Bölüm 2

64 5 1
                                    

Kahveci televizyonun kanalını değiştirdi. Her zaman açık olan müzik kanalına geri döndü daha doğrusu. Saat sekize gelmek üzerey di. İçerisi serinlemeye başlamıştı kapı devamlı açılıpkapandığı için. Her akşam ki kahve ahalisi, arka arkaya gelmeye başlamışlardı. Aziz öğle den beri oturuyordu. Birkaçhaftadır hep böyley di. Önünde herhangi bir gazetenin iş ilanı sayfası açık oturuyordu akşama kadar. Bazı zamanlar kahveye biri girer, ya eşya taşıyacak eleman sorar yada kömür taşıyacak eleman arardı. O zaman belki çay - sigara parası çıkardı. Bu gün o kadarda şanslı bir gün olmamıştı. Zaten sabahtan beri yağmur aralıksız yağıyordu. Bu havada eşya taşımak ahmaklıkolurdu. Sebahattin'de Azizle birlikteydi bütün gün. At yarışı oynayacak parası olmadığında günün çoğunu Aziz'le geçirir di. Aziz'in şans oyunlarına çok merakı yoktu. Zaten çok fazla şansı da olduğuna inanmıordu. Şans oyunlarında hiç kimse kazanana cebinden çıkartıpikramiye dağıtmıyordu. Bütün kaybedenlerin yatırdığı paranın bir kısmı ikramiye olarak dağıtılıyordu. Cebinde kalan son parasını, koşan atlara yada top kovalayan sersemlere bahis oynayarak, kazananın ikramiyesine katkıda bulunmak Sebahattin gibi umutsuzların göreviydi.

- Yazık lan. dedi Sebahattin. Kendi kendine konuşuyor gibiydi. Öldürmek için mi evlendin lan karıyla... Anasını, dıdısını kurşunlamış herif. Madem kendi başını yiyecektin, ne demeye elin kızınıda vuruyorsun it !

- Sebo, tövbe de ölünün arkasından... Dedi ya haberler adam cinnet getirmiş. Sen bakma o kadar acındırdıklarına. Kim bilir ne bunalıma girdi, ne çıkmaza girdi adam da kafayı yedi. Aklı başında adamın yapacağı iş mi bu? diye karşılıkverdi Aziz.

- La cinnet geçiriyorsan kendi başını ye. Kimin kimi öldürmeye ne hakkı var. dedi Sebahattin. Sandalyenin arkasına iyice yaslanmış ayaklarını masanın altından ileriye doğru uzatmıştı.

- Sebo seninde evladın var. Allah göstermesin yenge evladını alıp annesine gitse sen ne yaparsın? dedi Aziz. Önünde ki gazeteyi toparlamaya başladı. Kahveciyle göz göze geldi, parmaklarıyla iki çay işaret etti.

- Lan ne alakası var şimdi. Gidipte sülalesini vuracak halim yok. Tutar kolundan getiririm gerisin geriye. Hem neden gitsin. Ben karıma çocuğuma değerveren adamım. Açsak beraber açız toksak beraber... dedi Sebahattin. Sandalyede doğruldu bi anda. Cebinden Tekel 2001 paketini çıkarttı. İçinden bir dal sigarayı alıp filtresini pakete vurmaya başladı.

- Ya herhalde öyle... Peki ne zamana kadar? İş yok, güç yok... Çepte para yok... Seninkinin de benimkinin de dayanma sabrı bir yere kadar... Gittin kolundan tuttun gelmedi. Saçından tuttun gelmedi. Ne halin varsa gör deyip geri mi döncen eve. Kaç gün çocuğunu görmeden dayanıcan? İnsan öyle öyle kafayı sıyırıyo işte. dedi Aziz.

- He Aziz. He Aziz. Bende yarın gidip kendime bi makine alayım hemen. Karı anasına kaçarsa hazırda bulunsun. Bi kerede muhalefet olma be. Ölüsünüsiktimin herifini bana savunuyosun. Pezevenk kendini vurup ölmese, kalk gidelim eline sağlıkdiyelim diyecen nerdeyse. Siktin muhabbeti yine. o sırada çaylar geldi. Akşamcılara yeni demlenmiş, buram buram tazelik kokan çaylar. Kahveci daha masaya koymadan Sebahattin birini elinden kaptı. Ben sigara içmeye çıkıyorum. dedi.

- Şakır şakır yağmur yağıyo. İç içerde. Sokağa zabıta girerse haberi gelir, toplarız küllükleri. Herkes içiyo oğlum... dedi kaheci.

- Yok baba. Biraz hava alıcam hem. Sigaramı içerken karı beniterkederse hangi silahla daha iyi vururum onu düşüncem biraz amına koyim... dedi Sebahattin ve kapıya doğru yöneldi. Kahveci Azize'e baktı. Göz kırparak eliyle 'neler oluyor' gibi bir işaret yaptı. Azizde yandan hafif tebessüm ederek elini 'boş ver' anlamında salladı. Kahveci de önemlibir şey olmadığını anladı ve hafif alaycı gülüşüyle ocağına geri döndü. Aziz çayını alıp kapıya doğru yöneldi. Geçerken göz göze geldiği bir kaç tanıdığı selamladı başıyla. Yüzünde hem bir tebessüm, sesinde sakinlik, duruşunda efendilik olan biriydi. Ağır başlıydı aynı zamanda. Seveniçoktu. Hatta kimse hakkında kötüsöylemezdi sorsan... Dışarı çıktı. Esinti vardı. Kahvenin önündeki kısa saçak yağmuru önlüyordu ama esintiyle gelen yağmur, paçalırını ıslatıyordu zaman zaman.

- Sebo. Bana da bi dal ateş et de dostluğumuz pekişsin. dedi Aziz. Sebahattin Gömleğinin cebinden, paketi çıkartmadan, ikiparmağıyla bir dalsigara çıkartıp uzattı Aziz'e. Aziz sigarasını yakıp Sebahattin'in omuzuna doğru dayandı.

- Ne tavır yapıyosun oğlum. Ne dedim ben şimdi? Adam kimbilir nasıl birçıkmaza girdi de böyle balata yaktı diye dedim. Adamın yerine koy kendini gibisinden be oğlum... Yanlış anlama... dedi Aziz. Samimi, sıcak ve babacan bi ses tonuyla...

-Sen bakma bana. Canım sıkkın bu gün. Saracak yer arıyorum. Son parayıda ganyana verdik bu gün. Eve gitmek gelmiyo içimden. Keşke üç beş yolumuzu bulacağımız bir şeyler çıksaydı bu gün. dedi Sebahattin. Omuzları iyice düşmüştü. Sigarayı her çekişinde derin bir nefes alıyor, sanki dumanların arasına gizlenmeye çalışıyor gibiydi. Aziz'de farklı durumda değildi. İşsizlik maaşını alalı bir hafta olmuştu daha ama çoktan erimiş gitmişti. Zaten ev kirası, elektrik, su, gaz parası derken para cebinde yarımgün bile kalmıyordu. Kalan bütün parayıda karısı Gül'e veriyor, pazar alış verişi için harcatıryordu. Haftada bir iki iş çıkarsa da sigara parası yapıyor du. Olmuş la ölmüşeçağre yoktu. 'Durumumuzu düzeltecekse sabaha kadar oturup ağlayıp sızlanalım. Sağa sola küfür edelim, beddua edelim. Faydası yok. Şimdi acil iş bulup düzen tutmak gerekir.' derdi her zaman. Şöfö rolarak çalışıyordu büyük bir basım evinde. Işıkta duran kamyonete gelip biri çarpınca, sekizde sekiz haklı olduğu halde işten çıkarttılar. Hiç değilse sigortası işliyor, bin beş yüz lira para alıyor, hatta şehir dışına mal götürdüğünde fazladan mesaibile alıyordu. Kendi yağında kavruluyordu. Şimdi bulacağı iş sanki işsizlik maaşından dahamı iyi olacaktı. Yinede umutsuzluğa kapılmak daha da kolunu kanadını kırardı.

- Sıkma oğlum canını. Biz nursuz, uğursuz insan değiliz. Tertemiz insanlarız. Haramımız yok Allah'a şükür. Yaradan bi kapıyı kapar başka bi kapıyı açar. Elbet vardır bir yerlerde rıskımız. Eve böylegidip evdekilerin de canını sıkma. Toparlan hadi. Kap paltoları gel gidelim eve. dedi Aziz. Sebahattin kapıdan içeri daldı. Bikaç saniye sonra kahvedekilere iyi akşamlar dileyerek kapıda belirdi tekrar. Aziz'e paltosunu uzattı. İkiside paltolarını giyip yola koyuldular. Yağmur zayıflamıştı. Çok ince yağıyordu.

- Paran yoksa verim. dedi Aziz. Kendisi bile inanmadı bu söylediğine.

-Sanki senin cebinde milyonlar sikişiyo amına koyim. diye çıkıştı Sebahattin. Hemen arkasından da bir kahkaha patlattı.

SARIMSAKLI GÜNLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin