Bölüm 13

31 5 0
                                    

 Gül haberlerde çok kısa da olsa gerçekleri duydu. Ağzı bir karış açık kalmıştı. Ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Karnında, sabah bulantıları zamanların yaşadığı ve hiç özlemediği kasılmayı hissetti. Sanki gözlerinden biri dolmuş, diğeri öfkelenmiş gibi bakıyordu. Karşısındaki adam artık elleri kolları bağlı beş para etmez çulsuzun teki değildi. İstediği zaman istediği şeyi yapabileceği gücü sağlayabileceği küçük bir serveti vardı. Ne kadar zamansız, ne kadar geç gelen bir şanstı Gül kendi adına düşündüğünde. Kendi tarafından düşündüğünde ise ne kadar fevri davranmıştı. Ne kadar erken alınmış saçma bir tavırdı... Gül'ün Anne'si ve Teyze'si salonun ortasında neredeyse zil takıp oynayacaklardı. Aziz'in çocuğu hala aile yapıyorlardı onları. Gül pişman olacaktı, tekrar kalbini kazanacaktı kocasının ve her şey bolluk ve saadet içinde yeniden başlayacaktı. Kendi aralarında zıplayarak yaptıkları yorumları dinliyordu Gül ama hala ağzı beş karış açık, karmaşık duygular deryasında çırpınıyordu. Çocukken gittiği piknikte, parçalı bulutlu bir havada, ikide bir parlak güneşi kapatan ve açan bulutlar gibiydi içine dolan his.


 Bütün gece evde tek konu bu olmuştu. Gül çok fazla konuşmadı. Annesi ve teyzesi uzun uzun değerlendirmelerini yapmışlardı. Birsürü senaryolar kurmuşlardı. Kendi aralarında bile bir uzlaşmaya varamıyorlardı. Annesi barışmalarını, aralarını düzeltmelerini öğütlüyordu devamlı. Dertleri sıkıntıları zaten parasızlık, işsizlik, yoksulluktan kaynaklanmıyor muydu. Artık bu tür sıkıntılar ortadan kalkacaktı. Kendi evlerini alıp kiradan kurtulunca, birde küçük yollu bir iş kurulursa,mesela en çok verilen örneklerden biri kendini taksisini alıp taksicilik yapmasıydı, mis gibi geçinir giderlerdi. Teyzesi ise hemen boşanma davası açıp, uzlaşma yoluyla ayrılmaları taraftarıydı. Evlilik süresince yapılan herşey ortak olurdu. Ev mi alındı, para, birikim falan mı yapıldı mahkeme boşanmaları halinde tazminat olarak yarısını eşe verecekti. Hem bununla beraber nafaka davası da açılır, her ay maaş alır gibi parasını da alırdı. O zaman çocuğunu da kendisi yetiştirir, kendine de çalışmak zorunda kalmadan bakabilirdi. Annesinin ve teyzesinin de hem kendi emekli maaşları hemde babadan kalan maaşları vardı. Şu anki durumlarından kat kat daha ferah içinde yaşarlardı. Gül hiç yorum yapmamıştı. Yapamamıştı... Köprüleri karşılıklı yakmışlardı. Zaten Anne'sinin ve Teyze'sinin yüzünden başına geliyordu hep bunlar. Tabi ki hiç bir anne baba çocuklarının kötülüklerini istemezdi ama Gül ne zaman dertleşmek için Anne'sini arasa, ne zaman geçim sıkıntılarından, aralarında ki problemlerden bahsetse, annesi kendisine destek olduğunu sanarak 'al eşyalarını gel kızım' demişti. Özellikle hamilelik döneminde o kadar çok zikretmişti ki bu lafı ve aynı zamanda artık anne olacağını, bu durumun da kendisini Aziz karşısında vazgeçilmez söyleyip durması, Gül'de yanlış kararlar serisinin başlamasına neden olmuştu.


 Saat on bir olmuştu . 'sabah ola hayrola' temennileriyle herkes yattığı yere kavuşmuştu. Gül'ü yine uykusuz gecelerden biri kucaklayacaktı. Her zamanki kanepesinde, gözlerini tavana dikmiş sıva çatlaklarından şekiller türetiyordu kafasında. Dışarıda yaprak kımıldamıyordu. Üzerinde her zamanki ince geceliği vardı ama tomurcuk tomurcuk terliyordu. Basık hava, içinde ki sıkıntıya sıkıntı katıyordu. Balkonun kapısı tıkladı. Gül başını kaldırıp, yattığı yerden baktı. Görünen bir şey yoktu. Daha önce gördüğü rüya geldi aklına. Kapı tekrar tıkladı. Ses bu sefer daha net daha tok geliyordu. Birinin parmak kemiklerinin cama vurduğunu bir aptal bile anlayabilirdi. Gül yerinden doğruldu ve kapıya yöneldi. Karnında hala aynı tatsız sancı vardı. Çok yavaş ve tedirgin ilerliyordu kapıya doğru. Kimseyi göremiyordu. Kapının önünde durdu. Anahtarı çevirip kilidi açtı. Kapı hafif bir gıcırtıyla içeri doğru açıldı. Duvara çarpmadan Gül kapı kolundan yakalamak istedi ama olduğu yere çivilenmişti. Kılını bile kıpırdatamıyordu. Kapı duvara çarptı ve durdu. Karanlığın içinde ki gölgeler dans etmeye başladılar. Gölgeler sanki tam önünde birleşip bir beden oluşturuyor gibiydiler. Aziz burnun dibinde bitiverdi o anda. Simsiyah takımı üstündeydi. Ayakkabıları ışıl ışıl parlıyordu. Gözleri kan çanağı olmuştu. Elinde bir puset vardı. İçi görünmüyordu pusetin. Gül çığlık atmak istedi. Derin bir nefes alıp avazı çıktığı kadar bağırdı. Dudaklarından çıkan tek ses aldığı derin nefesin hızlıca çıkarken yarattığı tıslamadan ibaretti. Gözlerini kırpmanın dışında tek bir hareket edemiyordu. Aziz elini yavaşça kaldırıp geceliğin yakasına iki parmağını taktı. Aynı yavaşlıkta aşağı doğru çekti. Gecelik kağıt peçeteden yapılmışcasına bir anda yere yığıldı. Gül çırıl çıplak kalmıştı. Aziz Gülün sol göğüsünü avucunun içine aldı. Gözlerini Gül'ün gözlerine dikmişti. yavaş yavaş memesini sıkmaya başladı. Gül derin bir nefes daha aldı. Göğsü, kızgın bir demir parçasıyla dağlanmış gibi yanıyordu. Aziz puseti yavaşça yere bırakıp cebinden bir biberon çıkarttı. Meme kısmı takılmamış, ağzı açık bir biberon şişesi... Gül'ün göğüs ucuna dayadı. Daha sert sıkıyordu. Gül'ün göğüs ucundan akan kan biberona dolmaya başladı. - Bebeğimizi doyurmayacak mısın. Bebeğimizi... Bebeğimizi... Bebeğimizi... Aziz aynı cümleleri tekrarlayıp duruyordu ve fakat dudakları hiç kıpırdamıyordu. Kelimeler yavaş yavaş birbirine karıştı. Artık sadece vınlama gibi duyuluyordu. Vınnnnnn... Vınnnnnn. Gül birden gözlerini açtı. Vınlama sehpanın üstünden geliyordu. Sessize aldığı telefonu titrerken çıkartıyordu bu sesi. Telefonu kaptı. Ekranda AZİZİM yazıyordu. Gözü hemen saate ilişti. Saat on biri bir kaç dakika geçiyordu. Bir kaç dakikalığına içi geçmişti sadece. Telefonun yeşil tuşuna basarak kulağına götürdü.

- Efendim. dedi.

- Uyandırdım mı? diye sordu Aziz.

- Hayır. Yeni yatmıştım. Ne istiyosun? Hava atmak için mi aradın? Gül rüyanın etkisiyle sıtma tutmuş gibi titriyordu.

- Haberleri seyretmişsin... Kavga etmek için aramadım. Ben seni seviyorum. Para pul umurumda değil. Bu bizim paramız. Bebeğimizin geleceği... Nesiyle hava atıcam. dedi Aziz. Sesi tuhaf geliyordu. Kelimeleri yuvarlıyordu ağzının içinde. Kesik kesik konuşuyordu.

- Sen içkimi içtin. diye sordu Gül.

- Ben sana seni seviyorum diyorum senin sorduğuna bak. Bütün sıkıntılarımız geçip gidiyo diyorum. Nolmuş iki kadeh içtiysem... dedi Aziz.

- Tamam bişey demedim. Nerdesin sen? Gül'ün sesi yumuşamıştı. Daha fazla karşısına almak istemiyordu Aziz'i.

- Sebahattin'le Bakırköy'e geldik. Bak bu Allah'tan bir işaret bu. Sevgimizin gücü bizi daha iyi günlere götürecek. Bebeğimiz kısmetiyle geliyo. artık içki içtiğini de itiraf edince Aziz daha rahat konuşmaya başlamıştı. Konuşmaya devam etti:

- Biliyorum biz sıkıntı çok çektik. Benim yüzümden mi? Çalışkan değilmiyim ben. İş mi kayırıyorum. Sorumsuz birimiyim. Şansımız iyi gitmemişti ama bebeğimizin şansı bizi düze çıkartıyo işte. Çok güzel olcak her şey. Benim hayatta senden başka kimsem yok. Sıçmışım parasına puluna.. Hayatta amaçsız, ailesiz tek başıma olduktan sonra... Aziz'in sesi şefkat doluydu.

- Ne planlıyosun peki? Hazıra dağ dayanmaz. Yine üç gün sonra nefesimiz kokar açlıktan. diye sordu Gül.

- Bak benim kafamda bi kaç plan var. Bu evi boşaltırız. Eşyaları satarız. İstanbul'un da adı batsın. Ayvalık'a yerleşelim. Sen doğuma kadar daha kal annemlerde (kayın valide sinden annem diye bahsederken kelime dolandı diline.) ben o arada her şeyi hallederim. Sebahattin'de gelecek. Bi pansiyon bide ev alıcaz. Küçük bi bahçemiz olur. Kendimizi geçindirecek kadar para kazanalım yeter. Hep bi arada olalım. Çocuğumuzu yetiştirelim beraber. Sen kal biraz daha... Bu arada Hastahaneyi de ayarlarım. Özel hastahanede yaparız doğumu. Parasını bastırırız, sezaryen olur doğum da. Sen hep sezaryen doğurmak isterdin. Ne diyosun? Gül'üm benim. Pamuklarda bakıcam sana da, bebeğimize de. Aziz'in sesi ağlamaklı gelmeye başlamıştı. Annemlere de hayırlı bi damat olacağımı söyle. Bi düşün. Ben yarın başlicam söylediklerimi yapmaya. Hastahaneye de birlikte gideriz, bebeğimiz de hayatımız da yeni bir milat olur. Ben seni çok seviyorum.

- Daha fazla içme. Bütün bunları yarın konuşuruz. Şimdi git eve dinlen. Aklımı sen de bırakma. dedi Gül. Duyduklarına inanamıyordu. Şaşkın dı. Mutluydu da. Annesinin söyledikleri çıkıyordu. Bebek, Aziz'i tıpş tıpış ayaklarına getiriyordu.

- Tamam. Ben yarın ararım yine. Para da göndericem. Annemin adına gönderirim. Sen gitme şimdi postahaneye kadar. Hadi iyi geceler. dedi Aziz.

- İyi geceler. dedi Gül ve telefonu kapattı.


 Aziz telefonu kapattı. Cebine koydu. Sebahattin'le oturdukları masaya döndü. Sandalyesini çekip oturdu. Sebahattin anlamsız anlamsız bakıyordu. Aziz geriye doğru dönüp garsonla göz göze geldi. Eliyle yanına çağırdı.

- Bize bi ellilik getir aslan. Yanına da kaşık elma yaptır şöyle bol ekşili bol kahveli. dedi. Garson başıyla onaylayıp gitti.

- Devrem yine acayipleştin. O kadar mezenin, balığın yanında bi kadeh içirtmedin, şimdi elmayla ellilik söylüyosun. Hayırdır amına koyim. Rakı içmenin şekli değişti de yazan gazeteyi ben mi okumadım.  dedi Sebahattin gülerek.

- Devrem, içmenin de sarhoş olmanın da zamanı vardır bazen. Bu sefer de balığın üstüne içelim varsın. dedi ve kahkahayı patlattı. - Devrem, en büyük günaha bile güzel bir yan bırakmış Yaradan. Sebahattin dikkat kesildi.

- Tövbe devrem.  dedi Aziz. Denizden gelen ılık yel, yosun kokusu ile yoğun huzuru harmanlayıp üzerlerine serpti.

SARIMSAKLI GÜNLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin