Tuvan: Neredesin? (14.46)
Tuvan: Kime diyorum kızım?
Tuvan: Açsana amına koduğum telefonunu. (14.51)
Gökyüzü: işim olamaz mı benim
Gökyüzü: beş dakika cevap vermediğim için on defa aranmaz
Tuvan: Yedi dakika, yedi arama.
Tuvan: Bire bir oranı bire ikiye çıkartma.
Gökyüzü: iyi
Tuvan: Kopartırım dudaklarını.
Gelen mesajı benden habersizce kıvrılan dudaklarımla birkaç defa okudum. Mahvolan zihnim biraz olsun ferahlamıştı en azından. Dolaptan çıkarttığım kupaya birkaç kaşık kahve koydum. Fazla olmuştu hatta eminimki tadı içilmeyecek derecede acı olacaktı fakat Yalın'ın severek içebileceği türdendi.
Üzerine kaynayan suyuda ekleyip birkaç defa karıştırdım ve salona doğru adımladım. Yalın üçlü koltuğunun ortasına oturmuş kafasını geriye doğru vermiş ve kollarını başının üzerinde birleştirmişti. Düşünüyor gibi görünüyordu, berbat bir halde görünüyordu, deli bir adamın sıradan günündeymiş gibi görünüyordu.
"Kahven." dedim dikkatini çekmek istediğim için yüksek sesle. "Eksik bir şeyler var," diye mırıldandı. "Hatta eksik çok fazla şey var." geriye attığı kafasını kaldırıp oturuşunu düzeltti. "Tuvan'ın bu hali sana da yanlışmış gibi gelmiyor mu?" bana ciddiyetle konuşan adama bakındım, paranoyakça bir hali vardı.
"Yalın, bence sen iyi değilsin." umursuyormuş gibi bir hali yoktu daha çok kendi kafasındakilere odaklanıyor gibiydi. "Önceki kız arkadaşlarına bir göz attım da genelde olgun kadınlarla birlikte olmuş." duraksadı. "Yani senin tam tersin, hatta yaşı kendinden büyük olanlar bile var içlerinde." önemli bir detaymış gibi konuştuğunda sadece bunu düşünüyor olmasına inanamadım.
Ben bunları biliyordum Tuvan ilişkilerini genelde saklamazdı ve ben de hayatını takip etmekten geri durmazdım. Bazen hastalık boyutuna ulaşıp ulaşmadığı konusunda endişeleniyordum fakat Yalın'ın halini gördükçe kendiminkinin basit bir hayran hareketi olduğuna kanaat getirdim.
"Yalın sen neden adamın hayatındaki kadınları araştırıyorsun, hem," anlık bir duraksama yaşadım. "Hem biz ayrıldık." bir ilişki yaşayacaksam bunu sapasağlam bir zemine oturtana kadar kimseyle paylaşmaya niyetim yoktu.
"Eskisi kadar zaman geçirmiyoruz diye mi beni aptal yerine koyuyorsun?" keskin sesiyle konuştuğunda geri çekilme ihtiyacı hissettim. "Ben sahte ve gerçeği rahatlıkla ayırt edebilirim Nil." sesine ve ifadesine yerleşen o pişmanlığı hissettim. "Koluna dokunduğumda neden buz gibi olduğunu da benden neden uzaklaştığını da hepsini anlayabiliyorum."
"Yaptığım hatanın izlerini kalbinden silemeyeceğimi de biliyorum ama onu göremeyene kadar üzerine çiçekler yığacağım, yemin ederimki yapacağım bunu." sesine bile dolan umudunu hissettim. "Affettim deyip konuyu kapatıyorsun ya ben senin içinin paramparça olduğunu bilecek kadar tanıyorum seni."
Pozisyonunu iyice düzeltti sanki içini döker gibi derince bana çevirdi yeşillerini, hayranlık dolu yeşilleri. "Her şeyi içine atıyorsun güzelim." devam etti. "O kadar kocaman bir kalbin var ki onu onlarca defa kıran adamı bile affediyorsun," sesindeki yoğunluğu hissettim, samimiyeti hissettim zaten duygularını hissettirmekten zerre kadar çekinmezdi. Ne kadar iyi anlayabiliyorsa en az o kadar da iyi anlatırdı.
Söylediklerini es geçerek buraya gelme sebebim hakkında konuşmanın bencilce olacağını düşünsemde derince bir soluk aldım ve konuştum. "Anneme para gönderiyormuşsun Yalın." dedim fakat sesim beklediğimden sabırsız ve sert çıkmıştı. "Sana her şeyimi anneme para gönder diye anlatmadım." konuştukça yaptığı hareketi sindiremediğimi fark ettim. O kadın hiçbir sebeple hiçbir şey haketmiyordu, kesinlikle hak etmiyordu.
Yalın'ın yüzündeki ifade değişimine bire bir şahit oldum. O kadar çok yöne çekilebilirdiki. "Beni tanıyorsun Nil amacım-" yüksek sesimle böldüm onu. "Biliyorum Yalın, senin kötü bir amacın yoktu, olmaz da biliyorum." sahiden de olmazdı, olduğu gibi apaçık tertemiz bir adamdı. Sinirimde bunaydı belki de, zeki bir adamdı. Annemin sadece onu kullandığını biliyordu ve izin vermişti.
