27. BÖLÜM

19 4 0
                                    

Fertlere sermayelerini ne şekilde kullanacaklarını emretmeye kalkışacak bir devlet adamı, pek lüzumsuz bir meşgüliyet yüklenmiş olmakla kalmaz, üstelik hiçbir meclise, hiçbir senatoya güvenle emanet edilemeyecek kadar büyük bir otorite elde eder; ve bu kudret, onu kullanmaya kendisini ehil zannedecek kadar deli ve kendini beğenmiş bir adamın elinde, en tehlikeli halini alır. 

Kölelik Yolu - Friedrich august von Hayek

Bölüm şarkısı: Ozbi - Sana Sormam 

Bir ay önce 

Caner, George ve William trenden inmiş Kral Daniel'ın dediği yerde duruyorlardı. Trenden dolayı biraz midesi bulansa da çok fazla umursamamıştı Caner.

Yol boyunca doğa ile bütünleşen Caner dışarısına hayranlıkla bakıyordu, onlara yaklaşan siyah giyimli takım elbise olan adamlara fark edince bakışlarını onlara çevirdi.

"Parayı getirdiniz mi?" diye sordu beyaz tenli adam. 

Caner, çok fazla 73'ün konuştuğu dili anlamasa da George 73'te büyüdüğü için dillerini biliyordu. "Evet, mal hazır mı?" diye sorduğunda soruyu soran adam iğreniyormuş gibi ona baktı. 

"Senden başka dilimizi bilen yok mu siyah?" diye sordu.

"Olsa ne olacak, buradaki en yetkili kişi benim beyaz." diye yanıt verdi George. 

Kendisine yapılan muameleyi sevmiyordu ve her an onları dövecekmiş gibi baktığından dolayı William araya girdi. "Aynı anda verelim." 

Bozuk dille cümlesini söylediği şey ile gülünç durumuna girmişti. Karşısındaki üç tane beyaz tenli insanlar güldü. "Tamam, verelim bakalım. Eğer para eksik çıkarsa sorumlusu sizsiniz." diye yanıt verilirken George Caner'e bakış attı.

Caner hemen çantayı uzattı, aynı anda verildi çantalar. Caner, kontrol edilmesi için George'a verirken içlerinden en yetkili olan kişi konuşmaya başladı.

"Kölelik bu devirde kaldı mı ya?" diye sordu.

"Irkçılık bu devirde kaldı mı ya?" diye sordu bu sefer George.

"Kölelikte bir ırkçılık ayılmaz mı? Beyaz tenli insanların köle olduğu siyah tenlilerin hakim olduğu bir ülke, sence de ırkçılığın bir simgesi değil midir?" diye sordu bu kez.

"Din yüzünden binlerce insan katleden ben değilim, Güneyliler." dedi George.

"Kralınız sırf beyazları sevmiyor diye köleliği getiren siz değil misiniz?" diye sordu ortadaki adam.

"Ne fark eder, aynı şeyin laciverti. Bizim kadar siz de ırkçısınız ama biz can almıyoruz." 

"Çantayı sana uzatan çocuğa bak, etrafına nasıl hayranlıkla bakıyor. Siz belki öldürmüyorsunuz ama onların yaşama hakkını alıyorsunuz, biz fiziksel acı yapıyoruz siz de psikolojik. Farklı acı çeşitler ama açtığı yaralar aynı. Belki senin kadar şanslı değiller ama senin yaşadıklarını onlarda yaşıyor." dediğinde George bir şey diyemedi.

Acıyla Caner'e baktı, neden durduklarını bilmiyordu ama içinde oluşan acıma hissi tekrardan ortaya çıkmıştı.

Çantaya baktığında bir sürü eski kitaplar gördü, Kral Daniel bunları ne yapacaktı? Çok fazla sorgulamadan Kral Daniel'in söylediği otele doğru yürümeye başladı.

*****

"O adamlar ne dediler?" diye sordu Caner.

George, Caner'e umursamaz bir tavırla baktı. Otelin ikram ettiği kahveyi yudumladı, ona ne diyeceğini düşündü fakat ona kötü davranmaktan dolayı bir yandan da  suçlu hissediyordu ama hislerini kontrol etmeliydi eğer etmese onunla yakın olacak  ve beyaz tenli insanlara karşı öfkesi azalacaktı fakat bir yandan da çantaları teslim ederken karşı tarafla konuşulanları hatırladı. 

Bir yandan da haklılardı sonuçta her iki ülkede ırkçılık yapıyorlardı fakat yöntemleri farklıydı, her ne kadar kendisi şu an herhangi bir ırkçılığı yaşamasa da Caner gibi beyaz tenli insanlar köle olarak yaşıyordu.

Caner birden ayağa kalkıp onlara dönerek "Ben duşa gireceğim." dedikten sonra tuvalete girdi, odada sadece George ve William kalmıştı.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu William.

"Bugünkü konuşmaları düşünüyorum."

"Ne konuştunuz çok fazla anlamadım." dediğinde George birkaç saniye William'a baktı. Ne diyeceğini bilmiyordu. 

"73 ile 76'yı karşılaştırdı. Siyahilere yapılan ırkçılıktan bahsettim o da 76'nın köleliğinden bahsetti. İkisinin de ırkçılık olduğunun ama yöntemlerinin farklı olduğunu söyledi." dediğinde aralarında kısa bir sessizlik oldu.

"Haklı değil mi biraz? Caner'e yapılanlar biraz ağır." 

William, kendi fikrini sunarken bu konu hakkında konuşulanları düşününce tedirgin oldular. Sonuçta kendi ülkelerini hakkında konuşmak idamdı ve bu yüzden de konuşmuyordu. 

"Sus, her ne kadar başka ülkede olsa da dinleniyor olabiliriz" dediği anda kapının kırılmasıyla birlikte William ve George ayağa kalktı, bellerinde olan silahları çıkartıp kapıyı kıran adamlara baktılar. Gelen kişiler Kral Daniel'in adamlarından olan Alex ile Jackson'dı.

"Sizin ne işiniz var?" diye sordu George.

"Kral'ımız sizi gözlememiz için gönderdi. Bizim ülkemiz hakkında konuşuyor musunuz diye odanıza dinleme cihazı yerleştirdim, siz de ülkemiz hakkında konuştunuz." diye bağırıp ani hareketle ikisini de vurdu Alex. Jackson; George ve William'ın teslim aldığı çantayı hemen aldı.

"Diğerleri nerede?" diye sordu Jackson.

"Her yeri arayalım." deyip odadan çıktı Alex, peşinden de Jackson çıkınca Caner tuvaletten birkaç saniye sonra çıktı.

Duşu sayesinde ölmemişti, hemen dolapları karıştırmaya başladı. Peruk ve bıyık görünce onları giyindi ve odadan ayrıldı. 

Başka ülkede yalnız bir şekilde dolanmaktan korkuyordu, dillerini bilmiyor  ve parası yoktu en önemlisi de her türlü öleceğini bildiği halde farklı bir yolu seçmeyi tercih etmişti. 

Aceleyle odadan çıkıp asansöre bindi, otelin ana holüne geldiğinde Alex ve Jackson'un olup olmadığına dair kısa bir bakış attıktan sonra onların olmadığını görünce hemen otelden çıktı.

"Özgürlük." diye fısıldadı.

73Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin