Kelebek kanatları - 34

23.3K 2.1K 564
                                    

Sesleri ilk kez o gece duydu. Doktorun muayenehanesinde çalışmaya başladığı günün gecesiydi. Kış iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştı; ansızın çakan şimşekler gökyüzünü yaralıyordu. Yağmur, kaldığı odanın camlarını hiç acımadan dövüyordu. Günün yorgunluğuyla sızlayan elleri, uykuya dalmış küçük çocuğun saçlarının üzerinde dolaşıyordu. Göz kapakları ağırlaşmıştı, gerçek ve hayal arasındaki çizgide sallanarak yürüyordu. Tanıdık bir ses, rüyalarından çıkıp gerçekliğe uzandı. Kulaklarında yankılanan sesi duyar duymaz, yatakta doğruldu ve gecenin sessizliğine kulak kabarttı. Duyduğu sesin, rüyaya dalmak üzere olan bilinç altının oynadığı bir oyun olduğunu düşünmüştü ne var ki birkaç saniye sonra aynı tanıdık ses,

"Hira." dedi. Yumuşaktı, okşar gibiydi; ses içini kavuruyor, özlemle ve artık iyiden iyiye bir hastalık haline gelen ümitle tutuşmasına neden oluyordu. Titreyen bacaklarla ayağa kalktı. Birkaç adım attı ve aynı ses yeniden kulaklarını doldurdu.

Bu gerçek değil. Gerçek değil.

Mantıklı olan tarafı, onu duyduklarının gerçek olamayacağına ikna etmeye çalışıyordu.

"Hira."

Ağzı kupkuru oldu, yutkunamadı. Titreyerek emzirme odasından çıkıp, bekleme odasına koştu. Ses gittikçe yakınlaşıyordu. Bekleme odasını gözleriyle taradıktan sonra, koşarak doktorun odasına gitti. Kapıyı zorladı ama açılmadı. Kilitliydi.

"Hira."

Bu kez, mutfağa koştu ve ışıkları yakıp, boş odaya göz gezdirdi.

Ses, nereye gitse yakınlaşıyor; peşini bırakmıyordu. Gittikçe büyüdüğünde ve artık kulaklarını acıtacak kadar yükseldiğinde, delireceğini hissetti. Panikle birkaç adım attığında, farkında olmadan masadakileri devirdi. Mutfak yere düşen tabakların şangırtılarıyla doldu ne var ki içinde büyüyen ses o kadar yüksekti ki fark etmedi. Ellerini kulaklarına kapatıp, mutfak fayanslarının üzerine çöktü. Kollarına değen elleri hissettiğinde sesler kesildi, sessizlik bir ilaç gibi içine doldu. Başını kaldırıp baktığında, doktorun şaşkın gözlerle yüzünü incelediğini gördü.

"İyi misin?"

Başını hayır anlamında iki yana salladı.

"Gel, biraz dışarı çıkalım." dedi.

Kızı, kollarından tutup kaldırdı. Sahile çıkan arka kapıyı açıp, yağmuru geçirmeyen kamelyanın altına getirdi. İki sandalye çekti, oturmasını işaret etti. Hira, hala titreyerek sandalyeye oturdu. Uzun bir süre kimse konuşmadı. Duyulabilen tek ses, yağmurun tahta çatıya vurduğunda çıkardığı ritmik seslerdi. Arada sırada gök gürlüyor, etraf şimşeklerin ışığıyla aydınlanıyordu. Kamelyanın etrafındaki solmak üzere olan ortancalar, karanlığın altında boynu bükük duruyordu.

"Belki de artık unutman gerekiyordur." dedi adam sakin bir sesle.

"Hiçbir fikriniz yok." dedi Hira, aynı sakin ses tonuyla.

Adamın gülümsediğini hissetti. "Sana karşı yüzde yüz dürüst değildim." dedi. "Bu kadar erken itiraf etmeyi düşünmüyordum ama seni uzun zamandır tanıyorum."

Hira, soğuk içine işlerken, donuk gözlerle adamın yüzüne baktı.

"Önceleri sadece izliyordum. Sahilde gelip saatlerce oturuyor, kendi kendine konuşuyordun. Kimi zaman ağladığını duyuyordum. Sonra merak etmeye başladım. Ne konuştuğunu, ne anlattığını, ne yaşadığını...Cesaret edebileceğim kadar yaklaştım her defasında. Birini bekliyordun, birine dönmesi için yalvarıyordun. Önceleri merak ediyordum, sonra senin için endişenmeye başladım. Kimdi beklediğin? Ne yaşatmıştı sana? Canın ne kadar yanmıştı? Atlatabilecek miydin?"

KOLYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin