Hyunjin, kralın huzuruna çıktığında Chan da kendi yerine doğru adımlamıştı. Ancak kralın ona seslenmesiyle duraksamış ve önünde eğildikten sonra aldığı onayla doğrulup ona bakmıştı.
"Chan, bu zamana bana tamamen sadık bir şekilde hizmet ettin. Ancak birkaç gün sonra bana karşı olan görevini tamamen sonlandıracağım."
Hyunjin, Chan'ın şaşkın yüz ifadesini fark etmişti. Ne söylemesi gerektiğini bilemiyor gibi durup öylece krala bakıyordu. Hyunjin de oldukça şaşırmıştı. Sonuçta kralın onu görevinden almasını kimse beklemiyordu.
"Majesteleri..."
"Birkaç gün sonra oğlum ve kraliçe, saraya geri dönecekler. Onların geri dönmesi ile birlikte oğlumun daimi hizmetkârı olarak görevine devam edeceksin. Oğlumun güvenliği benim için önemli ve bu konuda bir tek sana güvenebilirim. Kabul ediyor musun?"
Hyunjin, prensin geri döneceğini duyduğunda genişçe gülümsemekten kendini alıkoyamamıştı. Prens, kralın aksine oldukça saygılı ve iyi kalpli biriydi. Krala karşı daima halkın sesi olmuştu ve krallıkta onu sevmeyen tek bir kişinin bile olduğunu sanmıyordu. Tamamen annesine, kraliçeye çekmişti.
"Sizin isteğiniz benim için emirdir, majesteleri."
Chan tekrardan soğukkanlı yüz ifadesine dönmüş ve yerine geçip durmuştu. Hyunjin ise yüz ifadesini toparlamaya çalışırken kralın önünde eğilmiş ve iki eliyle üzeri örtülmüş tabloyu tutmaya devam ederken konuşmaya başlamıştı.
"Efendimiz, sizin için hazırlamış olduğum eserimi sunmak isterim. Tüm mükemmelliğinizi bir resme sığdıramayacak olsam da elimden geleni yaptım."
"Güzel, güzel. Bana tabloyu ver."
Kralın askerlerinden biri gelip Hyunjin'in elinden tuvali almış ve krala yaklaşıp üzerindeki örtüyü açmıştı. Hyunjin, eğer kral beğenmezse bunun karşılığında ağır bir ceza alacağının farkında olduğu için gerilmişti ancak kral tamamen beğeniyle tabloyu süzüyordu.
"Bunu beğendim. Tablo için güzel bir yer açın ve asın. Her geçtiğimde görebilmek istiyorum."
"Emredersiniz, majesteleri."
Asker, tablonun üzerini tekrardan kapatıp Hyunjin'in görüş alanından çıktığında Hyunjin çıkmak için izin almış ve onay aldığında odadan dışarı çıkmıştı.
Sarayın bahçesine doğru ilerleyeceği sırada Felix'in ona doğru geldiğini gördüğünde duraksamış ve yanına gelmesini beklemişti. Felix ise Hyunjin'in tam karşısına kadar ilerleyip ardından duraksamış ve elindeki tepsiye bakarak mırıldanmıştı.
"Bir bahane bulup majestelerinin odasında en azından ben yemeği teslim edene kadar durabilir misin? Çünkü şey, ben... onunla yalnız kalmak istemiyorum."
Hyunjin, Felix'in tepsiyi daha sıkı tuttuğunu fark ettiğinde düşünmek için bir süre duraksamış ve ardından aklına gelen şeyle birlikte elini Felix'in alnına koymuş, normal bir ses tonuyla konuşmuştu. Böylece kapının önündeki askerler de onu duyabilecekti.
"Ateşiniz var gibi görünüyor. Hasta mısınız? Bu durumda majestelerinin odasına girmeniz onun için tehlikeli olacaktır. Lütfen, yemeği bana verin ve majesteleriye teslim edeyim."
Felix şaşkın bir şekilde Hyunjin'e baktığında Hyunjin diğerlerine çaktırmadan göz kırpmış ve Felix'in gözleri, anladığını belli edercesine parlarken tepsiyi almak için ellerini uzatmıştı.
"Evet... Haklısınız. Size minnettarım."
Felix, tepsiyi Hyunjin'e vermiş ve ardından tekrardan minnetle baktıktan sonra arkasına dönüp oradan uzaklaşmıştı. Şimdi bir şekilde kendini hasta etmesi gerekiyordu. Ancak öncesinde Hyunjin ve Minho için hazırladığı tatlıları götürmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kill The King (Stray Kids)
FanficKoskoca bir krallığı avucunda tutan kraldan neredeyse kimse memnun değildi. Eh, birilerinin de onun yönetimine son vermesi gerekiyordu. Ship: ? × ? Yetişkin içerik: Cinayet/idam, küfür, argo, cinsel taciz/istek dışı cinsel birliktelik.