Bakışlarım sanki otogalerideymişim gibi segment segment otomobillerin arasında rastgele geziniyordu. Arabam olmadığı için otoparka hiç gelmemiştim, gelmediğim içinde bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum. Genelde son derslerin bitiş saati olduğu için araçlar yavaş yavaş çıkıyorlardı.
Tuvan'a nerede olduğunu iyice sormam gerekiyordu çünkü gidip en ücra köşeyi bulmuş olabilirdi ya da otoparkta bekliyorum derken henüz gelmemiş bile olabilirdi, bunlar kesinlikle yapmayacağı şeyler değildi.
Kotumun arka cebine koyduğum telefonu çıkartıp açacakken tam arkamda bir soluk hissettim. Dönüp bakmaya fırsatım bile olmadan belime sarılan kolla bedenim geriye doğru çekilip sırtımın sertçe arkama çarpmasına sebep oldu. Kalbim panikle çarparken boynuma sert birkaç öpücük kondu. "Ohh," bütün algılarım kapanmış öylece dururken boynumu acıtacak kadar sert birkaç ıslak öpücük daha aldım. "Şeker gibi."
Tuvan'ın keyifli sesi deli gibi çarpan kalbime bir parça olsun iyi gelirken derince bir soluk aldım. "Manyak mısın sen?" sesim heyecandan gereğinden yüksek çıkmıştı. "Neden sapık gibi gizlice, arkadan geliyorsun?" gevşettiği kolu sayesinde yüzüne doğru dönebildim. "Korktun mu?" diye konuştu parmaklarının arasındaki sigarayı dudaklarına götürürken.
"Her gün rutin olarak yaşadığım bir şey, neden korkayım?" anında ironik sesimle cevap verdiğimde geriye doğru birkaç adım attım. Kalbim halâ çarpıyordu. "Yapanı her gün, rutin olarak sikerim." sesinin asabiyetle şiddetlendiğini hissettiğimde bakışlarımı yüzüne çıkarttım.
"Kaç dakikadır seni arıyorum." düzelen sesime eklenen sitemle konuştum. "Hani buradaydın?" hesap sorar gibi bir tavır takındığımda beni umursamadı, sigarasıyla ilgileniyordu. "Gelmeyeceğim demiştin." gelmeyeceğim demiştim fakat geleceğimi ikimizde biliyorduk. "Aynı yerden aynı yere gidiyoruz, her ne kadar yaşam odağına kendini koysanda kız arkadaşınım, birlikte gideceğimizi-"
"Neyimsin, neyimsin, bir daha söyle." sözümü kesip az önce aramıza koyduğum mesafeyi kapattı. Aramıza yeniden bir mesafe koymamak için resmen kendimle savaştım. Üzerime gel demişti, kendi demişti, parçalamak için diyecek hali yoktu ya. "Kız arkadaşın?" tereddütle konuştum, en azından cevap vermiştim değil mi?
"Kız arkadaşım?" beni tekrarladığında başımı salladım. Kelimeye ekstra bir anlam yükleyerek kullanmamıştım aslında. "Bana ait olduğunu kabullenmen güzel." dudaklarının hafifçe kıvrıldığını gördüm. "Damarlarında gezen narsizme ters ama sen de bana ait oluyorsun bu durumda." sigarasını yeniden dudaklarına götürürken başını memnun bir ifadeyle salladı.
"Kârlı bir alışveriş yapmışım." gözlerini üzerimde baştan aşağı gezdirdiğinde derince bir soluk aldım. Sahiden baş edilecek bir adam değildi. Beni överken kendini övüyordu ya da tamamen kendini de övüyor olabilirdi.
"Şunu bitirene kadar arabayı çıkartta daha fazla geç kalmayalım." parmaklarının arasındaki sigarayı kastederken bacaklarını saran kotunun cebinden anahtarı çıkartıp üzerime doğru attığında aramızdaki az mesafeden ötürü tutmakta zorlanmamıştım. "Sen neden çıkartmıyorsun?"
"İlk günden arabanın ırzına geçmeye gerek yok." dudaklarının arasına götürdüğü sigarayı işaret etmişti. Evini ya da arabasını bu kadar önemsemezdi. Muhtemelen o yüzden evi müthiş derecede dağınık bir yol geçen hanıydı, arabasında da defalarca sigara ya da başka şeyler içildiğini görmüştüm.
Kapısını açtığım siyah arabaya döndüm. Sahiden Tuvan'ın ona üvey evlat muamelesi yapması benim bile canımı yakardı çünkü çok güzeldi. "Bir şeylere değer vermeye başlaman güzel." diye mırıldandım aslında arabaya söylenmiş bir şey değildi Tuvan'ın genel tavrına yönelikti. "Değer verip vermeyeceğimi iyi bilirim ben şüphen olmasın." net bir şekilde konuştuğunda duraksadım.
"Sadece kendine." şoför kapısını açtığımda öylesine konuştum. "Ne sadece kendine amına koyayım?" sesi yüksek çıkmıştı. "En çok sana değer veriyorum diye bir cevap bekliyorsan sikseler demem." koltuğa yerleşirken açık kapının önüne geldi. "Yalan söylememek için mi?" diye konuştum. "Götünü daha fazla kaldırmamak için."
Açık olan kapıyı çekip camı hafifçe indirdim ve ilk defa kullanacağım aşırı üst model aracı çalıştırdım. Direksiyondaki gold, boğalı logo bile heyecanlandırırdı zaten. Halâ bana bakan Tuvan'a yan bir bakış atıp dilimi çıkarttım. "Gör bak neler yapıyorum ben o diline." keyifli ifadesiyle mırıldandığını işittiğimde onu umursamadan aynaları kontrol ederek geriye doğru çıkmaya çalıştım.
Beklediğimden çok daha büyük bir hızla geriye doğru giderken panikle elimi ayağımı her yerden çekmiş sadece frene basmıştım. Sakince en iyi ihtimalle stop etmesi gereken araç büyük bir gürültü ve sarsıntıyle durduğunda öne doğru savrulmuş ve başımı direksiyona çarpmıştım. Elim anında acıyan alnıma giderken kapım büyük bir hızla açıldı.
"Gök!" belki de işitebileceğim en endişeli sesi beklediğim son adamdan duydum. Bakışlarım ne yapacağımı bilemez bir şekilde kapımı açan Tuvan'ı bulurken ona öylece bakıyordum sadece. "İyi misin?" kollarını belime dolayıp beni anında çıkarttığında ne ara oluştuğunu anlamadığım kalabalığa bakıyordum. Bakışlarımı ona çevirip başımı salladığımda elleri saçlarımda, yüzümde, bedenimde geziniyordu. Sanki bir şeyim var mı diye kontrol ediyor gibiydi.
Boş bakışlarımı bu defa arkamdaki araca çevirdiğimde gördüğüm manzara sadece yüzümü buruşturmama ve içimde bir ağlama hissi belirmesine sebep oldu. Çünkü başka bir aracın arkasına çarpmıştım, muhtemelen o da çıkarken kontrolünü sağlayamamış ve kaza yapmıştık. Kollarını bedenime dolayan adama döndüm bir nebze olsun daha sakin görünüyordu.
"Ben geri geri çıkarken birden hızlandı." diye konuştum titreyen sesimle. "Ne olduğunu anlamadım bile, özür dilerim." çenemin titrediğini hissettim, bütün vücudum sanki az önce donmuştuda yeni yeni kendine geliyormuş gibi bütün hisler aynı anda hücum etti içime. Ne yapacağımı şaşırdım yeniden ağlasam, öylece dursam, sakin kalmaya çalışsam.
"Kaç milyonluk arabaya yazık oldu." aradan seçebildiğim cümleler zihnimde çarpmaya başladı, sahiden milyonluk muydu? Yeniden arka tarafı tamamen mahvolmuş arabaya baktım, kaç milyonluktu acaba? Değeri arttıkça benim verdiğim hasarın değeride artmış oluyordu sanırım.
"Gök, iyisin, sakin ol." Tuvan uzatılan bir pet şişeyi almış ve kapağını açmıştı, suyun birazıyla elini ıslatıp yüzümü ferahlatmaya çalıştıktıktan sonra dudaklarıma doğru getirdi içmem için. Zoraki bir şekilde küçük bir yudum alırken bir nebze olsun iyi hissettim kendimi.
Tuvan'ın bana derin derin bakan kahvelerine değdim bilinçli bir hareketle, saf şefkatini hissettim belki de ihtiyacım olduğu için. Yoğun endişesini okudum huzurla. Olduğum durumda zihnimin bir oyunundan ibarette olabilirdi her şey.
"Süremiyorsan niye kullanırsınki?" kulaklarımı dolduran yüksek sese döndüm. "Mahvettin sıfır arabayı." çarptığım aracın sahibi olmalıydı. "Elinin ayarını sikeyim." gözümden akacak yaşla birlikte Tuvan'ın göğsüne başımı gömmek geliyordu içimden. Beni korurdu da, en azından şu durumda koruyacağına emindim.
Derince bir soluk aldım. Tuvan'ın gömleğini avuçlarımın arasında sıkı sıkı tuttuğumu bile bırakırken fark etmiştim. Beni saran kollardan yavaşça ayrıldım, hayatımda bundan öncede sığınacak kimse olmamıştı, ben de sığınmamıştım. Bundan sonra da sığınmazdım fakat sığanağım olursa itirazda etmezdim.
"Şey, ben birden-" konuşmaya başlayıp özür dileyecekken konuşmam Tuvan'ın hızla karşımdaki adama kafa atıp yere düşürmesiyle kesildi. "İki saniye geç çıksan götün mü düşecekti orospu evladı." yerden doğrulmaya çalışan adama sert bir tekme geçirdi. "Annene müşteri mi yetiştiriyordun amına koduğum." yerde duran adamın burnundan akan kanları gördüğümde yüzümü buruşturarak yönümü döndüm ve birkaç adım uzaklaşmaya çalıştım.
"Ben senin bütün ayarlarını sike sike düzelteceğim." Tuvan'ın sert sesini işitebiliyordum halâ. Zorlanıyordu, muhtemelen tutmaya çalışıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kötü Çocukların Yara İzleri +18 | Yarı Texting
Dla nastolatkówTuvan: Eğer deliğinde dudakların kadar tatlıysa seninle nasıl başa çıkabileceğimi. Tuvan: Haddiden fazla hoşuma gitmeye başlıyorsun çünkü. Gökyüzü: bunu beklemiyordum Tuvan: Bana gelsene. Gökyüzü: hayır Tuvan: Halâ aynı. Tuvan: Bu defa bahanen ne? G...