"Changbin hyung, bir şeyler fark ettin mi?"
Jisung yatağına oturmuş, yanındaki, yine yatakta oturan Changbin ile konuşuyordu. Son birkaç gündür olduğu gibi yine erkenden odasına kapanmıştı. Annesinin yasını hâlen tutuyordu ancak odasına çekilmesindeki asıl sebep bu değildi. Changbin ile her gün bir şey fark edip etmediği hakkında konuşuyordu. Jisung krallığı, kendi acısından bile üstte tutuyordu.
"Pek sayılmaz. İlgimi özellikle çeken bir şey olmadı. Peki ya siz- yani sen? Bir şeyler sezdin mi?"
"Aslında evet. Kötü bir şeyler olduğuna eminim. Sen nasıl sezmedin? Benden daha dikkatlisindir oysa."
Changbin gergin bir şekilde gülümseyerek başını iki yana sallamış ve sessiz kalmayı tercih etmişti. Jisung'a yalan söylemek gün geçtikçe daha zor bir hâl alıyordu. Jisung, zeki bir adamdı. Bunu en iyi Changbin biliyordu. Gözünden asla bir şey kaçmazdı. İstemeden olsa bile etrafı fazlasıyla dikkatli bir şekilde izliyordu ve Changbin onun bu özelliğine hayrandı. Yine de son zamanlarda bu yeteneğinin sonuçlarını görmemeyi umuyordu ancak Jisung her geçen gün, ona inat, daha çok şey fark ediyor gibiydi.
"İlk olarak Chan hyung. Onu bugün ilk defa farklı gördüm. Seungmin geldikten sonra oldu. Söylediği şeyler, aslında gerçekten yaraları ile ilgili değil miydi? Peki ya sadece antrenmanda oldularsa Chan hyung neden bu kadar kasıldı? Ve hemen sonra Chan hyung, Felix ve Jeongin'i konuşmaya çağırdı. Seungmin'in söyledikleriyle ilgili miydi yoksa tamamen alakasız mıydı? Ne konuştular? Chan hyung geldiğinde daha rahat görünüyordu. Eski yüz ifadesini takınmıştı. Muhtemelen Seungmin'in söylediği şeyle ilgiliydi. Ya da-"
"Jis, nefes al."
Jisung, neredeyse hiç nefes almadan konuşurken Changbin onu durdurmuş ve kendine çekip göğsüne yatırmıştı. Jisung, özellikle düşünürken çok fazla konuşur ve sonrasında nefes nefese kalırdı. Neredeyse hiç nefes alma arası vermiyordu.
Jisung soluklanırken kapı çaldığında Changbin biraz uzaklaşmış ve ayağa kalkıp toparlanmıştı. O sırada Jisung kapıdaki kişiye girmesi için onay vermişti. Odaya Seungmin girmişti.
"Sizi özel zamanınızda rahatsız ettiğim için üzgünüm. Ancak biraz önemli bir konu için buradayım."
"Sorun değil. Konu nedir?"
"Askerlerinizden Christopher Bang Chan ile ilgili."
Seungmin, Jisung'un ilgisinin arttığını gördüğünde diliyle dudaklarını ıslatmıştı. Chan yüzünden prense yalan söyleyecek olmak çok kötü hissettiriyordu.
"O önümüzdeki birkaç gün boyunca size hizmet edemeyecek. Az önce antrenman yaparken birkaç derin yara almış. Bu yüzden de dinlenmesi gerekiyor."
"Şimdi durumu nasıl? İyi mi? Onu görebilir miyim?"
Jisung, endişeyle ayaklanıp Seungmin'e yaklaştığında Seungmin derin bir nefes almış ve başını yavaşça iki yana sallamıştı.
"Üzgünüm ancak şu an göremezsiniz. Şimdi uyuyor, tamamen iyileşene kadar gözlemim altında olacak."
"Ah, pekâlâ... Ona iyi baktığından emin ol lütfen."
"Merak etmeyin, prensim. Size her gün haber vereceğim."
"Teşekkür ederim."
Seungmin, Jisung'un önünde saygıyla eğildikten sonra odadan çıkmış ve doğruca Chan'ın odasına yönelmişti. Odaya girdiğinde Chan hâlâ aynı şekilde uyuyordu. Alnında boncuk boncuk terler birikmişti. Seungmin, eline aldığı bezle alnındaki ve vücudundaki terleri silmiş, ateşini kontrol etmişti. Ateşi yoktu ancak canı acıyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill The King (Stray Kids)
FanfictionKoskoca bir krallığı avucunda tutan kraldan neredeyse kimse memnun değildi. Eh, birilerinin de onun yönetimine son vermesi gerekiyordu. Ship: ? × ? Yetişkin içerik: Cinayet/idam, küfür, argo, cinsel taciz/istek dışı cinsel birliktelik.