"Beni rahat bıraksın diye mi gönderdin o parayı ya da sahte de olsa merak etsin, seviyormuş gibi yapsın," sesim haddinde fazla yükseldiğinde ben bile verdiğim tepkiden korktum. "O kadın hiçbir şey haketmiyor, ne yapacaksa yapsaydı," yutkundum. "İnan bana kalbime ve zihnime verdiği hasarın hiçbir şey kalacak yaptıkları ben daha kötü bir duruma düşemem." sesimin titrediğini hissettim, bütün bedenimin sarsıldığını.
Hayatım sahiden de bir sarmal gibiydi, aynı şeyler şiddetlenerek tekrar ediyordu. Tıpkı birkaç yıl öncesi gibi. Liseye gittiğim bir gece Tuvan'ın beni içine çeken yayını kapanıyor ve elimde sadece gerçek hayatım kalıyor. Tuvan'ın mesajlarını bile okurken az önce tebessüm edebiliyordum, şimdi de gerçek hayatıma dönmüştüm de sorunlarımla uğraşıyordum. Her şey o kadar gerçekti de Tuvan değil gibiydi.
"İzin vermiyorsun." dedi Yalın şefkat dolu sesiyle ayaklarımın önünde dizlerinin üzerine doğruldu. "Sana iyi gelirim, yemin ederim ki iyileştiririm." titreyen ellerime yumuşakça dudaklarını bastırdı. "Yeterki daha fazla hiçbir şey yokmuş gibi davranma, her şeyi herkesi affetme," gözlerime çıktı yeşilleri. "Seni sevmeyen bir adamın fırtınasına bırakma kendini," duraksadı. "Kendini daha fazla yoksayma Nil." dedi usulca. Az önceki hararetli tavrına karşın usulca konuştu.
Başını küçük bir bebekmiş gibi dizlerime koydu. Kalbim çarpıyordu, gerçeklik algımı yitiriyordum, sahi ben boyumdan büyük işleremi kalkışmıştım? Yalın gibi bir adam, mükemmel bir adam bile benim için imkansız gibiyken ben her zamanki gibi en yanlış olanı seçmiştim. Beni yıkacak, mahvedecek adama kalbimin kapılarını açmaya hazırlıyordum kendimi.
Zaman durdu sanki Yalın durdu öylece ve ben. Ben de durdum sanırım, bilmiyordum zihnim duramayacak kadar çok soruyla meşgul oluyordu fakat durmak istemiştim. Soluklanmak istemiştim bir dakika bile olsa istemiştim. Hesap sormam gerekiyordu karşımdaki adama. Bu düşünceyle acı bir tebessüm belirdi dudaklarımda. Karşımdaydı, karşımdaydı da ayaklarımın önünde başıda dizlerimdeydi ama karşımdaydı işte.
Yanlış bir şey yapmış olduğu aşikârdı. Fakat beni düşündüğü için yaptığını söylüyordu, bunu bakışlarından bile okurken daha fazla ne diyebilirdimki? Bacaklarımın yanında duran sağ elimi usulca kaldırıp ince parmaklarımı saçlarına yavaşça değdirdim. Anında hafifçe irkilsede sesini bile çıkartmadan iyice yerleşmişti dizlerime.
Parmak uçlarımı saç tutamları arasında istemsizce gezdirirken o gece düştü gözlerimin önüne ve acı bir tebessüm. Beni anladığını düşündüğüm adamın beni bir defa daha yıktığı o gece. Benden kilometrelerce uzaktaydı fakat bunda bile payı vardı annemin. Beni anlayan adama kendimi, her şeyimi anlattığım o gece. Ben kendimi ilk defa birine anlatmıştım, gittiğimiz o gece klübünde oturduğumuz o bar taburesinde yaşadığım tüm kötü anları tek tek anlatmıştım.
İlk hayal kırıklığım yüzündeki ifadeydi, engellemeye çalışmıştı fakat belli ediyordu ama acımıştı. Fakat ben bana acısın yardım etsin ya da benimle birlikte olsun diye anlatmamıştım. İhtiyacım vardı, sadece beni gerçekten anlayan birine ihtiyacım vardı.
İkinci hayâl kırıklığım ise Yalın'ın kendisiydi. O gece klübünün tuvaletinde yapıştığı dudaklarım ve her şeyi ucuz bir sevişmeyle geçirebileceğine inanan Yalın. Hayal kırıklığından bir adamdı o.
Kimdi o? Sahi kimdi Yalın? Kendiyle, davranışlarıyla nasıl bu kadar çelişebiliyordu. Dizlerime savunmasızca yatan adam mıydı yoksa o geceki adam mı ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kötü Çocukların Yara İzleri +18 | Yarı Texting
Teen FictionTuvan: Eğer deliğinde dudakların kadar tatlıysa seninle nasıl başa çıkabileceğimi. Tuvan: Haddiden fazla hoşuma gitmeye başlıyorsun çünkü. Gökyüzü: bunu beklemiyordum Tuvan: Bana gelsene. Gökyüzü: hayır Tuvan: Halâ aynı. Tuvan: Bu defa bahanen ne? G...