Bölüm 15

77 4 4
                                    



      Gül her zamanki kanepenin üstünde yatıyordu. Sıcak hava artık hamileliğini cehenneme ceviriyordu. Bütün gün kanepeden kalkası gelmiyordu. Derme çatma vantilatör bir nebze rahatlatsada yeterli gelmiyordu. Artık akşama kadar bunaldıkça kolonya dökmekten cildi tahriş olmaya başlamıştı. Ara ara dalıp uyanmaktan uyku düzeni de kalmamıştı. Hemen karşısında duran televizyon da radyo kanalı açıktı. Hafif hafif türk sanat müziği çalıyordu. Usulca gözlerini uykuya teslim etti. Baş ucundaki cam açıktı. Hafif hafif rüzgar yüzünü yalıyordu. Camdan küçük bir kuş girdi içeri. Hemen yanına, koltuğun ahşabına kondu. Gül kuşun girmesiyle irkilerek uyandı. Kalbi kuşunkinden daha hızlı çarpıyordu. İrkilince bir anda kollarını başının üstüne doğru sallayınca kuş ürküp konduğu yerden havalandı ve tekrar aynı yere kondu. O kadar güzel ötüyordu ki Gül'ü bir anda sakinleştirmişti. Hiç susmaksızın ritmik bir şekilde şakıyordu. Gül hafif tebessüm etti ve izlemeye başladı. Kuşun sütlü kahve tonunda alacalı tüyleri vardı. Başının üstünde kırmızı bir leke gagasına kadar inmeye başladı. Uysal, evcil bir hayvan gibi duruyordu. Gül, yakınlarda birinin beslediği bir kafes kuşu olduğunu, belki kaçıp buraya tünediğini düşündü. Yine de evcil bir kuşa benzemiyordu. Serçe, saka yada o tip yabani bir kuş gibiydi. Ötüşlerinin arasında, gagasını koltuğun ahşabına vurmaya başladı. Gagasını temizleyen muhabbet kuşu gibi bir sağa bir sola vurup kafasını kaldırıp ötmeye devam ediyordu. Gözleri o kadar masum ve tatlıydı ki insanın içine huzur doluyordu. Camın ilerisinden biri yaklaşmaya başladı. Güneş arkasından vurduğu için yüzü görünmüyordu ama omuzlarına dökülen saçlarından belliydi gelenin bir bayan olduğu. Ayaklarında şıpıdık terliklerin sesi geliyordu. Gül o kadar huzurluydu ki doğrulup kim olduğuna bakmak istedi ama kuş korkmasın diye kıpırdamadı. Kadın cama yaklaştı. Gül'ün annesiydi. Gözleri kapalıydı.

- Gül. Yavrum? Diye seslendi. Gül tebessüm etti. Doğrulmaya çalıştı ama yerinden kıpırdayamıyordu. İçini her zamanki çaresizlik ve korku kapladı. Yine rüya görüyordu. Bunu hemen anladı. Dua okumaya başladı içinden. Kelimeler boğazında düğümlendi. Aynı duaya tekrar tekrar baştan başlıyordu. Kuş avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Gül kulaklarını kapatmak için kollarını kaldırmak istedi ama yerinden kıpırdayamıyordu. Annesi elini uzatıp Gül'ün alnına koydu. Ateş gibiydi avuçları. Annesinin hareketiyle kuş ürktü ve tünediği yerden havalanıp Gül'ün göğsüne kondu. Kulakları sağır edecek şekilde bağırıyordu. Annesi gözlerini açtı ama gözleri yerinde yoktu. Yuvalarından oyulmuş, gözlerinin olması gereken yerde kan çukurları duruyordu. Annesi:

- Yavrum, çocuğunu emzirsene. Dedi. Dudakları oynamıyordu söylerken. Göğsüne konan kuş, aynı koltuğun ahşabına yaptığı gibi Gül'ün göhüs uçlarını gagalamaya başladı. Sol göğüsüne her vuruşunda kuşun kafası kan içinde kalıyordu. Gül'ün gözleri tomurcuk tomurcuk oldu. Kılını bile kıpırdatamıyordu fakat dişlerini sıkmaktan çenesinde ağrı hissetti. Bağırmaya çalıştı ama nefes almakta bile zorlanıyordu. Annesi takılı plak gibi tekrarlamaya başladı:

- Gül...! Gül...! Gül...!

Gül bir hışımla gözlerini açtı. Başucunda ki camdan uzanmış annesi onu uyandırmaya çalışıyordu. Annesi de bir anda korkup geri sendeledi. Kanarya sesi kapı zili duraksız çalıyordu. Belli ki teyzesi zilin üstünde parmağını unutmuştu. Gül derin bir nefesle doldurup ciğerlerini gırtlağı yırtılırcasına bağırdı:

- Yeteerr! Bırak şu zilii! Zil sustu. Annesi olduğu yere çakılmış, Gül'ün sakinleşmesini bekliyordu. Yanakları kıpkırmızı olmuş, alnı sırılsıklamdı. Gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi şaşkın şaşkın Gül'e bakıyordu. Gül iki elini göğsünde kavuşturdu. Oturduğu yerde namaz kılıyor gibi görünüyordu. Annesi çekinerek:

- Kabus gördün yavrum. Bişey yok. Dedi fısıldar gibi. Gül bir hışımla kafasını çevirip yine avazı çıktığı kadar bağırdı:

- Sizden ala kabusmu olur. Kabir azabı gibi zile basıp, kapıyı tekmeliyosunuz. İçerde hamile mi var, uyuyomudur umurunuzda değil. Anahtarı neden almıyorsunuz çıkarken dışarı. Hayret yani... Gözlerini ovuşturdu bastıra bastıra. Hala zangır zangır titriyordu. Bir anda Aziz'e söylediği sözler geldi aklına. Aslında sıkıntının etrafında ki insanlarda değil, kendinde olduğunu idrak etti. Herkese, her duruma aynı tepkileri veriyordu. Sakinleşmeye çalıştı. Oturduğu yerden kalktı, duraksadı bir iki saniye, sallanıyordu. Kapıya yürüdü. Kapının arkasında anahtarı görünce neden içeri giremediklerini anladı. Kapıyı açınca teyzesini, poşet tarlasının içinde dikilirlen buldu. Teyzesi kapının arkasında unutulan anahtardan bahsedecek oldu ki, Gül hemen lafı ağızına tıkarak:

- Ne kadar göndermiş? Diye sordu.

- Beş bin. Diye karşılık verdi teyzesi. Gül poşetleri işaret ederek:

- Üç yüz – Beş yüzde bana bıraksaydınız bari. Diye terslendi. Başka bir şey duymak istemiyordu. Hemen arkasını dönüp salona yöneldi. O sırada cam tarafından kapıya geri gelen annesi, teyzesinin yanında bitiverdi. Teyzesiyle annesi birbirlerine baktılar. Teyzesi alt dudağını ısırarak başını iki yana salladı. Annesi bıkkın bir yüz ifadesiyle, dudaklarını sıkarak gözlerini yumdu ve başını sallayarak onayladı. Poşetleri kapıp direk mutfağa yöneldiler. Gül, ağızının içinde homurdanarak kabus kanepesine geri döndü. Mermer sehpahanın üstünden kumandayı kapıp televizyonu kapattı. Oda da vantilatörün vınlamasından başka ses kalmamıştı. Yine kıyafetinin önü sırılsıklam olmuştu. Göğüs uçlarından akan süt sabahlığının önünü ıslatmış, hatta aşağıya göbeğine doğru akmaya başlamıştı. Otururken midesinde bir tekme hissetti. Nefesini tuttu. Ellerini göbeğinde kavuşturup:

- Sende mi oğlum. Aferim sana. Sende vur annene. Diye mırıldandı ağızının içinde. İçi buruk tu. Normalde herkes bebek tekmelediğinde heyecanlanıp, mutlu olurdu ve fakat Gül bu durumdan bile rahatsız oluyordu. Bebeğinin attığı tekmeyi bile kendine karşı şiddet olarak değerlendirmesi moralini daha çok bozdu.

SARIMSAKLI GÜNLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin