Bölüm 17

25 3 0
                                    


  AYVALIK SARIMSAKLININ GELECEĞİN ALAÇATISI OLARAK BİLİNEN BÖLGEDE MİMARİSİYLE ÜNLÜ TAŞ EVLERİYLE ÜNLÜ KÜÇÜKKÖY'ÜNDE YİNE O MİMAMİRİYE YAKIŞIR ŞİRİN BUTİK OTEL. 9ODADAN OLUŞMAKLA BİRLİKTE ÇOK GENİŞ BİR BAHÇEYE SAHİP ÇAMAŞIRHANE + 3 ADET 1+1 1ADET 2+1 OLARAK MASRAFSIZ BİR ŞEKİLDE 12 AY KİRALIK BUTİK OTEL   

 9ODADAN OLUŞMAKLA BİRLİKTE ÇOK GENİŞ BİR BAHÇEYE SAHİP ÇAMAŞIRHANE + 3 ADET 1+1 1ADET 2+1 OLARAK MASRAFSIZ BİR ŞEKİLDE 12 AY KİRALIK BUTİK OTEL   

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aziz in elindeki bilgisayar çıktısı sayfada yazan ilan ve resimlerin tam önünde duruyordu şu an. Bina da ilanı kadar düzensiz ve özensiz görünüyordu. Gayet iyi durumdaydı yine de. Kapının önünde muhtar kılıklı biri bekliyordu. Sahil kasabalarına böyle tipleri olu olası yakıştıramamıştı zaten Aziz. Adam kafasında kasketi ile, bıyıklarının altından bütün dişlerini gösterircesine sırıtarak bakıyordu Aziz'e. Aziz güneş gözlüğünü kafasına kaldırdı. Göz teması kurmak çok önemliydi. İlk intiba son intiba demekti. Adama doğru yaklaştı, elini uzattı. Adam babacan bir tavırla

- Hoş geldiniz yeğenim. Nasıl geçti yolculuk? dedi.

- Hoş bulduk Dayı. İyiydi Allah'a çok şükür... Sizler nasılsınız? Konuşurken diğer elini de omuzuna koydu dayının Aziz. Avuçlarının terlediğini ve adamın nasırlaşmış, kuru avuçlarını ıslattığını fark etti bir anda. Utanmadı yine de. Adamın sıcaklığı cesaret ve samimiyet doldurmuştu içine. Adam Aziz'in elini yavaşça bırakarak kapıya doğru döndü. 

- Hamdü Senalar olsun yeğenim.  Sıcaklar başladı artık, bizim yaşımızda zor artık katlanmak. Gel içeri gölgeye geçelim, hem gezelim hem konuşuruk. Binanın ana girişi aralıktı. Dayının biraz evvel gelip kapıyı açtığı belliydi. Aziz dayıyı omuzundan nazikçe tutup durdurdu. 

- Dayı. İlanda kırk beş bin senelik yazmışsın. Üç sene kiralicam ve peşin vericem. Yüz yirmi bin de, hemen el sıkışalım. Aziz aceleci bir tavır içerisinde olmasa da kararlı olduğunu gösterdi dayıya. Dayı biraz şaşırmıştı. Ne diyeceğini bilemedi ilk anda.

- Acelen ne yeğen? Önce içeri bir baksaydık. Gezelim sonra konuşuruk. Az bi soluklan. Dayı anlamaya çalışan gözlerle baktı Aziz'e.

- Dayı bizde yalan dolan olmaz. Ben beş buçuk saat yolu taşa toprağa bakıp dönmek için gelmedim. Binanın resimlerine baktım, kararımı verdim. Ben el sıkışmaya geldim direkt. Önce el sıkışalım, sonra sen bana benim olanı anlat. O zaman satıcı rolünde malını pazarlamaya çalışan adam gibi malını övmez sin, olduğu gibi anlatırsın. Bende naz yapan alıcı misali fiyatı düşürmek için malını kötülemem, olduğu gibi sorarım. Pazarlığı burada yapalım, el sıkışalım, sonra içeride neler yapabileceğimizi konuşalım. Dayı dahada şaşkın olmasına rağmen içinde bir huzur hissetti. Güven hissetti. İçinde ki güven neden demesine gerek bırakmadı bile. Aziz'in bu kadar dobra konuşması çok hoşuna gitmişti. Tebessüm etti.

- Peki yeğen. Nasıl dersen öle olsun. Bu kadar açık sözlü ve kararlı biriyle boşu boşuna pazarlıkta yapılmaz. Ne dediysen öyle olsun. Yüz yirmi bin üç sene için. Peşin. Kontrat tarihini de boş bırakırız, ne zaman hazır olur binaya girersen tarihi o zaman başlatırız. İki üç ay da benden sana hediye olsun. dedi ve elini uzattı dayı. Aziz bir an için nefesini tuttuğunu fark etti. Hemen dayının elini yakaladı. Boğazlanacağı günü bekleyen koçun önünde pazarlık yapıyorlarmış gibi tokalaştılar. Aziz gülünce yüzünden yorgunluğu döküldü yere. Enerji doldu bir an gözlerinin içine. 

- Bana banka hesabını ver dayı, hemen İstanbul'a döner dönmez paranı gönderirim. 

- Peşin dedik ya yeğen. Bankadan gönderip de, bana develet babayı mı beslettirip durcen. Gelince ödeverirsin. Dayı neşelenip iyice rahatlayınca, şivesi de baba toprağına kaymaya başlamıştı hemen. Aziz küçük bir kahkaha patlattı. Boğazında hafif bir acı hissetti kahkahayla. Zira uzun zaman olmuştu. Bünyesi gülmeyi yadırgıyordu artık.

- Anlaştık Dayım. Hadi gel sana şimdi otelimi gezdireyim. İçeride neler yapıcam analtayım sana. Aziz içeri girmeden bir kaç saniye durdu kapıda ve kapı girişini süzdü. Girişin hemen üstünde bir tabela hayal etti. "GÜL OTEL" yazdığını hayal etti. Ne de olsa Gül'ü de içini dışını bilmeden, görücü usulü almıştı. Aslında tam görücü usulü sayılmazdı. Tanıştıktan hemen sonra çok kısa sürede sözlenmiş, hemen evlenmişlerdi. Çünkü flört edecek, birbirlerini tanıyacak lüksleri yoktu. Hayat hızla akıp gidiyor, bir an evvel inandığın şeylere tutunmanı emrediyordu. Hayat hep böyle olmuştu zaten. Şimdi Otel de, aynı Gül'e benziyordu. İçini dışını bilmeden, büyük umutlarla tutunmak zorunda olduğu başka bir şey. Aziz bu sefer son şansı olduğunu biliyordu. Ne pahasına olursa olsun, tutunduğu bu dal elinde kalmamalıydı. Bu sefer kendisi için değil. Çocuğu için...

SARIMSAKLI GÜNLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin