. Beni bilgilendir." dedim ve telefonu kapattım. Hızla hastaneden çıktım. Arabama binip eve doğru sürmeye başladım. 

Evimin önüne geldiğimde arabamdan inip anahtarlarımla kapıyı açtım. İçeri girdim. İçeriden ses gelmiyordu. "Alya." diye bağırdım. "Efendim hayatım?" diye yukarıdan bana baktı Alya.

Üzerinde süper mini siyah bir elbise vardı. Merdivenlerden indi. Topuklu ayakkabılarının sesi evde yankılanıyordu. Yanıma geldiğinde elimi beline dolayıp kendime çektim. Hemen dudaklarımızı birleştirdi. Uzun bir öpüşmeden sonra dudaklarımızı ayırıp alınlarımızı birleştirdi. "Hoşgeldin hayatım." diye fısıldadı kışkırtıcı bir tonda. Cevap vermeden dudaklarına yapıştım.

- - - - - - - - - - - - - - - - -

Telefonumun mesaj sesiyle etejerden telefonumu aldım. Mesaj Enis'ten gelmişti. Hemen açtım. 

Abi Kayla Hanım uyandı. Şuan da bir sıkıntı görünmüyor. Başına dikiş atıldı. Bu geceyi yoğun bakımda geçirecekmiş. 

Telefonumu tekrar etejere koydum. Şuan saat 20.00'dı. Yataktan kalkıp altıma boxerımı geçirip banyoya ilerledim. 

Kayla'nın ağzından: Kaçırıldığı gün: 

Yataktan kalkıp dolabımın karşısına geçtim. Altıma siyah yırtık dar paça pantolonumu giydim. Üzerime neon sarı renkte göbeği açık tişörtümü giydim. Saçlarımı hemen taradım. Normal bir makyaj yaptıktan sonra telefonumu ve bir miktar parayı arka cebime koyduktan sonra arabamın anahtarını alıp evden çıktım. Her zaman gittiğim barın önünde durdum. Bara girdiğimde her zamanki gibi insanlar hareketliydi. Fakat fazla korumanın olduğu gözümden kaçmamıştı. Normalde sadece kapının önünde iki tane olurdu. 

Boş masalardan birine oturdum. Bir korumanın çaktırmadan (!) yanındaki korumaya beni gösterdiğini fark ettim. O sırada gerçekler beynime akın etti. Bunlar Bartu'nun adamlarıydı.

Belli etmeden ayağa kalktım. Tam kapıdan çıkacakken birinin kolumu tuttuğunu hissettim. SİKTİR...

Arkamı döndüğümde korumlardan birinin kolumu tuttuğunu fark ettim. Tabana kuvvet diyerek kolumu kurtardım ve koşmaya başladım. Arabamın önğne geldiğimde tam kapıyı açacakken başımla arabamın kapısının buluşması bir oldu. Gerisi karanlık...

- - - - - -

Gözlerimi zorlukla araladım. Başımda tarif edilemez bir ağrı vardı. Kafamı kaldırdığımda küçük bir odada, parmaklıkların ardında duruyordum. Ellerim ve ayaklarım bağlı değildi. Sendeleyerek ayağa kalktım. "Kimse yok mu?" diye bağırdım ses gelmedi. Tekrar bağırdım. Bu sefer ayak sesleri duymaya başladım. "Vay vay uyuyan güzelimiz uyanmış demek." dedi tanıyamadığım bir ses. "Kimsin?" diye sordum. Adam tam karşıma geçti. "Bartu'nun düşmanı benim düşmanımdır güzelim." dedi ve göz kırptı. "Sen kimsin?" diye tısladım dişlerimin arasından. "Çok acelecisin bakıyorum." dedi. Cevap vermedim. "Bana cevap ver kaltak!" diye bağırdı. Arkamı döndüm. Ellerimi saçlarımın arasından çıkardım. "Senin gibi piçlerle konuşmaktan zevk almıyorum." dedim bende. Demir parmaklıkların sesiyle o tarafa dönecekken ensemdeki saçların çekilmesiyle tiz bir çığlık attım. "Bir daha desene." dedi sinirle.

"Dedim ki senin gibi piçlerle konuşmaktan zevk almıyorum." dedim tekrar. Saçımı biraz daha çekince inledim. Çevik bir hareketle ayağımı erkekliğine geçirdim. Acıyla ellerini saçımdan çekti. Hızla odadan çıkacakken omzumdan çekilip yere atıldım. Acıyla inledim. "Seni sürtük. Durmam için yalvaracaksın." dedi ve üzerime gelmeye başladı. Pis dudaklarını boynumda hissetmemle çığlık atmaya, bağırmaya ve ağlamaya başladım. Kısa bir süre içinde beni kirletti.

Ben sadece Ege'ye aidim... aittim...

- - - - - -

İki haftadır aynı şeyler sürekli gerçekleşiyordu. Artık yorgun düşmüştüm. Yerde cenin pozisyonu alıp yatmaya başladım. "Seninle işimiz bitmedi sürtük." dedi o iğrendiğim ses. Üzerime gelmeye başladığında ağlamya başladım. "L-lütfen yapma." diye yalvarmaya başladım. Kısa sürede o kötü an gerçekleşti. Artık çığlık atmaya sesimi bulamıyordum. Sessizce ağlıyordum sadece. 

"Bugünlük bu kadar yeter." dedi ve gitti. Her gün şehre giderlerdi. Şüphelenmemek için. Demir parmaklıkları kilitlemediğini fark ettiğimde depodan çıktığını belli eden sesle yorgunlukla ayağa kalktım. Altıma iç çamaşırımı giydim. Sütyenimi bulamadığım için sessizce küçük odadan çıktım. Deponun içine geldiğimde küçük odayı fark ettim. Çıkıştan çıkamazdım. Çünkü her yerde koruma vardı. Odanın kapısını araladım ve içeri girdim. İçeri boş bir odadaydı. Bir pencere vardı. Pencere ilerlerken başım döndü ve hızla yere yığıldım. Karanlığın esiri oldum....

Sessiz ÇığlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin