Bölüm 3

44 5 0
                                    

        Aziz sırılsıklam olmuştu eve gelene kadar. Saat neredeyse sekiz buçuk olmuştu. Üç katlı iyileştirilmiş gece kondunun orta katında oturuyordu. Dış kapının önünde durdu. Zile bastı. Anahtarı olmasına rağmen hep kapıyı karısının açmasını isterdi. evde bekleyeninin olması, kapıda karşılanmasıhoşuna giderdi. Kapı otomatiği tiz bir sesle çatladı. Aziz içeri dalıp merdivenleri tırmanmaya başladı. Kapının önüne geldi. Kapıda Gül'ün olmasını bekliyordu ama yoktu. İki parmak aralanmıştı sadece. Merdivenleri tırmanırken yüzüne yerleştirdiği sıcak gülücük yok olmuş, yanakları ve alnı gerimişti. Ayakkabılarını topuklarına basarak çıkarttı kapının önünde. Sonra içeri girip ayakkabılarınıda içerialdı, kapı girişinde duran basit plastik ayakkabılığın üstüne koydu. 

- Ben geldim. diye seslendi Aziz. Paltosunu çıkartıp kapının önüne doğru sirkeledi bir kaç ker. Sonra ayakkabılığın hemen üstünde, duvara vidalanmış askılıklardan birine  asıp, kapıyı kapattı. Girişin hemen solunda ki kapı mutfağa açılıyordu. Kafasını içeri uzattı. Gül kapıya arkası dönük, tezgahta birşeyler doğruyordu. Üstünde mavi, uzun bir hırka vardı. Hırkanın düğmeleri göbeğine kadar ilikli,göbeğinden aşağısı açıktı. İçindeki uzun kollu penye ile hırkadan taşan karnı mutfak tezgahına deyiyordu. Hamileliğinin otuzuncu haftası dolmak üzereydi. -Ben geldim. die yineledi Aziz. 

- Duydum. Hoş geldin. diye karşılık verdi Gül. Sesin de anlam verilemez bir ifade vardı. Bıkkın, öfkeli, umursamaz, üzgün... Aziz ses tonuna anlam veremese de kısaca kötü bir ses tonu olmasının yeterliliğiyle arkasını dönüp yatak odasına yöneldi. Çarçabuk elini yüzünü yıkayıpüstünü değiştirdi ve mutfağa geri döndü. Huzursuz du. Mutfağa döndüğünde Gül hala tezgahta çalışıyordu. Yemek masası kurulmuş, ocakta iki tencere tıngırdıyordu. Gül'e arkasından yaklaşıp, kollarının altından kollarını sokarak usulca sarıldı. Ellerini oğlunun üstünde kavuşturdu. Gül'ün omuzunun üstünden yanağına doğru uzanıp öptü. Gül doğradığı domatesi ve bıçağı önündeki kaba bırakarak hafifçe sirkelendi, kendini bir adı ileriye attı. Öyle bir dönü, öyle birbaktı ki... Aziz bir an içi canını yaktığı hissine kapıldı. 

- Sen sarımsak mı yedin yine? Leş gibi kokuyosun. diye çıkıştı. Sanki konuşmasının aralarına öğürtüler serpiştiriyor gibi gırtlaktan konuşuyordu.

- Hayır hayatım. Vallahi sarımsak falan yemedim. Öğleden sonra tost yedim kahvede sadece. Aziz'in gözleri fal taşı gibiaçılmıştı. Çocukluğun da mahallede top oynarken camı kırılan bakkala, 'ben kırmadım amca' der gibi hissetti kendini. 

- Tost sucuklu değilmiy di. Sucuk ta sarımsak yok mu? Konuşurken arada ağızını tutup öğürüyordu.

- Elli kere söyledim sana. Hamileliğimin başından beri soğan - sarımsak kokusuna dayanamıyorum. İnadına yapıyosun dimi. Aziz tam bir şey söyleyecek oldu.

- Tek kelime etme bana. Bu gece yine kanepede uyursun. Bu kokuyla hayatta yatmam ben senin yanında. Aziz eşşekten düşmüşe dönmüştü. Tamam, belki düşüncesiz davranmış olabilirdi ama kesinlikle inadına yaptığı bir şey değil di. Gül tezgahtan salata kabını alıp yemek masasına koydu. Sonra ocakta duran tencereleri koydu. Sandalyesini çekip oturdu. Başını kaldırıp, dona kalmış Aziz'e baktı. 

- Siz teşrif etmeyecek misiniz? diye sordu kinayeli bir şekilde. Aziz çok gerilmişti. Çok kırılmıştı. Kırmak ta istemiyordu.  Sinirden yüzü kıpkırmızı olmuştu. Elleri titriyordu. 

- Ağızıma sıçtın, ben doydum. Sağolasın. dedi Aziz. Sesinde ki sakinliğin arkasında muğazzam şimşekler çakıyordu. Ev içinde hiç küfür etmez, olabildiğince argo bile konuşmazdı. Hızla kapıya döndü. Paltosunu ayakkabılarını kapıp kendini dışarı attı. Gül, Aziz'in gözlerinden çıkan öfkeden irkilmiş olacaktı ki, nereye gittiğini bile soramadı. Belkide çok fazla umursamamıştı.

SARIMSAKLI GÜNLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin