Kıyamet, Kurtarıcı ve Deniz - 3

61.2K 3.9K 421
                                    

Eğer kıyametin çok yakınlarında olduğunu bilmiyor olsaydı, o gece dayısının gazabının başına gelebilecek en kötü tecrübe olduğunu iddia edebilirdi Hira. Ancak bütün ev halkının önünde işittiği onca azar ve hatırı sayılır tartaklamadan sonra bile yatağına uzandığında, ilk kez kıyametin o kadar da korkutucu olmayabileceğini düşünüyordu.

Söylenenleri anlayabilecek yaşa geldiğinden beri, kıyamet hakkında bin bir türlü senaryo duymuş ve masallarla değil kıyamet alametleriyle dolu bir çocukluk geçirmişti. Bu yüzden de korkunun, ölüm ya da yok olma korkusunun, insanı insanlıktan çıkarabilecek kadar tehlikeli bir duygu olduğunu çok erken öğrenmişti. Çoğu insan kıyametin, can çekişiyor gibi görünen Güneş yüzünden olacağına hemfikirdi fakat Hira'ya sorsanız, kıyametin bu tehlikeli korkudan geleceğini söylerdi. Yatağında dönüp durur ve fikirleri oradan oraya savrulurken, bir anda yarın başlayacak eğitim yüzünden endişelendiğini fark etti ve kıyamet senaryolarından sıyrılıp ellerini hareketsiz gibi duran kolyesine götürdü. Kolye hakkında işlevi dışında bilmediği tek bir şey bile yok gibiydi ama yine de elinde tuttuğu şeye karşı yabancı hissetmekten alıkoyamıyordu kendini. Kolye, icat edildiği dört yüzyıldan beri yedi kez taşıyıcı değiştirmişti. Kendisinden önceki altı kişinin de kolyeye karşı bu kadar yabancı hissedip hissetmediğini merak etti. Aklı, derin bir uykuya sürüklenirken, kıyamet ve kolyeyle ilgili karışık rüyalara gömüldü. Sabah uyandığında emin olamasa da rüyanın önemli bir kısmında diğer taşıyıcının yüzü varmış gibi geldi ona.

"KALK ARTIK!" Kuzeni, odanın kapısını kırmadan önce kalkıp kapıyı açtı.

"Kahvaltıya in." dedi her zamanki gibi bakımlı ve makyajlı kuzeni Ada. Üzerinde Hira'nın da çok sevdiği mavi fırfırlı elbise vardı. "Annem uyanmadı ve beşte çıkmak zorundayız."

"Tamam, geliyorum."

Eğitimin nasıl bir yerde olacağına dahası ordakilerin ne tarzda giyeneceğine emin olmadığı için kuzeninin aksine sade giyinmeyi tercih etti. Etek sıkıntı çıkarabilirdi bu yüzden siyah bir tayt ve kolyesini saklaması gerekebilirdi bu yüzden de boyunlu bir tunik. Saçlarının arasına, dayısının uzun zaman önce aldığı ancak kendisine dün vermeyi tercih ettiği çipleri yerleştirdi.

Kahvaltıya indiğinde, endişeden midesi birbirine yapışmış gibiydi. Zorladıysa da bir dilim ekmek ve bir zeytinden fazlasını yiyemedi. Dayısı ve yengesi aşağı indiğinde, ağzında çoktan bitmiş zeytinin çekirdeğini gevelemekle meşguldü.

"Arabayı hazırlattım, beşinci katta." dedi dayısı, Hira onun günaydın, iyi akşamlar gibi selamlaşma kelimelerinden ne kadar uzak biri olduğunu biliyordu bu yüzden garipsemedi.

"Peki, babacım." diye cevapladı Ada. Dayısı, dünya üzerinde gülümsediği iki kişiden biri olan kızına - diğeri karısıydı - gülümsedi ve:

"Umarım iyi bir eğitim geçirirsin, kendini ilk günden çok yorma." dedi. "Ayrıca çiplerini açık tut, sana istediğimde ulaşabileyim."

Masaya otururken Hira'ya da kaçamak bir bakış attı ve:

"Sen de." diye ekledi. Hira cevap olarak küçük bir baş hareketiyle onaylamakla yetindi.

Kahvaltı nihayet bittiğinde, beşinci kata çıkıp gökarabaya bindiler. Hira, her zamanki gibi gevezelik etmek yerine susmayı tercih eden kuzeni Ada'nın da kendisi kadar gergin olduğunu fark etti. Bu yüzden kuzenini taklit ederek o da sustu ve henüz aydınlanmamış gökyüzüne baktı.Yıldızlar görünmediği için sıkıldı ve onu her zaman gökyüzünden daha fazla cezbetmiş karanlık sokaklara kaydı gözleri. Sokaklar o kadar uzaktaydı ki en az gökyüzü kadar ulaşılmaz görünüyordu. Henüz güneşin düşmediği karanlık sokaklarda tek başına özgürce yürümenin nasıl bir his olduğunu tahmin etmeye çalışsa da başaramadı. Asla gerçekleşmeyecek hayallerle ümitlenmenin bir anlamı yoktu.

KOLYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin