Özel bölümün adını neden sürpriz yumurta koydum ben de bilmiyorum :) Öyle esti. Açıklama'ya gelen yorumlar çok güzeldi, çok teşekkür ederim. Hem ilk zamanları hem de düzen kurulduktan sonraki zamanları isteyen vardı. Ben de kararsız kaldım ve sonunda orta yolu bularak geçiş dönemini ele aldım. Arada geçmişe döndüğüm zamanlar da oldu. Her neyse...Ben severek yazdım, hatta yazarken ne kadar özlediğimi fark ettim. Umarım siz de severek okursunuz...Medyada yağmuru andıran bir şarkı var, benim ilham kaynaklarımdan da biridir aynı zamanda. Hoşunuza gitmesi dileğiyle.
Güneş, hasadı alınmamış tarlalardaki yeşilliklerin, domateslerin, biberlerin üzerinden yansıyıp daha ilerideki devasa çadırlara, derin su kuyularına, tekerlekli el arabalarına dokundu. Gün ışığı, uzayıp giden gecelerin ardından mahmur, gözlerini açamayan yeni doğmuş bir bebek gibi masum ve beklendiğini bilircesine de mağrurdu.
Çadırlardan birinin belli belirsiz aralığından geçip, çiçekli bir örtünün üzerinde tahtadan arabalar süren çocuğun ipeksi saçlarına süründü ışık. Çocuk gözlerini kısarak arkasını döndü ve karanlığa aşina gözlerinin ışığa alışmasını bekledi. Yüzüne sıcak bir gülümseme yayıldı.
"Bir gün daha gecikseydi tarlalar haşat olacaktı." dedi bir adam, uzandığı divanda doğrulurken. "Geçen yılın tekerrür edeceğinden korkmaya başlamıştım."
"Dünya bizimle oyun oynuyor." dedi diğer adam, gülerek. "Bir çocuk gibi. Bazen hızlı bazen yavaş, kafasına eseni yapıyor. Bunun için onu suçlayamayız üstelik."
"Mete!" diye ciyakladı bir ses, mutfaktan. "Oğlana dikkat et, dışarı kaçmasın yine."
Divandaki adam ufak bir oflama sesi çıkardı ve aşağı inerek çocuğun yanına oturdu. Oyuncak arabalardan birini eline alıp dalgın bir tavırla inceledi.
"Yerinde olsam çoktan kaçıp gitmiştim." dedi fısıldayarak çocuğa. "Karım diye söylemiyorum ama annen sabahları çekilmez oluyor."
Çocuk bu sözlere güldü ve elindeki arabalardan birini babasına uzattı.
"Söylediklerini duyabiliyorum." dedi kadın, içeri girerken. Kızmış gibi bir tavrı yoktu, muzipçe sırıtıyordu. Şiş karnının daha da belirginleşmesine yol açarak belini tutmuş, paytak bir tavırla ilerliyordu. Tek kişilik püsküllü koltuklardan birine oturdu ve ödemli ayaklarını öne doğru uzattı.
"İkinci gebeliğin daha kolay olduğunu söyleyenler halt yemiş." dedi, sıkıntılı bir sesle. "Geberiyorum ağrıdan." Gözlerini dramatik bir tavırla yuvarladı.
"Unutmadan," dedi çadırın girişindeki sandalyeye oturan adam. "Hira bunu ayakların için göndermişti." Cebinden içinde beyaz renkli bir ilaç görünen küçük cam bir şişe çıkardı ve sandalyenin yanındaki sehpanın üzerine koydu.
"Teşekkür ettiğimi söylersin." dedi kadın, ilaç şişesine göz gezdirerek. "O nasıl? Ne zamandır görünmüyor."
"İyi." dedi adam, kısaca. Yüzünde dalgın bir gülümseme vardı. Kadını sordukları her defasında yüzünde oluşan, anlamlandırılamayan ve değişmeyen bir gülümsemeydi bu. Bir alışkanlıktı belki ya da sadece bir boş bulunmuşluktu.
"Son gönderdiği ilaç Ada'nın mide bulantısına çok iyi geldi." dedi Mete, takdir eder bir tavırla. "Bu işlerde ondan iyisi yok."
"Öyle." dedi Ada. "Yine de yakında otuzuna basacak. Bu işlerle uğraşmayı bırakıp hayatını kursa daha iyi olur."
"Tıpkı annem gibi konuştun. Gittikçe ona benziyorsun." dedi Mete, yüzünde bir iğrenme ifadesiyle.
Ada neşeli bir edayla güldü ve sonra aniden ciddileşerek, "Allah korusun." diye mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOLYE
Science Fiction"Güneş'in ölmeye başladığı zamanlarda, Dünya'yı başka bir galaksiye taşıyacak güce sahip iki kolye icat edilir. Ne var ki kolyeyi taşıyacak iki kişinin, insanlığı korumak adına ödemesi gereken ağır bir bedel vardır. " Yeni devirde, dengeler değişmi...