Hayalimdeki Hira'ya oldukça uyan bir fotoğraf görünce, hikayenin kapağını değiştirdim. Fikirlerinizi benimle paylaşabilirseniz çok mutlu olurum. Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar dilerim.
Deniz gömleğinin kolunu düzeltirken, kısık gözlerle kapıdan çıkmakta olan Uin'i izledi ve kapı kapandığı anda bakışlarını Hira'ya çevirdi.
"Ne söyledi sana?"
Hira, adamın nefesinin bıraktığı rahatsız edici duyguyu silip atabilecekmiş gibi saçlarını arkaya attı, Uin'in kulağına fısıldadıklarını düşünürken kaşlarını çattı.
"Sanırım randevu verdi." dedi emin olamayarak. Bakışlarını onay istercesine Deniz'in gözlerine dikti. Mantıklı değildi, hem de hiç, baktığı gözlerde de kendi çıkarımının sonuçlarını görebiliyordu. "Evet mantıklı değil." dedi gözlerdeki sessiz ifadeye cevap vererek. "Ama gece birde pencerenin önünde olmamı söyledi."
"Çok bekler." Deniz'in dişlerini dudaklarına geçirdiğini ve yumruğunu sıktığını gördü. Taşıyıcının Uin'e karşı sonu gelmez nefretinin daha önce de farkındaydı ama bu seferki farklıydı. Gözleri kendisinin kestiremediği ihtimalleri tartıyor ve bir çıkış yolu arıyordu. Hira, ellerini birbirine kenetlerken, ihtimaller ne olursa olsun gitmek zorunda olduğunun açık ve net farkındaydı. Kafasındaki ses, Uin'den yanaydı ve Uin de kafasındaki sesi takip etmesini istemişti. İçindeki uzak bir his, Uin'in söylediğini yaparsa, kafasını karıştıran birçok noktayı aydınlatabileceğini söylüyordu. Düğümlerden bıkmıştı ve artık düğümleri açmak için daha fazla bekleyemezdi. Deniz, kızın gözlerindeki kararlılığı okuduğunda, uzanıp Hira'nın kolunu tuttu ve hafifçe çekerek kendisine bakmasını sağladı. Kısa süreli sessizlikte, iki çift siyah göz birbirine kenetlendi.
"Gitmeyeceksin..." Deniz'in sesi emir vermekten çok soru sorar gibiydi. Hira, kolunu kurtarmaya çalışsa da beceremeyince vazgeçti ve gözlerini kaçırarak,
"Dert etme." dedi. "O, yani kuledeki adam, Uin'e güvenebileceğimi söylemişti."
Ağzındaki kelimeler can bulur bulmaz, hata ettiğini anlamıştı. Deniz'in gözlerindeki ateş harlanmış, baktığı yeri yakmaya başlamıştı. Çocuk sinirli bir şekilde hafifçe güldü.
"Kuledeki adama ne zamandan beri güveniyorsun?"
Hira, gerginlikten öleceğini hissederek dudağını ısırdı ve üst üste yaptığı devasa hatalar yüzünden kendinden bir kez daha nefret etti. Onu iki kez öldürmeye çalışmıştı ve bu her defasında kuledeki adamın isteğiyle olmuştu. Şimdi tutup, Deniz'in karşısında kuledekine güvendiğini ima ediyordu.
Delirmiş olmalıyım...
"Düşündüğün gibi değil." dedi güvensiz bir sesle. Devamını getirebilecekmiş gibi ağzını açtı ama kafasının içi suskun kalınca nefesini vererek dudaklarını kapattı. Bu berbat duruma getirebileceği en ufak bir açıklaması yoktu. Bahaneler ve yalanlar çoktan tükenmişti.
Deniz'in kolunu tutan eli gevşedi ve yavaşça geri çekildi. Hira kolunun ipleri kesilmiş bir kukla gibi yanına düştüğünü hissetti.
"Umrumda bile değil. Nasıl biliyorsan öyle yap, tamam mı? Seni kullanmalarına, istedikleri gibi yönlendirmelerine izin ver. Git ve onların kuklası ol."
Sesi son cümlede belli belirsiz titremişti. Gözlerindeki alev sönmüş ya da uzaklara gizlenmişti. Ayağa kalktı ve Hira'nın yalvaran gözlerine iğrenir gibi baktı.
"Senin hakkında yanılmışım." diye devam etti. "Güçlü biri değilsin, Hira. Öyle gibi davransan da korkaksın ve korkaklar en çok kendilerini güçlü sandıklarında kaybeder."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOLYE
Science Fiction"Güneş'in ölmeye başladığı zamanlarda, Dünya'yı başka bir galaksiye taşıyacak güce sahip iki kolye icat edilir. Ne var ki kolyeyi taşıyacak iki kişinin, insanlığı korumak adına ödemesi gereken ağır bir bedel vardır. " Yeni devirde, dengeler değişmi...