Bölüm 11

32 5 0
                                    

Aziz tam manasıyla karman çorman olmuştu bir kaç gündür. Öncelikle parayı alması gerekiyordu. Parasını akbabalardan korumak için Sebahattin'e açacakları hesaba yatırmayı düşünüyorlardı. Yine de bu fikir de midesini bulandıran bir şeyler vardı. Para. Aslında ana unsur midesini bulandırıyordu. Paranın yokluğu kadar varlığı da başına dert açmaya, sevdiklerini kaybetmesine neden olabilirdi. Zaten Sebahattin askerden beri tek dostuydu. Yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. Aynı Yusuf Hayaloğlu'nun şiirinde bahsettiği Rıza ile olan yakınlıklıkları gibi. Aynı mahallede oturur, aynı şeyleri giyer, aynı takımı tutarlardı. Rıza ve Yusuf Hayaloğlu'dan tek farkları koyu Beşiktaşlı olmalarıydı. Onlar gibi Fenerbahçeli değillerdi. Aslında bu tek fark olsa da çok büyük bir farktı. Beşiktaşlı olmak bir yaşam tarzıydı onlar için. Diğer takımları tutanlar gibi sadece futboldan ibaret değildi. Bu dostluğun, o yada bu şekilde, para ortamında dejenere olmasını istemezdi. Zaten düşündükçe ne kadar yanlış bir karar olduğuna kanaat getirmişti çoktan. Ne olursa olsun başka bir yönden düşündüğünde de, legal yollardan, mahkeme kararıyla falan çocuğunun velayetini almak istediğinde hiç bir hakim 'Sebahattin Bey'in maddi durumu yerinde ve buna istinaden çocuğunuzun velayetini size verebiliriz Aziz Bey' demeyeceklerdi. Parayla silah almayı düşünmektense parayı silah olarak kullanmayı tercih etmeliydi. Bir kaç gün bütün bu fikirleri kafasında muhakeme ettikten sonra Sebahattin ile paylaşmaya karar verdi. Yinede içten pazarlıklı görünmek istemediği için Konuyu O'nun açmasını bekledi. Saat sekize geliyordu. Sebahattin'de para heveslisi gibi görünmemek için inadına konuyu açmamıştı ama dayanacak sabrı da kalmamıştı. Sonunda;

- Abi nasıl düşündün bilet işini? Var mı kafanda bir plan? dedi.

Aziz kafasındakileri anlattı. Özellikle paradan çok, daha sonra velayet davası söz konusu olduğunda içinde bulunduğu durumun önemini vurguladı.

- Ben biraz araştırdım devrem. Kafamda bir plan var. Önce parayı kimsenin haberi olmadan alalım, sonrası çorap söküğü... dedi. Sebahattin dikkat kesildi. Aziz anlatmaya devam etti.

- Bi avukat tutarız. Bankada hesap açtırırız. Avukata noterden vekalet bide bileti veririz. Suya sabuna dokunmadan para hesabımızda olur. dedi. Sebahattin'in aklına pek yatmamıştı.

- Abi ben o avukatın yerinde olsam bileti aldığım gibi sırra kadem basardım. Daha da ara beni bulasın. dedi. Aziz küçük bir kahkaha attı.

- O işler öyle olmuyor devrem. Noter de bileti adıma tescillettirip öyle avukata vericem. dedi. Sebahattin hala anlam vermiyordu.

- Abi sen bileti adına tescil mescil ettirsen ne olacak. Avukat bileti aldıktan sonra noter kağıdını vermez piyango idaresine, bilet benim der. Sonra, 'düz ovada yağmurdan kaçılmaz, göte giren şemsiye açılmaz.' Paranın dini imanı olmaz abicim. Aziz yandan alaycı gülüşüyle dinliyordu. Sebahattin Aziz'in yüz ifadesinden anladı bu konuyu da çoktan araştırdığını. Aziz

- Olum notere bileti tescil ettirince tescil belgesini direk sana elden vermiyor. Kargoya, postaya falan verip direkt milli piyango idaresine gönderiyor. O zaman sadece bilet yeterli olmuyo parayı almak için. Zaten parayı elden verecekleri de yok. Notere gitmeden bankada hesap açtırcaz ya, noterde tescil belgesinede banka hesap numarasını yazdırınca, avukat sadece vekaleten kuryelik yapmış olur. Götürüp bileti verecek, para hesaba yatacak. Bu kadar işlemin arkasından avukat hala bizi dolandırmayı başarırsa katli vacip demektir. Onuda o zaman düşünürüz. Aziz'in sesinde rahatlık vardı. Hareketleride zaten bir kaç gündür bu konuları çok araştırdım, eminim havasındaydı. Sebahattin çok aç gözlü veya sabırsız görünmek istemiyordu. Bu soruyu parayı aldıktan sonraya bırakmıştı ama Aziz bu kadar şeyi düşündüğüne göre, bu konuyla ilgili de bir fikri vardır diye düşünerek dayanamadı:

SARIMSAKLI GÜNLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin