Mezarlık yolunda ayrılık - 18

30.9K 2.6K 154
                                        

Son gelişlerinde, ormanın içinde yitip gidecek kadar kamufle olmuş, doğal ve bu yüzden de dehşet verici olan ev, bu kez gökyüzünden süzülen parlak renkli ışıklar altında son derece eğreti duruyordu. Evin alçak çatısına inecek kadar alçalmış gökarabalar, otoritenin askerlerine ve güvenlik görevlilerine aitti. Hira, henüz eve yeterince yaklaşmamış olmasına rağmen, evin etrafına doluşmuş insan kalabalığını fark edebiliyordu. Kapalı camların ardındaki sessizlikte, evden yükselen bağrışmaların ve gürültülerin duyduğunda kulaklarını ağrıtacak kadar yoğun olduğunu tahmin etti. Görüntü netleşecek kadar alçaldıklarında, evin beş on metre etrafına güvenlik bariyeri gerildiğini ve bu bariyerin öteki tarafına yalnızca özel kıyafetlere bürünmüş yapılı adamların geçebildiğini gördü. Ön koltukta arabayı yeryüzüne indirmekle meşgul Mete'nin:

"Radyasyon." diye mırıldandığını duydu. Boğazını temizleyip, yanında oturan Deniz'e döndü. "Siz arabada kalın. Radyasyonun derecesini bilmiyoruz, kolyelerde mutasyon gelişebilir." dedi.

"Hira, arabada kal." dedi Deniz, kıza bakmadan. Araba durduğunda, Mete'nin arkasından yere atladı ve kapılar otomatik olarak kapandı. Hira, ormanın girişine yakın duran arabada, başını cama yasladı ve son on beş dakikadır dayanılmaz derecede ağrıyan başının ağrısını giderebilecekmiş gibi elleriyle kafasını sıktı. Bir an için, Deniz kadar umursamaz olup arabadan inmeyi ve evin etrafındaki kalabalığa doğru yürümeyi düşündü ama cesaret edemedi. Radyasyondan korktuğundan değil, daha önce bir kez bile ölümle tanışmadığından. Işıl'ı görecek olursa, ona ne söyleyeceğini bile bilmiyordu. Işıkların altında parlayan eve bakarken, yaşlı kadının aksi sesi kulaklarında çınladı. Kadının hediye ettiği yeşil elbise için yeterince teşekkür edememişti, üstelik elbise kadının annesinindi. Bunun ne anlama geldiğini yeni fark ediyor olması garipti. Baş ağrısı daha da şiddetlenirken, aklının körpe kuyuları, Mathilda'yı radyoaktif bir bıçakla öldürülürken hayal etti. Nefesi sıkıştığında, arabanın camlarını açtı ve içeri dolan serin havayı ciğerlerine çekti. Sakinleştikten birkaç dakika sonra üç silüetin arabaya yaklaşan görüntüsünü seçti. Ortalarındaki zayıf beden, hıçkırıklarla sarsılıyor ve Hira'nın içini parçalayacak kadar acı feryatlar çıkarıyordu. Kızı belinden kavrayan çocuğun teselliye benzeyen mırıltılarını duydu. Deniz'di. Hira üzerinde pek fazla düşünmeden kapıyı açtı ve aşağı atladı. Toprak zeminde ilerlerken, yaklaşan üç kişinin bakışlarının kendisine çevrildiğini gördü. Ortadaki zayıf beden, ağaçların karanlık gölgesinde durdu. Hira emin değildi ama kızın bakışlarının gözlerine kilitlendiğini hissediyordu. Bir şeyler söylemem gerekir, diye düşündü. Aklı bomboştu. Daha önce teselli edilmemişti belki de bu yüzden, acı çeken birinin nasıl teselli edileceğini bilmiyordu. Ağaçların gölgesindeki kız, kendisini tutan iki erkeğin kollarından sert bir hareketle sıyrılıp büyük adımlarla kendisine yaklaşırken, elinde olmadan birkaç adım geriledi. Yaklaşan kızın hıçkırıkları, gürültülü nefeslere dönüşmüştü. Ağaçların altında, yüz ifadesini göremiyordu ama yürüyüş tarzından öfkeli olduğunu tahmin etti. Işıl'ın öfkesi, yanağına tokat olup şiddetle indiğinde, Hira şok içinde sendeledi ve eliyle sızlayan yanağını kavradı. Sıcak bir sıvı parmak uçlarına değdi. Dudağı patlamıştı. Arkada kalan iki erkeğin, koşar adımlarla gelip az önce kendisine tokat atan kızı kollarından tutarak geri çekmeye çalıştıklarını görür gibi oldu.

"Bırakın beni!" Kızın hıçkırıkları tekrar başlamıştı, tek farkı artık acıdan çok öfkeyle ağzından taşıyordu.

"Işıl sakinleş, ne yaptığının farkında değilsin." Deniz'in sesi hiçbir duyguyu içinden geçirmeyecek kadar sertti.

"Farkındayım!" dedi kız hiddetle. Hala kollarına yapışmış ellerden kurtulmaya çalışıyordu. Sonra yorularak yavaşladı ve ağlayan birinin kırık sesiyle:

KOLYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin